Gökhan Özcan

Gökhan Özcan

Geç kaldık sayın müdürüm!

Geç kaldık sayın müdürüm!

Eskişehir Milli Eğitim Müdürü İbrahim Ceylan, öğrencilerin kullandığı forma, çanta ve yaka gibi okul ürünlerinde yabancı terim içeren kelimeler ile yabancı çizgi film karakterlerinin resimlerinin yer almaması gerektiğinden bahisle, "Neredeyse müstehcenliğe yakın resimler çocukların hayal dünyasında gezdiriliyor ve çocukları gerçeklerden koparıyor. Çocuklarımızı yabancı kültürün istilasından korumamız gerekir. Bunun için milli kahramanların ve milli kültürün öne çıkarılması gerekir. Barbie yerine Keloğlan, Örümcek Adam yerine Yunus Emre, Dalmaçyalı köpekler yerine Sivrihisar'ın Akbaş cinsi köpeğinin resimleri kullanılacak" demiş. Son dönemde Milli Eğitim camiasından gelen en ferahlatıcı sözler bunlar... Müdür beyi bu hassasiyeti için kutluyorum. Böyle şeyleri düşünen sorumluluk sahibi insanlarımızın sayısı hızla azalıyor.

Genel anlamda Türkiye'nin eğitim fotoğrafıyla barışık bir insan değilim. Evimin yakınındaki bir okulun, bulduğu her fırsatta sonuna kadar açılmış ses sistemiyle mahalleyi inleten müdürü benim bu soğukluğumu giderek daha da arttırıyor. Aynı ses sisteminin ilkokul seviyesindeki çocukları 23 Nisan'a "Alla beni, pulla beni/ Al koynuna yar" şarkısıyla hazırladığına bu sayede tanıklık ettik mahallece. Ama şükürler olsun Eskişehir'den gelen haber, bu ülkede müdür gibi müdürlerin hâlâ bulunduğunu ortaya koyuyor.

Şahsi fikrim özellikle ilköğretim seviyesinde çocukların forma giymeye zorlanmaması, çantalarında da resim ya da herhangi bir terim bulunmaması şeklindedir. Ancak madem var, o zaman bunların en azından çocuk ruhuna uygun şeyler olması gerek. Müjde Ar, zihninin reyting filtrelerinden ne geçirirse geçirsin, neyle gündemde kalacaksa kalsın, Barbie bebekler hiç uygun değil bu işe mesela. Sadece müstehcen çağrışımlarıyla ilgili değil uygunsuzlukları, çocuk zihnine önerdikleri kişilik özellikleriyle de fena halde uygunsuz bu bebekler. Bence asıl önemlisi bu ikincisi... Aklını fikrini saçının boyası, dudağının ruju, belinin kalınlığı kaplamış bir kişilik öğütlüyor Barbie bebekler. Çocuklarımızı küçük yaşlarında yakalayıp ömürlerinin sonuna kadar bir daha bırakmayan pespembe bir yalandan sözediyoruz. Ama o yalan bir endüstri aynı zamanda. Bu zihin uyuşmasından yararlanıp iliğine kadar sömürüyor insanları... Sadece ceplerini de değil, asıl ruhlarını, hayatlarını, insanlıklarını, değer yargılarını...

Peki bütün bunların Müjde Ar ile ne ilişkisi var? Var, çünkü NTV'deki "Haydi Gel Bizimle Ol" isimli malum programda yukarıdaki sorumlu yaklaşımına "sübyancılık" yaftası asıyor kendisi. Bu programa pek sık tahammül edemiyorum, ama gördüğüm kadarıyla dört hanımefendinin dönüşümlü olarak hadise çıkartacak bir şeyler söylemesine dayanıyor reyting mantığı. Fena halde kurgusal ve fena halde rahatsız edici bana sorarsanız. Gürültü çıkaracak laf edebiliyorsanız servis ediyorsunuz, gündemin de gülü oluyorsunuz, programınız da tavan yapıyor, falan, filan... İnsanlara yatak odalarını filan soruyorsunuz, gençlik günahlarınızdan bahsediyorsunuz, bu ülkedeki insanların büyük kısmının yüzlerini kızartacak lafları ekran boyu dillendiriyorsunuz, oluyor program, yapıyor reyting! Bu hanımefendiler hangi konuda bilirkişidir, soran eden yok nasılsa!

Erkeklerin kahvehane geyiklerini hangi "haber" kanalı kapacak diye merak ediyorum, haksız mıyım Çiğdem Anat?

Bu ülkenin çocuklarıyla ilgili konularını bile bu kadar sorumsuzca konuşabiliyor bu kamuoyu insanları. Bir "haber" kanalında hem de! Sorumluluk duyanlara, endişesi olanlara da kakara kikiri arasında "sübyancı" denebiliyor.

Pes diyeceğim ama... Pes edilecek zaman değil!


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gökhan Özcan Arşivi