Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İran’a çekilen kılıç

İran’a çekilen kılıç

İsam Aryan, Müslüman Kardeşler’in İrşad Bürosuna yeni seçilen 16 isim arasında yer alıyor. Geçenlerde İran’la alakalı bir makale yazdı ve başlığı şuydu: İran nereye? Gerçekten de İran’ın nereye gittiğini bilen var mı? Son günlerde Kerrubi’nin aracına yönelik bir saldırı girişimi yaşandı. Yine ‘gözdağı’ olarak Mir Hüseyin Musevi’nin yeğeni öldürüldü. Kimileri bu bağlamda klasikleşmiş ifadesiyle ‘devrim çocuklarını yiyor’ değerlendirmesi yaparken kimileri de karşı devrimden bahsetmektedir. Bu karşı devrimi yapanlar da yine devrimin kendi çocukları. Mir Hüseyin Musevi ‘taşkınlık yapanların’ kimliğiyle alakalı Halkın Mücahitleri örgütüne gönderme yapılmasına itiraz ederek söz konusu örgütün ölü bir yapı olduğunu ve dolayısıyla gösteri yapanların kendi adamları olduğunu ileri sürüyor. Reform yanlıları bu meyanda iki şeyi reddediyorlar. Birincisi, dış müdahale ve dış parmak ve bağlantı meselesi. İkincisi de, olayları Halkın Mücahitleri’nin yönlendirdiği iddiası. Rejim içi çekişme de galiba son faslına ve raunduna girmiş gözüküyor. Reformcu kanadın liderlerine yönelik kah idam tehditleri savruluyor kah başka seçenekler üzerinde duruluyor. Bu seçeneklerden birisi de, Rafsancani de dahil muhaliflerin hepsini saf dışı etmek. Onlar da hayatlarından korkmaya başlamışlar ve Mir Hüseyin Musevi gerekirse ilkeleri uğruna şehit olmaya hazır olduğunu bildirdi. Halkın da giderek devrim ruhuna yabancılaştığı gözleniyor. Devrim halktan koparken halk da dindarlıktan veya dinden kopuyor. Sözgelimi, yaklaşık 15-20 yıl kadar önce Tebriz sokaklarını arşınlarken; dolmuş taksilere bindiğimde araç sahibinin molla kıyafetli insanların el kaldırmasına aldırmamasına bir anlam verememiştim. Bu, molla ve dini sembollere karşı nefretin bir ifadesi olmalıydı.
¥
Bir başka yazıda aynı manzaranın anlatıldığına şahit oluyorum. “Tahran’da bazı taksi sahipleri sarıklıları aracına almaktan imtina ediyordu (Kamilya İntihabı Ferd, el harbu beyne ricaliddin/ http://www.alarabiya.net/views/2010/01/11/96965.html).” İçerideki bu durum İran’a karşı ‘açık el’ politikası uygulayan Amerikan yönetimini de cesaretlendirmiş gözüküyor. Obama iktidara geldiğinde İran’a açık bir el uzatmıştı ve cevap bekliyordu. Newsweek dış baskılar Editörü Ferid Zekeriya, Obama’dan Nixon’ın Çin’e yaptığı gibi İran’a sürpriz bir ziyarette bulunmasını istiyordu. Obama buna cesaret edemedi, lakin John Kerry buna hazır olduğunu ilan etti. Bu hususta İran’ın net cevabı gelmeden ABD masaya silah seçeneğini yeniden sürdü. Obama da adeta kılıcı kınından sıyırdı. Somali ve Yemen’e asker göndermeyeceğini duyuran Obama, İran konusunda farklı işaretler göndermeye başladı. İsrail’in İran’a vurma havasına girdiği sıralarda ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Michael Mullen üçüncü cephe açmayacaklarını söylemişti. Lakin son sıralarda Amerikalı komutanlar alışılmadık bir biçimde birer ikişer İran’ı vuracakları yönünde açıklamalar yapmaya başladılar. Bu tarz açıklamalar Bush döneminde bile yapılmıyordu. En son olarak bu bağlamda Üçüncü cepheyi açma pozisyonunda olan ABD Merkez Kuvvetler (Centcom) Komutanı Orgeneral David Petraeus, İran’ın nükleer tesisleriyle ilgili aralarında “bombardıman” da dahil olmak üzere askeri planlar üzerinde çalıştıklarını söyledi. Bu, plan aşamasından eylem aşamasına geçtiklerine dair ilk resmi açıklama.
¥
Amerikalı general David Petraeus İran’ın nükleer tesisleri ve bunların bir saldırıya karşı korunaklı hale getirilmesi ihtimaliyle ilgili bir soruya, bu tesislerin hepsinin bombalanabileceği cevabını verdi. Amerikan planlarıyla ilgili hiçbir ayrıntıya değinmeyen Orgeneral Petraeus, her eylemin etkisinin dikkatle değerlendirildiğinin altını çizdi. Petraeus, İran nükleer krizinin hâlâ diplomatik yollardan çözülebileceği ümidini taşıdığını da belirterek, “Kritik noktaya henüz gelmedik” değerlendirmesinde bulundu. Açıklamada dikkat çeken iki husustan birisi planın acil durum planı olması ve ikincisi de bu planın nükleer tesisleri de kapsaması. Lakin açıklamadan anlaşılan hedeflerin sadece nükleer tesislerle de sınırlı olmaması. Yani saldırının, askeri tesisleri ve Devrim Muhafızlarının karargahlarını da hedef alabileceği ihtimalidir. ABD ağzından baklayı çıkarmış ve İran olmaz da nükleer pazarlığa yanaşmazsa askeri saldırının ‘son çare’ olarak devreye gireceğini açık etmiştir. İran ise dişe diş mücadele edecekleri mesajını vermektedir. Savunma Bakanı Ahmed Vahidi, Devrim Muhafızları Füze Komutanlığını denetlemede yaptığı konuşmada Batılı ülkeleri adeta tehdit etmiştir: “Füze savunma kapasitemiz, düşmanın tahmininden çok daha güçlüdür.” İran’ın yerli savunma gücünün en önemli bölümünü kısa, orta ve uzun menzilli Fecr, Tonder, Hut, Şahin, Zilzal, Fatih, Gadr, Şahap ve Siccil füzeleri oluşturuyor. İran, en son 16 Aralık 2009’da katı yakıtla çalışan karadan karaya uzun menzilli “Siccil-2” füzesinin yeni versiyonunu denemişti. Son denenen füzenin menzilinin, 2 bin kilometre menzilli Şahap-3 füzelerinden daha uzun olduğu ve nokta isabet yeteneğinin daha güçlü olduğu açıklanmıştı. Anlaşılan o ki, kılıç çeken sadece bir taraf değil...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi