Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Kudüs bütün Peygamberlerin vatanıdır

Kudüs bütün Peygamberlerin vatanıdır

Yazının başlığını okur okumaz muhalefet edecek dostlar için hemen söyleyeyim.

Efendimiz (s.a.v.) Mekke’de dünyaya gelmiştir. İbrahim Peygamberimizin kabri Filistin El Halil’dedir ama orada doğmamıştır.

Sanırım mevzuya geçebilirim.

“Kudüs, bütün Peygamberlerimizin vatanı” derken, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ve İslam tarihinde isimleri zikredilen tüm Peygamberlerimizin yolu, bir şekilde Kudüs’e uğramış, bu kutsal beldeyi vatan edinmişlerdir.

Mesela Efendimiz (s.a.v.) Mirac’a doğum yerinden değil, Kudüs’ten intikal etmişlerdir. Böyle oluşunun elbet çok hikmetleri vardır.

Kudüs yine bütün Peygamberlerimizin “şûra meclisidir.”

Efendimiz (s.a.v.) Mirac’a çıkmadan önce burada görüşmesi gereken bütün Peygamberlerimizle konuşup, öyle huzura yükselmiş ve dönüşte de yine Peygamberlerimizle istişare ederek, insanlık tarihinin ilk meclisini oluşturmuştur.

....................

Kudüs, “Halk’tan Hakk’a” gidişin başlangıcı ve sonudur. Yine Peygamberlerimizin çoğu; “Hakk’tan Halka” burada gelmiş, “Halk’tan Hakk’a” buradan yürümüştür.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de “Halk’tan Hakk’a” buradan vasıl olmuş, “Hakk’tan Halk’a” getirdiği emanetlerle Kudüs’e dönmüştür.

Şimdi bu çerçeveden meseleye bakacak olursak, Efendimiz (s.a.v.)’in Mekke ve Medine’den sonra övdüğü Mescid-i Aksa’yı daha iyi anlamış oluruz.

Yer kürenin neresinde olursa olsun, yardıma muhtaç her Müslüman; “Rızkın Allah tarafından verildiğine inanan ve iman eden” Müslümanların omuzlarında bir yüktür.

Kudüs ve diğer şehirlerde yaşayan Filistinli Müslümanlar ise varlıklı varlıksız bütün dünya Müslümanlarının ilgisine, desteğine ve şefkatine, ziyaretine muhtaçtır.

Burada mevzuyu fazla uzatmadan sözü ehline bırakmalı. Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, meseleyi enine boyuna çok güzel özetlemişler. Söz Hocaefendinin.

.................

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte ve korumakta bir vücûda benzerler. Vücûdun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Din kardeşinin derdiyle dertlenip ona bir çare aramak, Allah’ın rızasını kazandıran büyük bir ictimaî ibadettir.

Buna bîgâne kalmak ise bencilliktir. Bu bakımdan her mü’min, din kardeşinin derdini sînesinde hissetmeye mecburdur.

Hak dostu Ebu’l-Hasan Harakânî Hazretleri, bu husustaki hissiyatını şöyle ifade buyurmuştur.

‘Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; onun ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben duyarım. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.’

İşte gerçek bir İslâm kardeşliğinde sahip olunması gereken gönül ufku...

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, sırf kendini düşünüp din kardeşinin ıztırâbına duyarsız kalmanın İslam ahlâkıyla bağdaşmadığını bildirmişler ve: ‘Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.’ (Hâkim, II, 15)

‘Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.’ (Bkz. Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87) buyurmuşlardır.

Bu itibarla din kardeşinin acısına bîgâne kalmak, çok ağır bir cürümdür.”



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi