Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Ankara öksüz kaldı

Ankara öksüz kaldı

İsminin başında hiçbir unvan olmayan, unvanı bizzat ismi olan Yılmaz Öztuna, 9 Şubat 2012 günü Ankara soğuğunda, ruhunu teslim etti.

Onu lise yıllarımda Hayat Tarih mecmuasındaki popüler tarih yazılarıyla tanımıştım. Üniversite öğrencisiyken, Büyük Türkiye Tarihi ciltleri yayınlanmaya başlamış ve abone olarak, öğrenci harçlığımla 12 cildin tamamını ve henüz benzeri yazılmamış olan Türk Musikisi Ansiklopedisini almıştım.

Bir darbenin Anatomisi (1876 darbesiyle Abdülaziz’in tahttan indirilmesi), Türk Tarihinden Yapraklar, Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikâyeleri, Tarih Sohbetleri, Osmanlı Hareminde Üç Haseki Sultan, Tanzimat Paşaları Âlî ve Fuad Paşalar, Tarih ve Politika Ansiklopedisi, Osmanlı Devleti Tarihi gibi cilt cilt kitaplarla tarih ve irfan dünyamızı zenginleştiren bir tarihçi idi Öztuna.

20 Eylül 1930 günü başlayan hayat macerasına, 13 yaşında yazı yazarak devam etti ve Fransa’da yaptığı tarih tahsiliyle, tarih bakışımıza yeni ufuklar açtı.

Öztuna, siyasî tarihle olduğu kadar, medeniyet tarihi ile de meşgul oldu. Benim açımdan “meşgul oldu” demek yetmez, o daha çok medeniyet tarihiyle uğraştı. Mimari, musiki, edebiyat, onun medeniyet tarihinde yoğunlaştığı alanlardı. Şecere geleneğindeki başarısı hâlâ aşılmamıştır. Teşkilat tarihi ve teşkilat tarihi geleneği konusunda, ilk dikkatleri çeken ve sonraki nesillere örnek teşkil edecek olan bakış açısını o sistematize etmiştir.

Büyük Türkiye Tarihi adlı 12 ciltlik eseri benim başucu kitabım olmuştur. Bir şey aradığımda bakıyordum elbette bu ciltlere ama daha çok, bir şeyi aramadan, zevk için okurdum.

Tarihçiliğinin yanı sıra ansiklopedist de olan Öztuna Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı Türk Ansiklopedisi’nin de genel yayın yönetimini üstlenmiştir.

Batılıların Şehzade Mustafa’nın katli dolayısıyla trajediler yazdığını, önce Öztuna’dan öğrenmiştim meselâ… Rüstem Paşa’nın bitinin bile işe yaradığı olayını ilk defa Öztuna’da okumuştum. Olay şu: Rüstem Paşa, kızı Mihrimah Sultan’ı, veziri Rüstem Paşa ile evlendirmek istemektedir. Bu duyulunca, Paşa’yı çekemeyenler tezvirata başlarlar ve Paşanın cüzzamlı olduğunu söylerler. Kanunî, bir adamını Paşa’nın yanına yerleştirir. Bu adam bir gün, Paşa’nın iç çamaşırında bit (kehle) olduğunu (cüzamlıda bit olmazmış) Kanunî’ye söyler ve böylece Paşa’nın cüzamlı olmadığı ortaya çıkar. Bunun üzerine, Paşa’ya muhalif olan biri,

“Olıcak bir kişinin bahtı kavî tâli’i yâr

Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar”

(Bir kişinin bahtı güçlü, talihi de yar olunca

Yeri gelir onun biti dahi işe yarar) beytini söyler.

Buna benzer kesitler, Büyük Türkiye Tarihi’nde çoktur.

Öztuna, sadece tarih yazıcılığıyla uğraşmamıştır. 1970’lerden sonra, Türkiye’de gerçekleştirilen pek çok kültür kurumunun faaliyete geçmesinden de onun imzası ve dahli vardır. Kültür Bakanlığı’nın kurulmasına, Öztuna ön-ayak olmuştur. Bir kuşağın yetişmesinde önemli katkısı olan 1000 Temel Eser serisinin altında onun imzası vardır. İTÜ Musiki Konservatuarını Öztuna kurdurmuştur. Hırka-i Saadet (Topkapı sarayı)’te Kur’an-ı Kerim okunmasını Ayasofya Camii Hünkâr mahfilininin ibadete açılmasını Öztuna sağlamıştır.

Bir dönem (1969-1973) milletvekilliği de yapan Öztuna, “Ankara’daki İstanbullu” olmuştur hep… Yıllarca “Perşembe Sohbetleri” yaptı Ankara’da… O sohbetlerde kimler yoktu ki!… Siyasetçiler, bürokratlar, ilim erbabı, şairler… Ben Ankara’ya gidişlerimi hep Perşembe gününe denk getirir ve “Beyefendi”nin sohbetlerine katılırdım. Şimdi “Beyefendi” yok… Ankara irfanı, öksüz kaldı.

Allah mekânını cennet eylesin.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi