Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

12 Eylül sonrası Deniz Baykal’ın itirafı

12 Eylül sonrası Deniz Baykal’ın itirafı

27 Mayıs darbesinde Alpaslan Türkeş’le birlikte hareket eden ve dava arkadaşı olan Ahmet Er ismini Allah’a “Tanrı” demeyen samimi Ülkücü camia iyi tanır. Ülkücü camia derken, Bahçeli’den önceki Ülkücülerden söz ediyorum. Bahçeli ve onun gibi düşünenler, Ahmet Er gibi mümtaz şahsiyeti bilmez ve tanımaz, tanısalar referandumda “ret” vermezler.
Ahmet Er, Türkiye sevdalısı imanlı bir insandır. “27 Mayıs’tan 12 Eylül’e Hatıralarım” isimli kitabında günahını, sevabını ve ülkeye hizmetlerini anlatmış. O kitaptan bir hatırayı paylaşmak isterim. Daha nice anıları var, yeri geldikçe onları da aktaracağım.
“Deniz Baykal’ın İtirafı” başlıklı hatırasında şunları kaydediyor Ahmet Er ağabey:
“12 Eylül 1980 ihtilalinde bir kısım siyasiler tutuklanmıştı. Ben de o tutuklananlar arasındaydım. Siyasi partilerin yöneticileri de tutuklanmışlardı. Tutuklu evinde iki önemli olaya binaen ve konumuza açıklık getirmesi bakımından okuyucularımıza sunuyorum.
Bir gün Deniz Baykal bana gelerek bir istekte bulundu. ‘Efendim bizim arkadaşlar (CHP’liler) sizinle görüşmek istiyorlar’ dedi. Ertesi gün Deniz Baykal’la CHP’li tutukluların kaldıkları yatakhaneye gittik. Her yatağın üzerinde iki üç kişi oturmuştu. 10 karyola olduğuna göre salonda 25-30 kişi kadar insan vardı.
Bunlar CHP yöneticileri ve milletvekilleriydi. Bu arkadaşlar bana 27 Mayıs ihtilalini sordular. 27 Mayıs harekâtını bildiğim kadarıyla kendilerine anlattım. O konuyu tamamlamıştık. Konu değişmişti. Türk milletini tanıyamadıklarını anlattım.
Deniz Baykal söz alarak; ‘Arkadaşlar’ dedi ve devamla; ‘Gerçekten biz bu milleti tanımıyoruz...’ Bence Baykal samimi olarak doğruyu söyledi. Devleti yönetenler, milleti tanımıyorlar. İstiklal Savaşı’nda cephede kahramanlık madalyası alanlara, terhis olup köye döndüğü zaman; ‘gerici, yobaz, mürteci’ damgası vuruldu. Türk insanının sahip olduğu engin ruh ve yüksek ferasetli imanına karşı yöneticiler savaş açtılar.
Halk ile aydın arasındaki bu farklı çizgide, halk kendi sağlıklı kültür yapısını korumak ve devam ettirmek çizgisindedir. Aydın ise ithal ettiği sağlıksız kültür çizgisindedir. Dil ve din, toplum hayatının temelleridir. Türk halkı iffetini korur gibi dini ve dilini korumuştur. Aydınlar bu mukaddeslere karşı taarruz halinde olmuşlardır. Bunu Atatürkçülük ve lâiklik adına yapmışlardır.
Bu hareket sahipleri ya gaflet, ya delalet içindedir veya ihanet içindedirler. İşte bazı sorular-cevaplar ve sonuçları:
“Siz kula mı, yoksa Allah’a mı kulsunuz?”
- “Biz kula değil, Allah’a kuluz.”
“Yalan söylüyorsunuz, siz kula kulsunuz, Allah’a değil.”
- “Sen bir müfterisin sözünü geri al.”
“Benim sözümü geri almam sizin yemininize bağlıdır.”
- “Vallahi ve billahi biz Allah’a kullarız, kula kul değiliz.”
“Allah’a kul olmanın alametlerini söyler misiniz?”
Cevap yok.
“Ey Allah’a kul olanlar; Allah’a kul olmanın alametleri şunlardır:
Kur’an ve Sünnete uymak, siz ki bunlarla savaş halindesiniz. Ey İslâm’a göre yaşamayanlar, yaşadıklarına göre İslâmî fetva arayanlar, kendinize gelin! Tarihi hakikatler değişmiyor. Lut Kavmi’ni unutmayın! İlahi şamar bütün insanlığın yüzüne inmeden uyanın. Bugün Türkiye’de durum; halkımızın maddi ve manevi yapısını tanıyamamak gibi bir hatanın ötesindedir. Hem halka, hem hakka karşı bir savaş açılmıştır. Bu azim hatanın farkına varılmalı ve derhal geriye dönülmelidir.”
Evet, tüm ömrünü bu milletin selameti için harcamış tecrübe devi böyle söylüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi