Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kaytpas / Dünyanın son sınırı

Kaytpas / Dünyanın son sınırı

Moğollar ve Stalin dönemleri soykırım dönemleri olarak anılmıştır. İnsanlık tarihinde en yoğun kırımların yapıldığı iki dönemdir. Kazaklar da bu kırımlardan nasiplerini fazlasıyla almışlardır. Kazakistan ziyaretimizin ikinci gününde Özgürlük Meydanını ziyaret etmiştik. Meydanda birçok kabartma ve heykeller vardı. Meydanda olanlar balalar, atalar ve anaları temsil ediyordu. Meydana heykeli dikilmiş Kazak ata sakallı görünüyordu. Ana ise kapalı idi. Burada ata besbelli ki otoriteyi temsil ediyordu. Ana ise şefkat timsali idi ve onun ötesinde fedakarlık, cefakarlık ve vefakarlığı temsil ediyor olmalı. Balalar ise şüphesiz istikbali temsil ediyorlar. Bununla birlikte, kanaatime göre burada tek eksik figür ata ile temsil edilse bile dede figürüdür. Dede babadan farklı olarak hikmeti ve tecrübeyi temsil ediyor. Babanın otoritesi onda hikmetle yer değiştirmiştir. Dede Korkut bunun efsaneleşmiş ve anonimleşmiş figürü olmalı veya sayılmalıdır. Özgürlük Meydanı aynı zamanda bir kırım veya katliam açık müzesi gibi. Zira Gorbaçov dönemi özellikle Azerilerle Ermeniler arasında kanlı çatışmalara ve Rus müdahalelerine sahne olmuştur. Onun ötesinde güya Brejnev kalıntılarını silme bahanesiyle Gorbaçov, Türk illerine yeniden düzen vermek istemiştir. Esasında Müslümanlar da zaman zaman Batılılar gibi alkış tutsa da Orta Asya Türklerinin yıldızı Gorbaçov’la hiç barışmamıştır. Yumuşak gücün elindeki silah daha çirkin görünmüştür. Gorbaçov bidayetinde Afganistan’a yönelik olarak uygulamak istediği politikaları Türki cumhuriyetlere de yansıtmak istemiştir. Brejnev’in ardından Afganistan’da otoriteyi sağlamlaştırmak isteyen Gorbaçov buraya ek birlikler sevketti, lakin yenilgiden kurtulamadı ve 1989 yılında yani işgalden 11 yıl sonra arkasına bakmadan Afganistan’dan çekildi ve ricat etti. Bir iki yıl sonra sıra aynı politikaları uyguladığı Orta Asya Türki cumhuriyetlere gelmişti. Denetim ve otoriteyi artırayım derken maksadının aksiyle tokat yemişti.
¥
Gorbaçov Batı topraklarında barışçı politikalar izlerken Orta Asya Türki cumhuriyetlere oldukça müdahaleci davranmıştır. Brejnev tarafından atanmış görevlileri nobran bir şekilde ve halkın duygularına bakmadan görevden almış ve Kazakistan’da olduğu gibi yerlerine doğrudan Moskova’ya bağlı Rusları getirmek istemiş ve bu da geri tepmişti. Yeni dinsiz imparatorluğu kurduğunda ne olup bittiğini bile anlamadan Lenin’in hayatı bir tekerlekli sandalyede acınası bir biçimde son bulmuştu. Yerine demir ve ateşin adamı ve karışımı ve cehennemi temsil eden kızıllığın sahibi Stalin gelmişti. Stalin imparatorluğu Sovyetleştirmede başarılı olmuştu. Ardından gelen Kruşçev Ruslaştırma politikasına hız verdi ve Ruslaştırmaya matuf olarak yeni iskan politikası geliştirdi. Bu politikada Ruslar İsrail, Türkler ise Filistinliler idi. Stalin’in sürgün politikası onda Rus halkının bakir topraklara yerleştirilmesi ve yerleşimciler olarak civar bölgelere uzanması ile tecelli etmiş ve yer değiştirmişti. Brejnev dönemi ise durgunluk dönemi idi ve onun ötesinde Afganistan üzerinden şarka uzanma siyaseti izlemişti. Gorbaçov ise Deli Petro’dan beri zaman zaman sürdürülen Batılılaşma politikalarına geri dönmüş ve bu da Müslümanlara sevimsiz gelmişti. Gorbaçov Batı’da Sovyetler Birliği’ne yer arıyordu, lakin deve kuşu gibi başını Avrupa’ya gömse bile vücudu Asya’da kalıyordu ve Asyalılar da buna güceniyorlardı. Gorbaçov’un Ortak Avrupa Evi projesine mukabil Müslümanların gönüllerinde ortak İslam evi yatıyor ve atıyordu. Bundan dolayı Afganistan işgali Orta Asya’da da siyasi sarsıntılara ve zelzelelere neden olmuştu. İşte Gorbaçov yolsuzlukla suçladığı Brejnev ekibini biraz da Ermeni danışmanlarıyla tasfiye ediyordu. Bunlardan birisi Kazak Din Muhammed Kunayev idi ve onun yerine devşirme değil, katıksız Rus Genadii Kolbin’i atadı. Bunu da kabaca ve hoyratça bir biçimde yaptı.
¥
Kazak gençliğinin ve üniversite öğrencilerinin buna tepkisi büyük oldu ve 68 kuşağı gibi ayağa kalktılar ve Gorbaçov’un politikasını telin ve protesto ettiler. Gorbaçov buna mukabil Batı’da yapmadığını yaptı ve Moskova’dan Almatı’ya özel birlikler sevkedildi ve bunlar gençlerin üzerine 17 Aralık gibi soğuğun zemherir halini aldığı bir sırada hortumla tazyikli su sıktılar ve bu müdahale sırasında kaç Kazak gencinin öldüğü bilinmiyor ya da sır gibi saklanıyor. Ölenlerden bir kısmı yüksek dağlardan atılmış, bir kısmı da yolların altına atılarak üstünden asfalt geçirilmiştir. Bu da bu olayda Gorbaçov’un seleflerinin izinden ayrılmadığını ve mesele İslam dünyası olduğunda onların sünnetinden milim sapmadığını göstermiştir. Zira, aynısını Bolşevik ihtilalciler ihtilalin ilk günlerinde II. Nikolay ve ailesine yani Romanovlar sülalesinin son ferdine kadar yapmışlar ve çoluk çocuk demeden tamamını öldürdükten sonra açtıkları çukura gömmüşler ve ardından da burasını yol haline getirmişlerdi. Ertesi günü Çimkent’te ‘Siyasi Baskı-Sürgün Kurbanları Müzesi’ne gidecektik ancak şoförümüzün azizliği nedeniyle müze yerine Kaytpas/ Dönüşü olmayan tepeye gitmiştik. Orası park ve abide haline getirilmişti. Lakin Stalin’in infaz rejimi gölgesinde buraya getirilenler bir daha geriye dönmüyorlarmış. Arap alemindeki polis rejimleri ‘beş dakika’ deyimiyle tarif edilir. Siyasi polis veya muhaberat, kurbanlarını beş dakika diyerekten kandırır. Beş dakika diye alır ve ardından ara ki bir daha zanlının izine rastlayasın. Sovyet aleminde ise özellikle Kazakistan bu tepe ile tanınmış ve burası hatırlayanlarca gelenin bir daha geri dönmediği dünyanın son sınırı kabul edilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi