Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Mavi Marmara’ya katılmak

Mavi Marmara’ya katılmak

22 Mayıs Cumartesi günü Mavi Marmara gemisi Sarayburnu mevkiinden salına salına demir almış ve süzüle süzüle Antalya’ya doğru yola çıkmıştı. Gazetelerde ve televizyon kanallarında uğurlama merasimi olanca şaşaasıyla yansıtılmıştı. Bu uğurlama ve tevdi merasimi sırasında biz Eskişehir’de başka bir merasimle; düğün-dernek merasimiyle meşguldük. Bundan dolayı uğurlama merasimini sadece kitle iletişim araçları sayesinde izleyebilmiştik. Biz de Pazartesi günü (24 Mayıs) Yenibosna’daki Havaalanı’na giderek oradan Antalya’ya doğru uçacaktık. Orada da Kepez Spor Salonu’nda Mavi Marmara yolcularıyla bulaşacaktık. Havaalanına vardıktan sonra biniş kartı almak için Türk Hava Yolları standına varmış ve kabin görevlisi tarafından biraz durdurulmuştuk. Grup yolcusu olarak görünüyorduk ve diğer üyeler olmadığından biraz bekletildik. Ve ser görevliye yani baş görevliye havale edildik. Neyse ki o, işlemlerimizi yaptı. Kontrol noktasından geçtikten sonra yanlarında seccadeleri olan bazı yolcularla karşılaştım. Böylece yol arkadaşlarımızı da yavaş yavaş seçmeye ve tanımaya başladık. Bir kısmı benim gibi değişik nedenlerden dolayı kafileye son anda katılmıştı. İkindi namazını kılamamıştık ve bana kılıp kılmadığımı sordular. Ben kılmadığımı ama Antalya’ya kadar vaktin olduğunu söyledim. Doğrusu biraz rahat davrandım. Vakit çabuk geçti ve kendimizi uçakta bulduk. Yanımda havaalanında tanıştığım Mavi Marmara yolcusu arkadaş da vardı. Benim oturduğum koltuk koridor tarafındaydı ve camla aramızda bir başka yolcu vardı. Tanıştık. Meğerse Kuveytli bir genç imiş ve ABD’de eğitim görüyormuş. Gazzeli kardeşleri için gemiye binmişti. Esasında Kuveyt ile Filistinlilerin arası, Saddam’ın Kuveyt’i 1990’da işgal etmesinden ve Filistinlilerin buna destek vermesinden dolayı açıktı. Hatta bu açıdan iki tarafın arası yıllarca gergin olmuştu. Ve bazı Filistinliler, Saddam ve kuvvetlerinin dışarıya atılmasından sonra kendilerini Kuveyt dışında bulmuşlardı. Bunlardan bir aileye Hartum’da Dana Oteli’nde rastlamıştık. Ve Filistinli resmilere de Kuveyt’i ziyaret izni verilmiyordu ama Filistin kahramanı Abdulkadir el Hüseyni’nin oğlu ve Eş Şark Evi’nin Müdürü Faysal el Hüseyni, yıllar süren ayrılıktan sonra Kuveyt ziyareti sırasında bu ülkede vefat etmişti. Mavi Marmara bu vesile ile dargınları da barıştırıyordu.

Antalya’ya indiğimizde herkes gibi biz de bagajlarımızı beklemeye koyulduk. Biraz sonra eşyalarımız geldi ve dışarıda bizi bekleyen otobüslere binmek için hazırlandık. Lâkin arkadaşlar yanda bulunan bir minibüse işaret ettiler ve ona bindik. Burada Velid Tabatabai ile karşılaştık ve tanıştık. Yine yanımızda vakıf görevlilerinden Ahmet Emin Dağ vardı. Velid Tabatabai gıyaben tanıdığım ve zaman zaman da yazılarımda bahis konusu ettiğim Kuveytli vekillerden birisiydi. Mavi Marmara yolculuğu işte bu gıyabi tanışıklığı ruberu dedikleri vicahi tanışıklığa çevirdi. Kuveyt’te en fazla tanınan milletvekillerinden birisiydi. İran’da Allame Tabatabai gibi ayetullahlar da olduğundan, kendisine bu isim benzerliğinin sebebini sordum. Tabatabai lakabını kendilerine hediye eden dedelerinin ta harfinin telaffuzunda bir zorlanması varmış ve bundan dolayı bunu ifade için lakap olarak kendisine Tabatabai denmiş ve sonra gelen nesline de Tabatabai denmiştir. İran’la ilişkilerine gelince, Yeken gibi Tabatabai de zamanla sınırları ve mezhepleri aşan bir hanedan ismi ve lakabı olmuştur. Tabatabai ailesi aynı zamanda seyyid olduğundan dolayı Arap ülkeleri, Pakistan, İran gibi ülkelere yayılmış. Yol boyunca Tabatabai ile birlikte olduk ve genellikle Tabatabai bizim telefonlarımız kesildiğinde son ana kadar telefonla konuşuyordu. Meğer kendisinde uydu telefonu varmış ve telefonu hiç susmadı.

Birlikte Kepez Spor Salonu’na geldik ve içerisi ana baba günüydü. Oradaki yolculardan bazıları bizi tanıdılar. Yolcular selam veriyorlar ve yeni dostlarla tanışıyorduk. Özellikle Vanlılar bana biraz gönül koymuşlar ve gücenmişler. Meğerse beni birkaç yıl evvel Van’a davet etmişlerdi, lâkin kış şartları yüzünden bu yolculuk tamamlanamamıştı. Kar yüzünden Van uçağı kalkamamış, biz de İstanbul’a çakılı kalmıştık. Meğerse bu inkitaya ve kesintiye uğrayan seferi hiç unutmamışlar. Lâkin bizi bir başka sürpriz daha bekliyordu. Van ve Erciş’e tamamlanamayan seferimiz de olduğu gibi, bu kez de Vanlılarla ve Ercişlilerle tamamlanamayan başka bir seferde idik. Bu da Mavi Marmara seferi idi. Gazze’ye yola çıkmış ama yolda İsrailli korsanlar tarafından derdest edildikten sonra Aşdod (Üsdüd) Limanı’na kaçırılmıştık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi