Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Tiyatro gerçeği

Tiyatro gerçeği

Radyo Tiyatrosu ve Arkası Yarın’larla başlayan tiyatro zevkim, Ankara’da bulunduğum yıllarda, sahnelerle zenginleşti. Savaş Başar’ın Sait Faik hikâyelerine bir kaç defa gittim. Tadı damağımda kalmıştı. Cüneyt Gökçer’in başrolü oynadığı Kral Lear ve Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe oyunları dâhil, Vaclav Havel’den Görüşme, Kutlama, Çağrı’yı da seyrettim; Max Frisch’ten Yine Başladılar Şarkılarına’yı da, Arthur Miller’dan Satıcının Ölümü’nü ve Tarık Buğra’dan Akümülatörlü Radyo’yu da... Ferhad ile Şirin operasını hâlâ unutamam. Özel tiyatroda Cyrano de Berjerac’ı ve o ünlü “İstemem... Eksik olsun...” tiradı hâlâ kulaklarımdadır. Behcet Necatigil’in, önce radyodan dinlediğim Yıldızlara Bakmak oyununun metnini bulduğumda ne kadar çok sevinmiştim!... (Rahmetli Sönmez Atasoy’un Yahya Kemal’ini seyredemediğime hâlâ hayıflanırım.)

Şahsen, tiyatroyu bir metin olarak algılayan biriyim ama ışık, kostüm, sahne düzeni ve trafiği, jest ve mimik, ses kullanımıyla zenginleşip ete-kemiğe bürünmüş metni, sahnede seyretmenin hazzını yaşamayı da severim.

Sahnelenen oyunları eleştirebilirsiniz ama Devlet ve Şehir Tiyatrolarının, yıllarca bu ülkede tiyatro kültürünü zenginleştirdiğini inkâr edemeyiz.

Bunlar, Devlet ve Şehir Tiyatroları ile ilgili olumlu görüşlerim... Bugün Türkiye’de tiyatro zevki olan herkesin benzer görüşlere sâhip olduğunu zannediyorum.

Pekiii.... Bu tiyatrolar sudan çıkmış ak kaşık mı? Elbette değil... Yıllarca “sosyalist” olmakla övünen nobran bir kitledir tiyatro sanatçıları. Meselâ Devlet Tiyatrosu’nda, Baş Rejisör Mahir Canova, oyuncu Mehmet Atay, Ensar Kılıç, İsmet Hürmüzlü, Recai Topaç ve Atsız Karaduman gibi birkaç kişi dışında, muhafazakâr-milliyetçi birinin, tiyatro çatısı altında yer almasına fırsat verilmediğini biliyoruz.

Vaktiyle, Tarık Buğra’nın Macaristan direnişini konu alan Ayakta Durmak İstiyorum oyununun hangi bâdirelerden sonra sahnelenebildiğini, Emine Işınsu’nun oyunlarında da benzeri akıbeti yaşadığını da unutmadık. Muhafazakâr tiyatro metinlerinden en şanslısının, Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak olduğunu söyleyebiliriz.

Şimdi de çuvaldızı kendimize batıralım...

Dindar, muhafazakâr, milliyetçi ve “İslamcı” ekollerin tiyatro ile arası pek hoş olmamıştır. Bu grupların, önce tiyatro metni problemi vardır. Propagandif birkaç metin dışında, Türk sağının doğru dürüst tiyatro metni 10-15’i geçmez. Çünkü Türk sağının tiyatro diye bir meselesi yoktur. (“Kadınsız tiyatro” konusuna hiç girmiyorum.) “Geleneksel tiyatro” diyerek, orta oyununu, meddahı, Karagöz’ü ve köy seyirlik oyunlarını kasd ediyorsanız, bunların vadisi başka, Batılı tiyatronun vadisi başkadır. İtiraf edelim ki, geleneksel tiyatromuz daha çok folklorik özellik gösteren “eğlence tiyatrosu”dur.

“Cumhuriyetin yeni insan yaratma projesi” olduğunu bir tarafa bırakalım; Modern tiyatro geleneğinden vaz geçemeyiz. Oyunların muhtevasını beğenmiyorsak, oyun yazarlığını teşvik etmeli ve tiyatro metni zenginliğini arttırmalıyız. Ayrıca, Devlet ve Şehir Tiyatrolarının özelleştirilmesi, tiyatro geleneği için iyi olmaz. Oraları arpalık olmaktan ve yerli oyun düşmanlığından kurtaralım ama özelleştirme çözüme ulaşılacak bir yol değildir. Osmanlı, şiir, minyatür, tezhip, cilt, mimari ve musikî gibi sanat alanlarını desteklemeseydi, o büyük medeniyet kurulmazdı. Yüksek sanat, dünyanın her yerinde, her zaman devlet tarafından desteklenmiştir.

Varsa yerli değerleri zenginleştiren oyun metinlerin, ver oynasınlar. Nihayetinde bunlar profesyonel oyuncu, her oyunu oynarlar. Olmadı, kendi oyuncularını yetiştir.

Son söz: Tiyatroları, nobranlara arpalık olmaktan çıkaralım ama özelleştirmenin çözüm olmadığını da bilelim.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi