Marksist solun kuyruk acısı ve Yazıcıoğlu

Marksist solun kuyruk acısı ve Yazıcıoğlu

Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü üzerine tartışmalar sürüyor. İlk günler, toplumun hassasiyetlerine uyarak Yazıcıoğlu’nun ardından methiyeler düzenler, zaman geçtikçe gerçek kişiliklerine dönerek, savaş baltalarını gömdükleri yerden çıkardılar.

Dün kahraman ilan edilen Yazıcıoğlu bugün artık terör olaylarının merkezindeki isim olarak takdim ediliyor.

TV ekranların parselleyen –eski yeni Marksistler- kuyruk acılarını çıkarmak için birbiriyle yarış ediyor. Kimi Maraş olayları ile kimi Bahçeli evler katliamıyla, kimi daha ileri giderek 12 Eylül öncesinin neredeyse tüm olayları ile Yazıcıoğlu’nu irtibatlandırmaya çalışıyor. Anlaşılan milletin Yazıcıoğlu’na layık gördüğü Cumhuriyet tarihinin en büyük cenaze merasimi bazılarının zoruna gitmiş. İpe sapa gelmez iddia ve isnatlar peş peşe sıralanıyor.

Öncelikle bir tespit yapmakta fayda var.

Bugün göz önünde olan isimlerin birçoğu geçmişte şu veya bu ölçüde teröre bulaşmıştır.

Ülkücülerden de kavgaya karışan, daha sonra da bunun bedelini hapishanelerde darağaçlarında işkence hanelerde ödeyen birçok kişi olmuştur.

Ülkücülerin hangi Saiklerle kavganın tarafı olduğunu burada uzun, uzun anlatmaya gerek yok.

Bütün üniversiteleri işgal edilmiş, sokakları, mahalleleri Marksist solun kurtarılmış bölgesi haline getirilmiş bir ülkede, okumak, onuruyla yaşamak isteyenlere kendilerini müdafaa etmekten başka bir yol bırakılmamıştır. Devletin güvenliğini sağlayamadığı insanlar, kendi güvenliklerini kendileri sağlamak zorunda bırakılmışlardır.

Derin güçlerin böyle olmasını istemeleri, ayrı bir bahis mevzuudur. Bugün bile 12 Eylül öncesi çatışmalarının röntgeni tam olarak çıkarılmamışken, dünün gençlerinden o hercümerç içinde oynanan oyunları fark etmelerini beklemek hamakattir. Bugünden düne bakmak, dünden düne bakmakla aynı şey değildir. Çözülmüş bir bilmeceye bakıp, ben bu bilmeceyi çözdüm demek kimseye itibar kazandırmaz.

12 Eylülden önce olaylara karışan ülkücülerin motivasyonu ile Marksist solun motivasyonu aynı değildir. Sol, devleti ele geçirmek, komünist bir düzen kurmak için savaşırken, ülkücüler bunu inançlarına, ülkelerine, milli varlıklarına karşı bir tehdit olarak gördükleri için kavganın tarafı olmuşlardır. Sol, motivasyonunun gereği Rus bayrakları ile Çin bayrakları ile sokaklara çıkmış, ülkücüler ise sadece Ay yıldızlı bayrağımızı taşımışlardır. Siz bakmayın şimdi masum, bi günah, mağdur bir sol portesi çizmeye çalıştıklarına. Türk solu, bize ait her değerin düşmanı olmuştur. En başta da bayrağımızın. Şimdilerde Orak çekiç yerine Ay yıldızlı bayrağımızı taşımaları, orak çekiçle aldatamadıklarını Ay yıldızla aldatmak içindir.

Muhsin Yazıcıoğlu da o dönemin en parlak gençlik liderlerinden biriydi. Uzun süre hapis yatmış, yargılanmış, sıkıyönetim mahkemelerinde aklanarak çıkmıştır. Mahkemelerde aklanan birini şimdi –kuyruk acısıyla- mahkûm etmeye çalışmak, eski bir hesabın görülmesinden başka bir şey değildir. Hiçbir ülkücü ne Maraş olaylarından, ne de Sivas olaylarından ceza almamıştır. Bilakis Maraş olaylarının sol örgütler tarafından organize edildiği sonradan ortaya çıkmış, dönemin CHP’li iç işleri bakanı İrfan Özaydınlı’da bunu itiraf etmiştir. Sivas olaylarında ise birçok alevi sanatçı Madımak otelinin bitişiğindeki BBP il başkanlığına gizlice alınarak hayatları kurtarılmıştır. Bu gerçeğe rağmen bu olayları Yazıcıoğlu ve ülkücülerin organize ettiğine dair bir algı var demek, aslında böyle bir algı oluşturmaya çalışmak ve ülkücülere bühtanda bulunmaktır.

Bu tip iftiralar bundan sonra da sürecektir. Ülkücüler bugünün yazarçizeri, dünün militanı olan bu eski Marksistlerin ütopyalarını yok etmiştir. Onun için geçmişi hatırladıkça saldırı ve iftiralarını sürdüreceklerdir. Ancak 12 Eylül, 12 Eylülde kalmıştır. Ülkücüler/Alperenler artık kavganın tarafı değildirler. En iyi niyetli çıkışların bile nasıl istismar edildiği, nasıl başka amaçların hizmetine sunulduğu tecrübe ile sabittir. Üstelik devletin merkezinde bulunanların 12 Eylülde ülkücülere reva gördüklerini, 28 Şubat’ta nasıl tehdit skalasının ilk sıralarına yerleştirdiklerini kimse unutmamalıdır. Ülkücüler, başkalarının hesaplarına katkıda bulunan şuursuz, gayesiz, hedefsiz bir kitle olmamalıdır. Kışkırtmalar, yerli, yersiz eleştiriler, iftiralar olacaktır, bunlar asla kavga sebebi olmamalıdır. Kavganın her şekli en çok kavga edene zarar verir. Artık yumruklarla değil, fikir ve düşüncelerle var olmak lazım. Yazıcıoğlu’nu sevenlere de yakışan budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi