Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

İki dünyalılara karşı tek dünyalılar

İki dünyalılara karşı tek dünyalılar

Umutla umutsuzluk arasında gelgit yaşayan Ankaralılar, iktidara güvenmek ve inanmak istiyorlar ama “Adamları rahat bırakmıyorlar ki” diyerek umutsuzluklarını da umutlarının arkasına çaresiz şekilde ilave ediyorlar.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bu psikoza sahip toplumlar, hayattan zevk almadıkları gibi, sadece günü kurtarma ama kazasız belasız kurtarma peşindedirler. Sovyet Rusya’nın dağılmadan önceki hali böyleydi.
Ankara sokaklarında ve alışveriş merkezlerinde dolaşırken bu hale çok rastladım. Tek dünyası olan insanlar; “Ne olursa olsun, bizim tuzumuz her zaman kurudur” diyerek her türlü fırsatı değerlendirirken, iki dünyası olan insanlar, hem bu dünyalarını hem de öteki dünyalarını imar edebilmenin çabası içerisindeler.
Evet, Türkiye’deki kavganın temelinde “tek ve iki dünyalılık” yatıyor aslında. Tek dünyası olanlar günlerini gün edip, “Benden sonra tufan” mantığıyla o günkü istek, arzu ve emellerinin gerçekleşmesi için elinden geleni arkasına koymazken, iki dünyası olan yani hem bu dünyasını hem de ahiretini düşünenler, “Hak ve halk” adına “doğru insan, iyi insan” olma çabasındalar.
Canı isteyen herkes tek dünyalılar ve iki dünyalılarla sohbet etme fırsatı bulabilirlerse bu dediklerime hak vereceklerdir. İki dünyalılarda; “yardımlaşma, dayanışma, paylaşma” ve yine ikinci dünyanın emrettiği “kardeşlik ve insan hakları” gibi, pek çok kriteri yerine getirmek zorunluluğu vardır.
İşte bu zorunluluk, iki dünyalıları tek dünyalılar gibi sınırsız ve sorumsuz kılmaz. Bir insanda sorumluluk bilinci olabilmesi için, öldükten sonraki halinin ne olacağını düşünmesi, gideceği yer ve sonuçları hakkında bilgi sahibi olması gerekir. O zaman hiçbir iki dünyalı, sorumsuz davranamaz ve sorumluluklarını yerine getirir.
Tek dünyalıların rahatsızlığı burada yatıyor. Birkaç yıl öncesine kadar tek dünyalıların yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarındaydı. Her türlü hak ve hukukun üstünde yaşayıp gidiyorlardı. İktidarlar halkın değil, belli çevrelerin emrindeydi, çetelerin ve çete sempatizanlarının idare ettiği Türkiye’nin farkındaydı ama elinden bir şey gelmiyordu.
“Rant ve imtiyazlarını” yaşamak için “olmazsa olmaz” şartı haline getirenler, devletin ve milletin gelişmesine ve büyümesine dirense de sonuçta milletimiz iradesini ortaya koydu ve iki dünyası olan insanları iş başına getirdi.
Getirdi getirmesine de adamlara rahat bir nefes aldırmadılar. Millet iktidarı alkışlarken, desteklerken, dua ederken, yardımcı olurken, malum çevreler, rant medyası başta olmak üzere çeşitli çevreleri kullanarak hiçbir şekilde tökezlettirmekten vazgeçmediler.
Bu tespitleri, büyük alışveriş merkezlerindeki yöneticilerden, sokaktaki simitçisine kadar herkesten dinlemek mümkündür. öğrencilerin sıklıkla gittiği Sakarya Caddesi’ndeki en kozmopolit cafelerde bile sağcısından solcusuna kadar herkesten öğrenebilirsiniz.
Ankara’da renkler donuk, yüzler asık, insanlar başı yerde yürüyorlar ama bu onları umutsuzluğa, çaresizliğe sevk etse de bu düşünceden hızla uzaklaşmak istiyorlar. Konuştuğum herkes kendisini yenilemeye ve artık özgürlüklerinin, haklarının elinden alınmasına müsaade etmemek için, Türkiye’yi yeniden tanımaya ve öğrenmeye çalışıyor, gayret ediyor ve karanlık günleri aydınlığa çevireceğine inanıyor.
Yukarıda söylediğim gibi Ankaralılar, “umutla umutsuzluk” arasında gidip gelse de umutlarını yüksek tutmaya çalışıyor. özellikle esnaf kesimi, “Türkiye bu dar ve zorlama kıyafetinden kurtularak, dünya ile entegre olmak zorunda” diyerek ihracat ve diğer dış ilişkilerde ciddi çaba içerisine giriyorlar.
Kısacası diğer illerimize göre şimdiye kadar hemen karamsarlığa düşen ilk şehrimiz, memur şehri olması hasebiyle Ankara olmuştur. Bugün Ankara memuruyla işçisiyle, öğrencisiyle, esnafıyla, çok değişmiş. Değişime direnenlerin değişimi isteyenler karşısında yenileceklerine inanıyorlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi