Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Kar Bozgunu

Kar Bozgunu

Bu haftaki kitabımız yine büyük bir dramın romanı. Halide Alptekin’in kaleme aldığı romanın adı; “Sarıkamış Kar Bozgunu.” Yitik Hazine Yayınları’ndan çıkan eser, dünya tarihinde sadece Türkiye’nin yaşadığı ilginç bir savaş ya da karda donmanın hikâyesi.
Kırk beş gün süren cebri bir yürüyüşten sonra Onuncu Kolordu, 12 Kanunievvel (Aralık) 1914’de yorgun ve bitkin olarak Allahuekber Dağları’nın eteklerine vasıl olmuştu. Başkumandan Vekili Enver Bey’in acele ve kesin emri; “Kolordu hiç durmadan dağı aşıp Sarıkamış’a gelsin” olmuştu.
Lakin Başkumandan Vekili bilmiyordu ki, şiddetli kış gününde, sıfırın altında -20 derece soğukta, üzerinde palto, ayağında yün çorap bulunmayan ve Yemen cephesinden yorgun, bitkin ve aç bîilaç dönen bu insanlar, koca Allahuekber Dağları’nı nasıl aşacaktı?
Başkumandan sadece emir vermişti ve bunları hesap etmediği gibi, maiyetindeki hiç kimseyle de istişare etmiyordu. Allahuekber Dağları geçit vermiyordu, havada uçan kuş donuyor ve kanat çırpamazken, üzerinde tiril tiril elbiselerle; karlı, tipili, şiddetli soğuk altında binlerce asker nasıl hareket edebilirdi.
Meydanda toplananların bazıları asker kıyafetliydi, çoğunun üstü başı perişandı. İncecik mintanlılar, kolları kısalmış ceketliler, yırtık urbalılar; palto misali kalın gocuk giyenlere imrenen gözlerle bakıyordu. Kimi sarıklı, kimi dal fesli, çoğunun da başı açıktı, fakat hepsinin sıdkı bütündü.
Gökyüzünde mavilikten eser kalmamıştı. Rengi grileşmeye başlayan, gittikçe de koyulaşan bulutlar biraz sonra hafifleyeceğe benziyordu. Çarıklı, kara lastikli, seyrek de olsa postallı ayaklar, durduğu yerde sürekli yer değiştiriyor, parmak uçlarında yükseliyor, üşüdüklerini belli etmemeye çalışıyorlardı.
Ne İstanbul’dan gelenlerin ne Erzurum’dakilerin ne de başka yerlerdeki askerlerin durumu farklıydı. Birçok subay İstanbul’a gönderdikleri raporlarda, bir felaketin yaklaştığını haber veriyordu. Yarbay Aziz Samih Bey, Eylül sonunda Doğubayazıt’tan Harbiye Nezareti’ne şu telgrafı çekiyordu:
“Şimdiye kadar görmüş olduğum subay ve erler; disiplinden, üniformadan ve savaşma yeteneğinden yoksun, paçavralar giydirilmiş halktan başka bir şey değildir!”
Elbet değildir, asker gibi gözükmelerinden vazgeçtik, halktan birileri gibi görünmeleri bile neredeyse mucize olarak değerlendirilmelidir. Allahüekber Dağları’nda donarak şehit olmayı bir tarafa bırakalım, dağa gelinceye kadar çekilen yolculuk çilesi bile büyük bir güç ister. Vatan sevgisi bu gücü oraya kadar sağlamış ama Allahüekber Dağları’nda soğuk, tipi ve fırtına, askerimizi durdurmuş ve dünyadaki hiçbir savaşta benzeri bir manzara yaşanmamıştır.
Yarbay Aziz Samih Bey’in çektiği telgrafa ancak şu şiirle cevap verilir herhalde.
Mataramda su yok, torbamda azık,
Elbisemiz yırtık, içimiz ezik,
Yol verin dağlarım, yol verin bize,
Çarıkları ıslak askere yazık!
………
Yatağım karlar oldu, tüfeğim yastık,
Gözlerim yaş doldu yollara baktık,
Yol verin dağlarım, yol verin bize,
İstanbul, Erzurum, Oltu’yu aştık...
Evet, artık sona gelinmişti, 90 bin askerden geriye parmakla sayılacak kadar asker kalmıştı. Geride kalan tek şey; Allahüekber, Soğanlı Dağları, Sarıkamış ormanları, sokakları, Köprüköyü, Azap, Oltu, Bardız yollarındaki şehitler, ıssız köy odalarında, ağaçlıklar arasında inleyerek bıraktıkları, derman bekleyen yaralılar ve hastalardı.
İşte “Sarıkamış Kar Bozgunu” adlı bu eser, Allahüekber Dağları’na düşen kar kelebeklerinin, soğuktan yanan yüreklerin, aziz şehitlerin hikâyesidir. Allahüekber Dağları’nı inleten şehit çocuklarının sıladaki yankısıdır.
Eser hakkında bilgi için Yitik Hazine Yayınları 0216 318 42 88

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi