Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Sorgulayarak iman edilir mi?

Sorgulayarak iman edilir mi?

Eğer “yaratılanlar,” “Yaratıcıyı” sorgulayarak iman etmek istiyorlarsa, “yaratılanlarda” zihni bir problem var demektir.
“Yaratılan” olduğunu bilen bir kişi, hangi cüretle, hangi bilgiyle ve hangi güçle, Yaratıcısını sorgulayabilir?
Bir damla nutfeden yaratılacak ve kâinatın en şereflisi ilan edileceksiniz, sonra da kalkıp, iman etmek için sizi Yaratanı sorgulayacaksınız.
Böyle insanlar var biliyor musunuz? Ben de biliyordum varlıklarını ama hiç karşı karşıya gelmemiştim.
Genelde böyle tipler, siyasi düşünceleri gereği çoğunlukla sol tandaslı partilerin çatısı altında bulunur veya adı sivil toplum örgütü olan yine sol tandaslı derneklerde yuvalanırlar.
Bir de “Çağdaş Yaşam” adı altında ideolojik faaliyetlerde bulunup, toplumun huzurunu, güvenini ve refahını tehdit eden eylemlere girişirler.
Hemen hepsinin ortak noktası; Dini sorgulayarak Müslümanlığın gereklerinden kaçma üzerinedir. Oysa kimse bu tiplere zorla inanacaksınız falan demiyor.
Din adına böylelerin inandığı ve güvendiği üç isme rastladım. İlk ikisini herkes bilir. Üçüncüsünü de ben yazmak istemiyorum.
Birinci ve ikinci isim, hemen herkesin tahmin edeceği gibi Yaşar Nuri ile Zekeriya Beyaz. Bu iki isim malum çevrelerin önderiymiş.
.........
Bir dostum, söz konusu çağdaşçı hanımların davetlisi olarak onlara gidecekmiş, yanında beni de götürdü.
Birlikte gittik. Ben hiç konuşmadım. Beden dillerini gözlemleyip, sözlerinde ne kadar samimi olup olmadıklarına baktım.
Daha söze başlarken, bencilce ifadelerle, arkadaşımı tanımak istediler. “Kimsin?” “İslam’dan ne kadar anlıyorsun?” “Bize İslam’ın hangi yönlerini anlatacaksın?” diyerek psikolojik baskı altına aldılar.
Arkadaşım büyük bir sabır gösterip; üst perdeden ve bencilce tavırlardan etkilenmeden cevap verdi ve olabildiğince hoşgörüyle “Besmelesiz” sözlerine başladı.
Besmele ile söze başlayınca ön yargı oluşuyormuş. Yalnız daha merhaba bile demeden sorular flaş gibi patlamaya başladı.
........
“Kur’an’da ve İslam’da, aklımıza ve mantığımıza ters gelen şeyler var, bunlar neden düzeltilmiyor?”
“Sabah duş alınca akşama kadar abdest almaya gerek var mı? Rükû ve secde etmeden namaz kılınmaz mı? Arapça okumak yerine, Türkçesini okusak olmaz mı?”
“Hac ve Umre’ye gitmek şart mı? İhram giymeden Hac ve Umre yapılmaz mı? Araplar temiz değil, biz onlarla nasıl yan yana gelelim?”
“Yaşar Nuri ve Zekeriya Beyaz, ‘Namaz üç vakittir’ diyor, neden beş vakitte ısrar ediliyor?”
Daha o kadar çok garip sorular geldi ki, sonuçta şunu anladık. Demek İslam dini ısrarla sabrı tavsiye ederken boşuna etmiyormuş.
Efendimiz (s.a.v.) Ebu Cehil’in ayağına yüzlerce defa gidip, mutlaka tebessüm ederek dönmüştü. Ebu Cehil de her seferinde Efendimize;
“Benim gibi güçlü biri dururken, senin gibi yetim birine neden Peygamberlik gelsin” diye iman etmeyi reddetmişti.
Meğer sabır ne büyük nimetmiş.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi