Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Zuhurun mertebeleri

Zuhurun mertebeleri

Ankara’da yapılan tarihi ‘Hasan el Benna ve Müslüman Kardeşler Sempozyumu’nda ilginç tebliğler sunuldu.

Tespitler yapıldı. Kendi adıma istifade ettim. Müslüman Kardeşler mihne ve çile dönemlerinden geçmişler ve sonunda bir durgunluk platosuna ulaşmışlardı. Arap Baharıyla birlikte kelimenin tam anlamıyla yeniden ortaya çıktılar. Sel olup bariyerleri yıktılar. Arap Baharı üzerinden İslam ve İslam üzerinden de Müslüman Kardeşler yeniden zuhur etti. Böylece nisyana terk olunduktan sonra yeniden yakın plana geçti ve göze girdi. Kocatepe Kültür Merkezi’nde yapılan Hasan el Benna ve Müslüman Kardeşler sempozyumda birbirinden ilginç tebliğler sunuldu. Ve yine kulislerde çoktan beri görmediğimiz dostlarla hemhal olduk. Yeniden kaynaşma zemini bulduk. Sempozyum vesile oldu. En ilginç tebliğlerden birisi şüphesiz Müslüman Kardeşler Ürdün Kolu Başkanı (Murakıp) Prof. Hemam Abdurrahman Said’e aitti. Tebliği gerçekten de hadisler üzerinden tarih içindeki seyrü seferimize ışık tutuyordu. Bir konum ve durum tespiti yapıyordu. Tarih haritası içinde yerimizi tayin ediyorduk. Bu sayede meçhul maruf oluyordu. Tarihi açıdan yerinizi tayin edemez ve bulamazsanız tarihin aktörleri arasında da yerinizi alamazsınız. Bu açıdan Arap Baharını sağlıklı değerlendirmek hayati derecede önemlidir. Bu bize gelecekle alakalı sağlıklı bir kalkış zemini sağlar. Hemam Abdurrahman Said Bey Hasan el Benna’nın alelade bir müceddit olmadığını ve bir yüzyılla sınırlı bir misyonu olmadığını bilakis tarihin bir döneminin müceddidi sayılması gerektiğini ifade etmiştir. Tevfik Vai gibi yine cemaattan bazı yazarlara göre de Hasan el Benna on yüzyılda bir gelebilecek deha nevinden şahıslar arasındadır.
•
Hemam Said Bey Hasan el Benna’nın öncü kuşaktan olduğunu ve İslam’ın zuhuruna zemin hazırlayan kadro arasında yer aldığını söylemiştir. Bu anlamda, Bediüzzaman’ın ifadesiyle pişdar yani öncü kuşak ve şahsiyetlerden birisidir. Arap Baharının da öncülerinden, müjdeleyicilerinden ve hazırlayıcılarından birisi sayılabilir. Fetih suresi 27’inci ayette Cenab-ı Hak İslam’ı bütün dinler üzerine zahir yani hakim kılacağını müjdelemektedir. Bu bir ölçüde Asr-ı saadette sağlanmıştır. Lakin tamamı tahakkuk etmemiştir ve Elmalı Hamdi Yazır gibi müfessirler bu zuhurun en kamil manada ahirzamanda tahakkuk edeceğini ifade etmektedirler. Hemam Said Bey zuhurun yani İslam’ın itila ve yükselişinin iki mertebede olacağını haber vermektedir. Bu mertebelerden birisi fikri düzeydir. İkincisi ise teoriden pratiğe dökülmesi, geçirilmesi mertebesi yani devlet düzeyidir. Davet düzeyi olduğu gibi devlet düzeyi de vardır. Bediüzzaman öncü kuşak olarak fikri ve manevi dayanaklara ehemmiyet vermiş ve geniş daireyi de sonrakilerin deruhte edeceğini söylemiştir. Bazıları yanlış algıyla İslam’ın zuhurunu fikir ve davet düzeyine indirgemek istemişlerdir. Bu seviye ile sınırlandırmak istemişlerdir. Halbuki Bediüzzaman bir aşama ile mükellef olduklarını ve iman hizmetini bu manada yaptıklarını beyan etmiştir. Yeni aşamalar da sahipleri tarafından icra edilecektir. Hasan el Benna ve Bediüzzaman külli yenilenmenin öncü kuşağını temsil etmektedirler.
•
Hasan el Benna genç yaşında şehit edilmiştir. Sonraki kuşaklar da düşe kalka ve yalpalaya yalpalaya yollarına devam etmişlerdir. Burada çalışmanın payı olduğu gibi inayet-i ilahiyenin de payı vardır. Mevlana bunu şöyle söyler: Çalışmakla kimse menzil-i maksuda ulaşmadı lakin menzil-i maksuda ulaşanlar çalışanlar arasından çıktı. Tekkeyi bekleyen çorbayı içer. Hemam Said Bey’e göre, İslam’ın fikir ve inanç yönü her devirde sağlam kalmıştır. Lakin hareket veya devlet boyutu zaman zaman tökezlemiş, körelmiş ve izleri kaybolmuştur. Müslümanların ne kendileri ne de başkalarının üzerine bir otoriteleri kalmıştır. Zuhurun devlet boyutunda tecelli etmesiyle birlikte devlet, davet ve misyon devleti olur. İdare ve kurum devleti olur. İslam devleti var mıdır sorusu çok tartışıldı. Başta Halit Muhammed Halit gibiler önce bunu inkar ettiler ve sonra da ispat ettiler ve hakkını teslim ettiler. Sonra İslami devletin ideolojik olup olmadığı tartışıldı. Hizmet devleti mi yoksa misyon devleti mi sorusu ortaya atıldı. Kimileri hizmet devleti olduğunu misyon devleti olmadığını söylediler. Mevdudi misyon devletini kabul ederek bunu ideolojik devlet diye tanımladı. Hemam Said Bey ilk üç asırda İslam’ın devlet, misyon ve davet özelliğinin tam tecelli ettiğini söylemektedir. Hemam Bey’in hiçbir dönem fikri mertebenin yok olmadığını söylemesi tartışma götürür. Zira Emevilerle birlikte tamamen ahkam ile idare birbirinden ayrılmasa da kitap ile siyaset veya idare veya şûra temelli siyasi anlayış birbirinden ayrılmıştır. Osmanlı’nın yıkılmasıyla birlikte ideoloji veya misyonu da gizlenmiştir. Daha doğrusu İslam referans kaynağı olmaktan çıkarken bazen de yasaklanmış ve bunda ısrar edenler kovuşturmaya tabi olmuşlardır. Komünist blokla birlikte 1950’li yıllara kadar Türkiye’de İslami referans almak mümkün değildi.
Zuhurun yeni mertebesi zuhuratla geldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi