Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Safevicilik mi, Osmanlıcılık mı?

Safevicilik mi, Osmanlıcılık mı?

El Cezire’de yayınlanan Eş-Şeriatü ve’l Hayat programında Osman Osman, Iraklı ulemadan Taha Cabir Alvani ile mezhepçilik fitnesini konuştu. Alvani, usul-u fıkıhçı bir hoca ve İslam Düşüncesi Enstitüsünün müdürlerinden ve İsmail Raci Faruki’nin halefi. Mezhepçilik (taifiyye) hususunda konuştu ve Suriye rejiminin iki özelliğini saydı. Bunlardan birisi mezhepçilikle birlikte çoğunluğa karşı azınlık ittifakı gütmesi. İkincisi de, İsrail’in güvenliğinin kendi varlığından geçtiğini söyleyerek Batı’ya kur yapmasıdır. Rami Mahluf bunu açıkça söylemişti.

Suriye rejiminin adını anmak istemeyen Alvani yine bir nasihatte bulunmaktan kendini alamadı ve geçici bir iktidar için bunca felakete yol açmamasını ve insani bağları bozmamasını istedi. Lakin Beşşar’a laf anlatmak deveyi hendekten atlatmaktan zordur. Baas gerçeğini anlamak için de Şefik el Kemali’nin Baas’la ilgili bir şiirinin iki mısrasını izleyicilerle paylaştı:

Amentü bi’l ba’si rabben la şerike lehu/ Ve bi’l arubeti dinen ma lehu min sanin

Baas’a rab olarak iman ettim, şeriki yoktur/Din olarak da Araplığa iman ettim, benzeri yoktur...

Yine aynı şair Saddam’ı methetmek için onu neredeyse halik makamına çıkarmıştı:

Tebareke vechuke el veddau fina/ Kevechillah yenduhu bil’l celali

Üzerimize parlayan yüzün ne mübarektir/ Celal yansıtan Allah’ın yüzü gibi...

¥

Suriye rejimi, muhaliflerini mezhepçi olarak damgalıyor. Lakin Nuseyri taifesinden aktris Fatma Süleyman tam tersini söylüyor ve şebbiha güçlerinin mezhep savaşı çıkarmak için farklı kimliklere ait cesetleri çapraz mahallelere attıklarını ifade ediyor. Bu gerçekleri söylediği için kardeşi tarafından da aforoz ediliyor.

Savaşta ilk önce gerçekler kurban edilir misali Baas’ın da hiç hoşlanmadığı husus gerçekler. Taha Cabir Alvani’nin dediği gibi Baas mezhepçi bir düzendir. Geçmişte kendileri için ‘hümatu’d diyar/diyarın bekçileri’ sıfatını yakıştırmışlardı. Lakin zamanla diyarın değil azınlıkların hukukunu bile değil mezalim ve çıkarlarının bekçisi haline gelmişlerdir.

Emevilerin Ensar ve Muhacirlere saldıran Hıristiyan şair Ahtal’ı korumaları ve himayelerine almaları gibi Suriye’de de zamanımızın yani Cebabire dönemi Emevileri olan Esat hanedanlığı da çoğunluğun hukukuna tecavüz edenlerin koruyucu zırhı haline gelmiştir. Tanrılık iddia ettikleri için Muhammed Ali Sabuni hocaya göre Beşşar, Müseyleme’den daha dalalettedir.

Öteden beri bu mezhepçi rejim Türkiye hakkında Osmanlı rüyasını gören ülke yakıştırmasında bulunuyor. Halbuki, Suriye halkının bu rejimin tasallutu altında kalması için hem mezhepçi hem de ırkçıların himayesine mazhar olduğunu görüyoruz. ‘Şii üçgen’ olarak da anılan İran, Irak ve Suriyeli azınlıklar hep birlikte Beşşar rejiminin imdadına koşuyorlar.

¥

Üç ülkeden aynı anda Türkiye’ye tehdit yağdı. İran’ı temsilen Emir Ali Hacızade, Irak’ı temsilen Celal Talabani ve şebbiha rejimini temsilen Beşşar Türkiye aleyhinde söz birliği ettiler. PKK’nın siyasi koruyucusu Celal Talabani ‘aşırılar geleceğine Beşşar yerinde kalsın daha iyi’ dedi. Beşşar Türklerin Osmanlı hayali kurduklarını söyledi.

İyi de; Türkiye’nin Arap dünyası ve Arap halklarıyla ilişkileri için Osmanlıcılık iddiasında bulunursanız, birileri de İran’ın Irak ve Suriye’deki mezhepçi rejimlerle ittifakına yeni Safevilik derse, ne cevap vereceksiniz?

Neden Türkiye’de gece gündüz yeni Osmanlıcılığa küfredenler, yeni Safevilik dalgası karşısında ses çıkarmıyorlar?

Yoksa Şii eksenli bakış açısı kendilerini esir mi aldı? Arab Press’e konuşan Esad, “Türkiye’de bazıları hâlâ Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kurma hayalinde... Türk liderler bu rüyanın imkansız olduğunu biliyorlar ve bu yüzden dini ajandası olan partileri sömürerek Arap dünyasındaki etkilerini artırmak istiyorlar” diyor. Türkiye güya İhvan’a yatırım yapıyormuş.

Halbuki İhvan bu rejimle Hama katliamından beri defalarca diyalog girişiminde bulundu ve Arap Baharına kadar da devam etti. Ama nafile. Bugün herkes biliyor ki Suriye’de Osmanlılar konusunda bir referandum yapılsa Suriye halkının çoğunluğu Osmanlı’yı tercih eder. Dolayısıyla Osmanlı Suriye’de bölücülüğü değil ortak paydayı temsil ediyor. Azınlık tahakkümünü temsil etmiyor.

Gerçekten de Hoşyar Zebari yalanlasa da Suriye halkı, Mukteda Sadr’ın ve Lübnan’daki Hizbullah ve Emel gruplarının milislerinin Suriye yönetiminin yanında yer aldığına inanıyor.

Dolayısıyla Suriye halkı gösterilerinde Hizbullah için ‘Hizbu’l lat’ sıfatını kullanıyor (http://cedarnews.net/syria-659-25). Belki bu doğrudan Hizbullah için olmasa bile Suriyeli müttefiki için geçerlidir. Karadavi ve Haris ed Dari de Hasan Nasrallah için ‘mutaassıp’ tabirini kullanmaktadırlar.

(http://www.youtube.com/watch? v=CwosGgUQ4Zo&feature=related) Karadavi sanki daha önce İbni Cibrin’in fetvasına karşı çıktığına pişman olmaktadır. Geçen yüzyılda da Abdullah Cevdet, ismine mugayir işler yaptığından dolayı kendisine ‘Abdu’l-lat’ demişlerdi. Ahmet Davudoğlu’nun önünde sessiz kalan Beşşar’ın şebbihası ve çeteleri, Başbakan Erdoğan için ağzına geleni söylüyor ve bu meyanda ‘karpuzcu’ tabirini kullanıyorlar ve tereciye tere satmamasını öğütlüyorlar.

Bu isimlerden olan Lübnan’ın eski Çevre Bakanı Viam Vahab ülkesindeki bir tv programında Başbakan Tayyip Erdoğan’a hakaretler yağdırarak bölgedeki ülkelerin ortak bir karar aldığını ve muhtemel bir müdahalede Türkiye’ye füze yağdıracaklarını iddia etmişti. Yalanlansa da Beşşar’ın böyle bir sözü Davudoğlu’na söylediği de nakledilmişti. Dünyayı ateşe verecek çete, Türkiye’yi de unutmuyor.

Halka rağmen ‘ilelebet Esad’ diyen ve sonsuza dek iktidarda kalmak isteyen Esat çetesi sonunda kimyasını ortaya koymuştur. Bebek katili Suriye rejimi ancak bebek katilleriyle ortaklık kurabilir. Zaten bunu yapmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi