Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Ben de demokratik özerklik ilân ediyorum!..

Ben de demokratik özerklik ilân ediyorum!..

Madem bu kadar kolaymış... Madem dedin mi oluyormuş... Madem sallayınca tutacağı sanılıyormuş... Ben de “demokratik özerklik” ilan ediyorum anasını satiiim!.. Bundan sonra, ben de “demokratik özerk”im!..

Evde, mahallede, üniversitede, şehirde “demokratik özerklik”le yaşayacağım. Kimse üstüme gelmesin.

Bundan böyle mutfak, banyo, tuvalet, bilgisayar, televizyon kullanma, konusunda eskiden geçerli olan kurallar ve alışkanlıkları tanımıyorum... Buraları istediğim gibi kullanıyorum. Yatma ve kalkma saatlerimde kimse beni bağlamaz. Yemek saatlerini değiştiriyorum... Akşam yemeğini sabahtan yiyeceğim; öğle yemeğine beni beklemeyin... Akşam yemeği konusunda kimse ısrar etmesin...

Çünkü artık, demokratik ve özerkim!..

Hüooop mahalleli!..

Bundan sonra komşuluk ilişkileriymiş... Komşu komşunun tuzuna muhtaçmış... Araba park ederken komşuyu gözetmekmiş... Göz hakkıymış... Meyvelerimden zırnık yok size... Durmuş Bey, bahçenize sarkan vişnemden bir tane bile alamazsınız... Ben de sizin çiçeklerinizin güzelliğine bakmıyorum.... Sevgili Yüksel!.. Sen iyi bir insansın ama çıtır güllerimin sizden tarafa sarkıp zarar vermesiyle bile ilgilenmiyorum... Bunlar bitti!.. Umurumda değilsiniz!..

Çünkü artık köküne kadar demokratik özerkliği yaşıyorum!..

Sevgili veya “sevmegili” (Bunu şimdi uydurdum.) üniversiteli arkadaşlarım, yöneticilerim!.. Size de sözüm var...

Yok 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunuymuş... Yok yönetmelikler ve yönergelermiş... Yok teâmüllermiş... Yok YÖK’müş... (“Yok-YÖK” konusunda ironi yoktur. Laf öyle geldi.) Yok Üniversiteler Arası Kurulmuş... Yok şuymuş, yok buymuş... Bitti!.. Bundan sonra kendi kurallarımı kendim koyuyorum. Bilimsel çalışmayı istersem yaparım, istersem yapmam... Derslere istediğim saatte girer, istediğim saatte çıkarım... İstersem hiç ders yapmam... Nasıl olsa ders yapmayana bişi olmuyo; hatta taltif ediliyo... Ben enayi miyim?... Yapmıyom ders-mers!..

Çünkü artık ben demokratik özerkliğimi ilan ettim...

Ey hemşehrilerim!..

Sizlere de sözüm vaaaar!..

Bundan sonra sizinle aynı şehirde yaşamamın hiçbir önemi yok... İnsaniyetinizmiş... Kültürel zenginliğinizmiş... Bugüne kadar bana verdiğiniz her türlü değer ve destekmiş... Şehirle ilgili projelermiş... Kalkınmanızmış... Milli gelirden fazla pay almanızmış... Hiç umurumda değil.... Vız gelir, tırıs gider!...

Çünkü, dün gece demokratik özerkliğimi ilan ettim...

Yerseniz!..

***

Oh beee!.. Demokratik özerklik ilan ettim; rahatladım...

Sevgili Yener, madem bu kadar kolaydı demokratik özerklik ilan etmek, niye söylemedin bana bugüne kadar?... Hem benim için “demokratik özerklik” ilan etmek çok kolaydı. Zaten “demokrat”tım. Buna bir “-ik” eki ve “özerklik” kelimesi ilave etmek benim için hiç de zor olmadı... Keşke daha önce söyleseydin sevgili Yener!..

Süheylâ, sen sus!.. “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış” deyip duruyo kulağımın dibinde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi