Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Mem u Zin ideolojik bir metin midir?

Mem u Zin ideolojik bir metin midir?

Geçen yıl da yazdık. Mem u Zin, Ahmed-i Hânî tarafından 1695 yılında yazılmış Kürtçe bir mesnevidir. Müellifi/şâiri, ortalama bir medrese eğitimi görmüş bir şahsiyettir. Dine dair bazı kitapları da vardır. Hayatı boyunca, Doğubeyazıt’ta İshak Paşa Sarayı’nda kâtiplik yapmıştır. Yani, Ahmed-i Hânî, Kürtçe yazan bir Osmanlı memurudur ve Osmanlı, Mem u Zin veya diğer Kürtçe metinlerin dilinden hiç de rahatsız olmamıştır. Sadece Kürtçe’den değil, Arapça’dan da, Farsça’dan da, Rumca’dan da, Ermenice’den de rahatsız olmamıştır Osmanlı. İmperyal bir vizyonu olan Osmanlı, dil gibi basit bir iletişim aracından niye rahatsız olsundu ki? İşi mi yoktu Osmanlı’nın da, halkının diliyle kavga edecekti?.. Halkın diliyle kavga etmek ulus devlet olma iddiasındaki Türkiye’ye mahsus bir mahârettir.
Mem u Zin 1919’da matbu olarak yayımlandığında da Osmanlı rahattır. Sonuçta, metin Osmanlı’nın bir grup halkının kullandığı, Farsça kökenli bir ağızdı. (Şimdi tutup “Kürtçe her hangi bir dilin ağzı değil; bağımsız bir dildir.” deyip tartışmaya girmeyelim. Tartışmaya gireceksek de lütfen doğru dürüst gramer, fonetik, morfoloji, semantik ve leksikoloji bilenlerle tartışalım.)
Mem u Zin ile kavga M. Emin Bozaslan’ın mesneviyi 1968 yılında neşretmesiyle başlamıştır. Bozaslan, etnisite gerginliğine yol açması muhtemel beyitleri atlayarak yayımlamış olsa da, kitap mahkeme kapılarında sürünmekten kurtulamamıştır. Bozaslan müftülük yaptığına göre, metni, herhangi bir ideolojik kayguyla değil de, muhtevaya hakim olan dinî-tasavvufî yönüyle dikkatlere sunmak istemiş olmalıdır. Çünkü Mem u Zin, olay örgüsü itibariyle bir aşk hikâyesi ise de, müellifin/şairin amacı, bir aşk hikâyesini bahane ederek, İlahî aşkı anlatmaktır. Nasıl, Leylî vü Mecnun mesnevisinde Fuzulî, İlahî aşka giden yolda, beşerî aşkı kullandıysa, Ahmed-i Hânî de, eserinde aynı yöntemi kullanmıştır. Gerçi bir bölümde, Ahmed-i Hânî, Kurmaç/Kürt diline vurgu yapıyorsa da, metnin başındaki münacât, ve na’t ile beraber hikâye kısmının tamamı ve sondaki yorum kısımları, tamamen “fenâ fi’llâh-bekâ bi’llâh” gibi tasavvufî terimler üzerine kurgulanmıştır.
Mem, Bey tarafından zindana atılmıştır. Dostları, Bey’in huzuruna çıkmasını ve af dilediği takdirde Bey’in affedeceğini söylerler. Mem’in verdiği cevap şudur:
Em çûne huzûr-_ Mîr-_ Mîrân
Vî hâkim-_ hâkim u fekîrân
Biz beyler beyinin huzuruna çıktık
O, fakirlerin de hükümdarların da hükümdarıdır.
Beyitte zikredilen “fakirlerin de, hükümdarların da hükümdarı olan Beyler beyi” Allah’tır. Buradaki felsefenin, Yunus Emre’deki “Ballar balını buldum/Kovanım yağm’olsun” mısralarındaki tasavvuf anlayışıyla hiç farkı yoktur. Veya “Yürü Leylâ, ben Mevlâ’yı buldum” mısraındaki felsefeden ne farkı vardır?
Mem u Zin, muhteva ve fonksiyon itibâriyle, geleneksel Osmanlı tasavvufî mesnevilerinden hiç de farkı olmayan bir metindir. Okuyanlar, geleneksel tasavvuf bilgisini bir de Ahmed-i Hânî’nin yorumuyla dinlemiş olurlar. Sadece metin Türkçe, Arapça veya Farsça değildir de, Kürtçe’dir. Metni yazan da okuyan da, ortalama bir Osmanlı dönemi kültürüne vâkıftır. Yani, Mem u Zin, Yunus Emre’nin, Eşrefoğlu Rûmî’nin veya Fuzûlî’nin şiirlerinde dillendirdiği tasavvufî anlayışın, Kürtçe ile ifade edilmesinden başka bir şey değildir ve tarih boyunca da, 1968 yılına kadar popüler tasavvuf kültürünün bir örneği olarak okunmuştur. Eser 1968 yılında yayımlanınca kıyameti koparmışlar. Neymiş?.. Metin Kürtçe imiş... Ne yapalım canım; Ahmed-i Hânî, eserini Kürtçe kaleme almış ve halk da yüzyıllarca bunu okumuş. M. Emin Bozaslan’ın şahsiyetinde, 273 yıl sonra Ahmed-i Hânî’yi mi mahkum etmeye yelteniyorduk? Bu, akla mantığa ve hukuka sığar mıydı? Yani, “Falanca devlet adamına hakaret etti” diyerek Nef’î’yi yüzyıllar sonra yargılamak gibi bir şey değil miydi bu?..
Böyle bir metin Türkçe olsa ne olur, Kürtçe olsa ne olur?.. Siz bu metne dili yüzünden ideolojik olarak bakarsanız, karşı taraf da ideolojikleştirir elbette. Osmanlı, dili yüzünden ideolojikleştirmemiş ve bundan dolayı da metin etrafında fırtınalar kopmamış.
Tabii, siz metne ideolojik yaklaşırsanız, gerilimin bir tarafı olursunuz. Sen “Yayımlatmam!...” dersin, karşındakiler de “İlle yayımlayacağım!...” der... Al sana dertsiz başına dert!...
Noldu, kitabın yayımlandığı 1968’den beri?.. Yani 42 yıldır noldu?.. Bölücü örgütün iki lafından biri Mem u Zin oldu... Sanki din düşmanlığına dayanan Marksist-Leninist ideolojiyle Mem u Zin’in muhtevası örtüşüyormuş gibi... Gerçi, ben eline silahı alıp dağa çıkanların Mem u Zin’i, ve Kürtçe yazan Molla Cezerî’yi, Fakih-i Tayran’ı ve Baba Tahir Üryan’ı okuduklarını da zannetmiyorum. Çünkü bu şâirlerin hepsi, dinî-tasavvufî şiirler yazmıştır. PKK nireee, din-tasavvuf nire?..
Hâsılı, Ahmed-i Hânî’nin masum bir şekilde kaleme aldığı Mem u Zin adlı güzelim mesnevi, yayımlandığı yıllarda, sanki ideolojik bir manifesto imiş gibi yasaklanmış; şimdi de PKK muhtevayı bilmeden metne manifesto muâmelesi çekiyor. Ahmed-i Hânî durumu görse, gerçekten çok üzülürdü.
Neyse...
Siz Mem u Zin’in başına gelenleri kafanıza takmayın. Onu halledriz... Siz şimdi, gazetenizi okuduktan sonra, vatandaşlık görevinizi yapmak üzere sandığa gidip sâkin sâkin ve heyecanlanmadan oyunuzu kullanın. Heyecan akşama... “Evet” yüzde kaç, “hayır” yüzde kaç? Acaba hangi illerde “evet” fazla çıktı; hangi illerde “hayır” fazla çıktı?.. Bundan sonra nolur?.. Türkiye akşam televizyonların başına mıhlanacak. (Ben sonucu haftalarca önceden ilan ettiğim için, heyecanlanmayacağım ve televizyonun karşısına da mıhlanıp kalmayacağım.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi