Ahmet Türk

Ahmet Türk

Herkesin Gördüğü “Büyük Abileri” Mahkeme Heyeti Niçin Göremedi ?

Herkesin Gördüğü “Büyük Abileri” Mahkeme Heyeti Niçin Göremedi ?

Hrant Dink davası karara bağlandı. Bu yargılama sürecinde her aşamanın özenle araştırıldığını düşündürecek ve mⒺeri vicdanı rahat ettirecek bir karar çıkmadı… Hele mahkeme hâkiminin ve duruşma savcısının peş peşe yaptıkları yorumlar ile tablo vahim bir hale geldi…

Türkiye’de ne zaman kamuoyunu etkileyebilecek önemde bir siyasal şiddet ve toplumsal çatışma ortaya çıksa, bu gelişmelerin ardında devlete ait örgütlenmelerle ilişkisi bulunan kişi ve örgütlerin yer almış olması, ihmal edilmemesi gereken bir açıklıkta kendisini göstermiştir. Hiç kuşkuya yer vermeyecek şekilde bu hukuki süreçte ortaya çıkmıştır ki, cinayetin failleri hiçbir şekilde alelade kişiler değillerdir; aksine yine devletin güvenlik ve istihbarat organları ile alâkası olan kişilerdir. Bütün siyasi cinayetlerde olduğu gibi; amaç, sadece infaz da değildir; aksine siyasal sürecin daha önceden planlandığı şekilde gelişmesini sağlayacak geniş bir planlamanın halkası olarak görülmelidir.

Cinayetin vukuundan beri o kadar mühim bilgiler deşifre edildi ki, mahkeme heyetinin bu bilgileri görmemesi ve hukuki anlamda “kuvvetli delil” addetmemesi anlaşılır gibi değil. Dink’i öldüren kuklaların iplerini elinde tutan kuklacının, kim ya da kimler olduğuna dair somut delil ve bilgilerin üzerine titizlikle gidildiği söylenemez…

Cinayetten önce 17 kez Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisini devletin ilgili organlarıyla paylaştığını ifade eden polis muhbiri Erhan Tuncel karar öncesi son savunmasında önemli şeyler açıkladı:

“ Bu iş Ergenekon Terör Örgütünün Trabzon’da ki yapılanmasının işidir. Ben bu yapıyı deşifre ettim…”

“ Trabzon’da Ergenekon ile emniyet çatışıyordu…”

“301 tartışmalarının zirve yaptığı dönemlerde özellikle 2007’de bazı gençleri Ermenilerle karşı karşıya getirmeye yönelik denklemler kurmaya çalıştılar”

Olayın arka planında bir terör örgütünün ve odağın varlığı ile alakalı olarak sadece Erhan Tuncel’in deşifre ettikleri değil, istihbarati bazı gelişmeler bilgiler ve belgeler bu hukuki süreçte kamuoyu ile paylaşıldı…

27/01/2008 Tarihli Radikal gazetesinde iddiaya göre bu operasyonda Türkiye'yi sarsan Hrant Dink cinayetinin perde arkasını çözecek çok önemli bulgulara ulaşıldı. Cinayeti organize eden 'Büyük abi' Ergenekon operasyonu kapsamında yakalandı içerikli bir haber yayınlandı. Haberin detayında Veli Küçük, Fikri Karadağ ve Zekeriya Öztürk'ün Dink öldürülmeden bir gün önce 18 Ocak 2007'de yaptıkları şifreli e-mektup yazışmaları deşifre edildiği ve cinayetteki Yasin Hayal'la Erhan Tuncel'in üzerindeki 'Büyük abi'nin tespit edildiği yazıyordu.

Milliyet gazetesiyse ilgili haberinde, Veli Küçük'ün İstanbul'daki evinden alınan 12 bilgisayar CD'si ile üç ana bellekte yapılan incelemelerin sonucuna yer verdi. Gazetenin iddiasına göre dokümanlarda sokaktaki başıboş gençlerle ülkü ocaklarının etkisindeki gençlerin Kuvayı Milliye ruhu içinde yetiştirilip eylemlere hazırlanması' başlıklı metin bulunduğunu yazıyordu. Bugün Ergenekon kapsamında yargılanan bazı kişilerin, olayın azmettiricisi ve tetikçisi ile birlikte ilişki içinde olduğu, önceden Dağlık Karabağ bölgesine gittikleri ve orada 15 gün kaldıkları iddiası da 06.01.2008 tarihli Haftaya Bakış gazetesinde yer alıyordu.

Bu bilgilerin ve verilerin “kuvvetli delil” teşkil etmesine ve adı geçen kişi ve kurumlara yönelik araştırmaların derinleştirilmesine mani olan şeylerin ne olduğu gerçekten insanları meraklandırıyor…

Bunların dışında Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun o dönemde bu olayın perde arkası ile alakalı yaptığı açıklamaları ve verdiği bilgilerde mühim bir yer teşkil ediyor.

BBP ve Alperen Camiasını töhmetlendirme yarışına girildiği o dönemlerde Muhsin Yazıcıoğlu’nun ifade ettikleri oldukça önemliydi…

Merhum Yazıcıoğlu, 2006’ın son aylarıyla birlikte 2007 yılının çok netameli olayların yoğun olarak yaşandığı bir yıl olduğunu vurgulamış, hassas ve provokasyonlara açık bir dönem olarak nitelemişti. Bu olayı da “derin bir komplo operasyonu” olarak değerlendirmişti.

Yazıcıoğlu; devletin kurumlarını istismar ederek, kamu imkânlarından yararlanarak, mafyalaşmış, çeteleşmiş siyasi suikastlar yapan, siyasi hedefler belirleyen, hedefe ulaşmak için her türlü kanunsuzluğu meşru gören ve bunu da devlet kavramını istismar ederek yapan odaklarla mücadele etmiş bir kişiydi.

28 Şubat sürecini önceden gördü. Başta dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakanı Necmettin Erbakan'ı "BAAS tipi bir darbe girişimi" tezgâhlandığı konusunda uyardı. Bununla da yetinmedi aynı bilgiyi kamuoyu ile de paylaştı. Bedel ödemeyi göze alarak, tarihe geçen “Namlusunu milletine çevirmiş tankı selamlamam” erdemli duruşuyla cuntayla cedelleşti ve akabinde ciddi tehditler aldı.

Fincancı katırlarını ürküten Yazıcıoğlu, yeni süreçte "derin" komplolarla karşı karşıya kaldığını farkında olan bir kişi olarak Hrant Dink cinayeti ile bir taşla iki kuş vurulmak istendiğini işaret ederek, bu olayı operasyon olarak niteledi ve bu operasyonun mağduru olduklarını ifade etti. O dönemde tüm dezenformasyonlara aldırmadan olayın peşini bırakmadı. Parti yöneticilerini Trabzon'a gönderdi, ilginç ve karanlık ipuçlarına ulaştı.

BBP Heyeti bu bilgileri, “Trabzon İl Teşkilatı'nın Siyasi Partiler Kanunu açısından incelenmesi ve Trabzon ile ilgili Genel Değerlendirme Hakkında Rapor" başlığı altında, geniş bir basın toplantısı ile 2007 Şubatının sonlarında kamuoyu ile paylaşmıştı.

Yazıcıoğlu 24 Şubat 2007 yılında yaptığı basın toplantısında raporla alakalı olarak ''Edindiğimiz bilgiler sadece Emniyet, JİTEM v.s bağlantısı üzerinde değil. Tam tersine belki onun üzerinde Emniyet ve JİTEM'i dahi sütre olarak kullanmış bir uluslararası ilişki kaygısı bizde doğduğu için bu yönde araştırmaların yapılması gerektiği üzerinde duruyoruz'' demişti…

Ve şu soruları sormuştu: Yasin Hayal, Mc Donalds davasından dolayı tutuklu olduğu dönemde, tutuklu iken duruşmalara katılmanın haricinde, herhangi bir sebeple ceza ve tutukevi dışına çıkarılmış mıdır? Çıkarılmış ise, nereler gönderilmiş, kimlerle karşılaşmıştır? Erhan Tuncel, basında yer alan bilgilere göre, muhbir midir, yoksa bir operasyon elemanı mıdır? Erhan Tuncel'in herhangi bir sosyal güvenlik kurumunda kaydı var mıdır? Ogün Samast, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal, son iki yıl içerisinde uçakla seyahat etmişler midir? Trabzon'a turist, gazeteci, bilim veya işadamı olarak gelip konaklayanların, Kimlik Bildirme Kanunu'na göre, sağlıklı bir şekilde kayıtları tutulmuş mudur? Bu şahısların, masumane davranışları dışında dikkat çekici davranışları olmamış mıdır?

Bayat bir soğuk savaş dönemi stratejisi ile hedef saptırarak, toplumsal gerilimlere ve kutuplaşmalara zemin hazırlamak isteyenlerin, çamur at izi kalsın oyununu BBP camiası üzerinde oynamaya başladığı dönemde, Muhsin Yazıcıoğlu bu soru işaretlerini kamuoyu ile paylaşmıştı…

Muhsin Yazıcıoğlu’nu tanıyanlar iyi bilir, emin olmadığı ve sağlam bulmadığı bilgileri “iddia” etmezdi…

Muhsin Yazıcıoğlu’nun olayın dumanı daha tüterken yaptığı vaziyet tespiti ve istikamet tayini, olayın arkasında bir dış müdahaleye açık bir karanlık odağın olduğunu işaret ediyordu. Onun bildiklerini devletin bu konuyu araştıran departmanları bilmiyor muydu?

İster adına ETÖ deyin isterse başka bir şey… Maalesef başka ülke derin devletlerinin operasyon sahası haline gelmiş Türkiye’de, menfaat odaklı siyaset ve menfaat odaklı devlet yönetimi anlayışının oluşturduğu gerilimlerin varlığını kimse inkâr edemez…

Devletin kurumlarını istismar eden ve kamu imkânlarından yararlanan, mafyalaşmış, çeteleşmiş bazı asker-sivil ilkel organizmaların, ülkeyi hassas ve provokasyonlara açık süreçlere gebe bıraktığı faaliyetler içinde oldukları gerçeğini de kimse inkâr edemez…

Bugün Hrant Dink Davası ile görülen Ergenekon vb. çete davaları arasında kişilerden kurumlara kadar kesişen çok şey var ki… Gelinen aşamada Hrant Dink Davası; Ergenekon ve bezeri yapılanmalara karşı verilen mücadelelerle, bu yapının yüzeydeki ve hala derindeki diri kalmış unsurlarının mücadeleleri arasında kaynadı gibi!

Onbir ay öncesinden bağıra bağıra gelen, nedense birilerinin ilgisini çekmeyen ve önlem alınmayan bu menfur olayla ilgili ihmal ve kasıt içinde bulunanların hesabı sorulmalı… Temyiz sonrası bu dava tekrar titizlikle ve cesurca ele alınmalı… Dink cinayetini 'gidebileceği yere kadar soruşturma' iddiasını ortaya koyan hükümet ve adli mekanizmalar soruşturmayı bu veriler ışığında daha da derinleştirmeli.

Bu arada Hrant Dink Davasında gelinen aşama başka bir endişeyi de gündeme getirdi…

Muhsin Yazıcıoğlu ile yakın teşrik-i mesai yapma şerefine erişmiş biri olarak, şu anda özel yetkili savcılığın Malatya’da yürüttüğü Muhsin Yazıcıoğlu Davası’nın da aynı akıbete uğramasından endişeleniyorum…

Muhsin Yazıcıoğlu Davası’nda sütre gerisindeki karanlık odakların yüzlerine güneş vurmaya başladı! Yarın bir gün “basit şüpheler”in “kuvvetli şüpheler” derecesine erişmesine mani olacak engeller de aşılmaya başlandığında; Hrant Dink Davası kararı sonrası yaşanan “Bizce de basit bir hadise değil. İşin içinde 'örgüt yoktur' demek istemiyorum ama örgüt faaliyetleri çerçevesinde yeterli delil bulunamadı” tablosuyla karşılaşmayız inşaallah!

Vefatından sonrada “gölgesi uzun süre bu topraklarda dolaşacak olan" merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun davası Türkiye için mühim bir önem arz etmektedir.

Bu davanın aydınlanması; dış müdahaleye açık, devlet içinde odaklanmış, başka ülkelerin ve odakların taşeronluğunu yapan “kara delikler”in tıkanması yolunda hayırlı bir işe vesile olacaktır.

*BBP Yüksek İstişare Kurulu Üyesi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Türk Arşivi