Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Mağdurun gaddarlaşması

Mağdurun gaddarlaşması

Gaddarlık yani gaddariyet, mağduriyet ürettiği gibi bazen de mağduriyet tersinden gaddariyet üretir. Siyonizm bu anlamda bir mağduriyet ideolojisidir. Mağduriyeti bir sektör haline getirmişler ve dolayısıyla Holokost veya Antisemitizm iddiaları bir yönüyle sektör haline gelmiştir. Halen Chicago Üniversitesi'nde tarih profesörü olan Norman G. Finkelstein, kendi anne-babasının da Nazi kamplarından kurtulmuş kimseler olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: "Amerika'da bir Holokost (Yahudi Soykırımı, mağduriyet endüstrisi) Endüstrisi var. Bu endüstrinin ana gayesi, İsrail'in Filistinlilere karşı câni politikasını haklı göstermek ve soykırıma uğramış aileler adına Avrupa'dan para sızdırmaktır." Siyonizmin, mağduriyeti oynasa da haklılığı tartışılabilir. Lakin bir örnek olarak başka birçok olaya da uyarlanabilir. İzdüşümleri görülebilir. Sözgelimi, Mısır'da Müslüman Kardeşler ile rejim arasındaki ilişki de bu ilişki türünü hatırlatır. Bir şekilde gaddar-mağdur veya kurban ile cellat hikayesidir. Bu işin bir yüzüdür. İkinci yüzünde ise bazen insanlar hak etmedikleri halde mazlumiyet veya mağduriyet edebiyatı ve kisvesi üzerinden halkın teveccühünü mazhar olurlar. Dolayısıyla zalimler veya gaddarlar isteyerek veya istemeden kurbanlarını kahraman mertebesine yükseltirler. Bu nedenle de gaddar veya zalim mevkiinde olanlar istemeyerek de olsa arzuladıklarının hilafına bir sonuçla karşılaşırlar ( Mısır'da mağduriyet algısının rejim ile Müslüman Kardeşler ilişkileri üzerine yansımaları için, bak : El İhvanu'l Müslimune fi Mısra: Şeyhuhe tüsariu'z zaman, Halil el İnani, S. 170, Mektebetü'ş Şuruk ed Devliye) .

*
Yine mağduriyet mevsimi geldi çattı. Haluk Şahin yine geldi hazan mevsimi der gibi 'yine geldi mağduriyet mevsimi' başlıklı yazısında şöyle yazıyor :"Sekiz yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri yine mağduriyet makamından çalmaya başladılar. Bunun erken seçim işareti olabileceğini söyleyenler var. AKP'nin şanslı bir parti olduğunu biliyoruz. Ne zaman işler ters gidip, biraz sıkışacak olsa bir şeyler imdadına yetişiveriyor..." Maalesef müesses nizamın köşe taşları olan kurumlar, ürettiği mağdurlar kitlesinin istismarı üzerinden yeni gaddarlar taifesine ve zümresine yol açıyor. Meydan veriyor. İşte bu yüzden de eski gaddarların yerini, mağdurlar zümresinin istismarı üzerinden yeni gaddarlar zümresi alıyor. İşte 8 yıllık tarihin mağduriyet edebiyatı üzerinden yeniden tekerrürü birilerini fena halde endişelendiriyor ve korkutuyor. Zira, birileri müesses nizam üzerinden durumdan vazife çıkartırken birileri de mağduriyet edebiyatı üzerinden durumdan vazife üretiyor ve siyasi sermaye elde ediyor. İşte bu fasit daireyi kırmanın zamanı gelmiştir. Gaddarların da mağduriyet istismarcılarının da çarkını bozmak ve ellerindeki istismar aletlerini almak gerekir. Türkiye'deki en temel ve acil mesele işte budur.
*
Yükselen sadece istismarcı zümresi ve esnafı. Mağdurlar ise her dönemde aynı. Halkın ta kendisi. Birileri onları sosyal adalet üzerinden vuruyor, yoluyor ve istismar ediyor. Kimileri de dini duygularını istismar ediyor lakin ardından İlhan Selçuk bile irtica ile suçlanan bu eski mağduriyet maznunlarını ve yeni efendileri irticadan aklıyor. Diğer taraftan da Bülent Arınç gibi bir başkası irtica karesi içinde kendilerinin olmadığını bilakis CHP'nin olduğunu ileri sürüyor. Ama hâlâ bu odak, nasıl oluyorsa kitleler nezdinde dini değerleri temsil ediyor. Halbuki, diğerleri artık onlara irtica yaftası yapıştırmanın tutarlı ve kolay olmadığını görerek onları başka bir silahla vurmak istiyor. Sivil dikta. İster bu yeni suçlamanın içi boş isterse dolu olsun lakin suçlama artık eski suçlama olmaktan çıkmıştır. Lakin hakikat değişse bile halkın algısı hâlâ değişmemiştir. Türkiye'nin yazgısı ve istismarcıların sermayesi de işte budur. Ve buradan semiriyorlar. Güvenin Hazreti Süleyman'ın asasını yemesinden sonra vefat ettiğinin anlaşılması ve cinlerin bu şekilde serbest kalması gibi halk da hâlâ cinler gibi olan bitenin farkında varmış değil. Bir güveye ihtiyacı var anlaşılan. Neyse. AKP tipik bir mağduriyet partisidir. AKP'nin imdadına 28 Şubat süreci yetişmiştir. Erdoğan şiir üzerinden hapse girmesinin sonucunda başbakanlık makamına gelebilmiştir. Son seçimleri ve Gül'ün cumhurbaşkanlığı ise başka bir mağduriyet hikayesinin ürünüdür. O da Kanadoğlu'nun, yanlış pası nedeniyle kendi kalesine attığı 367 golüdür. Dolayısıyla mağduriyet bir mühendislik projesidir. Bu mühendisliği bazen birileri karşı cepheden bazıları ön cepheden yapmış ve mağduriyet edebiyatı sonuçta birilerini parlatmıştır. Bundan dolayı Saadet Başkanı Numan Kurtulmuş 'Harun gibi geldik, Karun gibi gitmeyeceğiz' demiştir. Fehmi Koru ise muhatabını kızdırsa da 'birileri Obama gibi geldi ve Bush'laştı' deme ihtiyacını hissetmiştir. Halbuki, unutulan gerçek şudur: 28 Şubat'ın gerçek mağduru ve akabinde AKP'nin mağduru Milli Görüş ve halk kitleleridir. Mağdurlar başka, mağduriyet edebiyatı üzerinden kazananlar ise daha başka olmuştur. Kime niyet kime kısmet diye işte buna derler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi