Direniş rejimi çöküyor
Suriyede hatlar netleşiyor. Esedin gitmesiyle birlikte kamplar tamamen netleşecek ve fustateyn hadisinde olduğu gibi nifakı olmayan iman hattı ortaya çıkacak. Saflar tamamen netleşecek ve bu da İslam dünyasının şaşkınlığını ve çift başlılığını ortadan kaldıracaktır. Zihinler bulandıktan sonra durulacaktır. Bu da inşaallah büyük fethin başlangıcını teşkil edecektir. Tarihte olduğu gibi. Önce Fatimi Mısır rejimi çökmüş ve ardından Kudüs geri alınmıştı. Modern Fatimi devleti olan Suriye rejiminin çökmesiyle aynı tarihi süreç bir kez daha ortaya çıkacaktır. Paradigma netleşecektir. Suriye meselesi hem askeri hem de ideolojik olarak gerçekten de zor eşikti. Ortodoks asıllı tarihçi Kemal Salibinin daha önce dediği gibi, Suriye, kalplerinden merhametin alındığı bir zümre tarafından yönetilmekte. Halkını ve başkentini bombalamaktan çekinmeyen Karmatilerin modern torunları tarafından sevk ve idare edilmektedir. Şamın, Kasiyon dağından toplarla bombalanması da ancak Abdullah ibni Zübeyre karşı Haccac-ı Zalimin Hicaz seferini ve Mekke ve Medinenin mancınıklarla dövülmesi ve vurulmasını akla getirir. Ama Beşşar, Haccac rejiminin son demlerinde bulunuyor. 1945 yılında Berlinin ele geçirildikten sonra Rusların yağma yapmaları gibi Haccac da Hicazı ele geçirdikten sonra yağmaya izin vermiş ve çok sayıda kadının ırzına geçilmiştir. Bugün aynı vahşetin bir benzeri Suriyede yaşanmaktadır. Şam rejimi Arap dünyasının azınlıklara dayalı en korkunç rejimidir. Lakin direniş iddiasıyla akıllara ve gönüllere parazit yapması en büyük avantajlarından birisi olmuştur. Devrimle birlikte bu parazit hali ortadan kalkacaktır. İslami kesimlerden bir çoklarının da bu edebiyat karşısında gönlü çelinmiştir. Bunca kana rağmen halen İran rejimi ve onun Lübnandaki sözcüsü Hasan Nasrallah kanlı rejimi direnişçi olarak selamlıyor ve Arap halkına da Yeni devrim rejimlerine asla güvenmeyin, onlar Filistini ancak zayi ederler diyor.
İnşaallah Şam rejimi düştüğünde bu efsane de ortadan kalkacaktır. Hasan Nasrallah, Buti ve Muhammed Hasaneyn Heykel ve Tarık Ali gibi devrimlere kara çalıyor. Bunlar mühim değil. Lakin kendi ifadesiyle Hizbullah münhasıran Lübnan topraklarıyla ilgili bir direniş hareketidir (direniş hareketi mi istila hareketi mi o da tartışılır). Mezari-u Seba meselesinin Lübnan hükümetinin hükümranlık hakkı olduğunu ve bu bölgeden feragat etmeleri halinde kendilerinin de bu meseleyle ilgilenmeyeceklerini ve Filistin meselesinin ise Filistin halkının meselesi olduğunu ve kendilerinin Filistinlilerin vasisi veya sözcüsü konumunda olmadıklarını söylemektedir (http://www.youtube.com/watch?v=B8Mi7jTjof0&feature=related). Bu gerçeği propaganda düzeyinde de kabul etse mesele kalmayacak. Propagandaya gelince mangada kül bırakmıyorlar. Filistin meselesiyle ilgili olmadıklarını zira o meselenin sahipleri olduğunu söylemesine rağmen kalkmış Arap baharının Filistini satacağını öngörmektedir. Belki de Raid Salah gibilerin sözleri kendisine battı ve ağır geldi. (http://www.aawsat.com//leader.asp?section=3&article=687541&issueno=12290). Gelelim ortakları Suriye rejiminin gerçekten de direnişçi bir rejim olup olmadığına. Tarihi bunu ortaya koyuyor. Sözgelimi yine Nuseyri tayfasından olmasına rağmen Salah Cedid ile baba Esedin saflarının ayrışmasının temel nedeni Filistin davasıdır. Zira Esed hem kendi topraklarını hem de Filistinlileri satmıştır. Golan Tepelerini İsraile kaptırmasına mukabil iyi/uyanık çocuk ve İsrail sınırının bekçisi olmasının ödülünü toplamıştır. Golan İsraile, kendisine de Lübnan verilmiştir. Bunu veren de Kissinger ve Batılılardır. Onu 2005 yılında Lübnandan çıkartanlar hiç sokmayabilirlerdi de. Baba Esed 1991 yılında Saddama karşı Bush koalisyonuna katılınca Lübnandaki jandarmalığı uzatılmıştır.
Salah Cedid, 1967 yılında Golan Tepeleri bozgununun ve erkenden tabyaların terk edilmesinin hesabını Savunma Bakanı Hafız Esedden sormak istemiştir. Keza Suriye ve Golan sınırından Filistinli direnişçi ve fedailerin geçişlerine izin verilmesine taraftardır. Baba Esed bunu Suriye sınırlarında yapmadığı gibi ardından Filistinlilere Lübnanın güneyini de de yasaklamıştır. 1982 yılında İsrailin Sabra ve Şatila kamplarını basması karşısına da kılını kıpırdatmamıştır. Mustafa Tlass ve Hafız Esed iki şeye karşı çıkmışlardır. Mısırla birlik ve Filistinli fedailerin sınır ötesi operasyon yapmaları. Lakin Ahmet Cibril gibi yandaş Filistinliler buldukları gibi direnişçiliklerine inandıracakları İslamcılar bulmakta da zorlanmamışlardır. Nasır da Esedi ayrılıkçılık nedeniyle Ebu Zabel hapishanesinde 40 gün boyunca hapsetmiştir. Baasın başında olan Salah Cedid ise Hafız Esedin misyon değil iktidar peşinde olduğunu gördükten sonra onu sorguya çekmek isterken silah arkadaşından darbe yemiştir. Esed Filistin meselesini sadece kart olarak kullanmıştır. Lakin Filistinlilere en büyük zulmü de yine kendisi yapmıştır. 1999 yılından itibaren Hamasın siyasi bürosuna ev sahipliği yapmış ve Ebu Velidi (Halit Meşal) ve arkadaşlarını ağırlamıştır. Bu elinde dengeleyici kart bulundurma hevesinden kaynaklanmaktadır. Hizbullah ile ilişkileri ise İran nedeniyle organiktir. İktidarda kalmak için daima zıtlar üzerinde oynamıştır. 1999a kadar da PKK kartını elinde bulundurmuştur. Şam devrimi ile birlikte Kuran ifadesiyle kad hashasel hak yani hak hattı ve çizgisi şaibesiz olarak beliriyor ve doğuyor. İran ekseni de Filistin meselesini misyon olarak değil kart olarak ve İslam dünyasının gözüne girmek için sahiplenmiştir. Onunla gözleri boyamış ve gönülleri çelmiştir. 2008-2009 Gazze olayları sırasında İran bir balon uçurmuş ve 100 bin gönüllü/Besiçin Filistinlilerin yardımına geleceğini duyurmuştur. Oysa Nasrallahın sözünü teyit eden bir biçimde Hizbullah, Gazze cephesini rahatlatmak için kuzeyden tek bir füze bile göndermemiştir. Kılını kıpırdatmamıştır. Onların füzeleri hasbi değil, muvazaalıdır. Mavi Marmara olayı sonrasında yine Türkiyenin kazandığı itibara parazit yapmak ve gölgelemek için Gazzeye birkaç yardım gemisi kaldıracaklarını ilan etmişler ama gerisi gelmemiştir. Sadece zihinler bulandırılmış ve iğfal edilmiştir. Güya İsrail hattındaki direnici Şam rejimi son olarak İsrail kaynaklarının teyidiyle Golan sınırındaki askerlerini çekmiş ve bunları halkına karşı seferber etmiştir. Demek ki gerçek düşmanları İsrail değil, Suriye halkıdır. Öyleyse, Bu rejim direniş rejimi değil, dahili işgal rejimidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.