Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Beşşar bütün cephelerde kaybediyor

Beşşar bütün cephelerde kaybediyor

Abdulllah Fevvaz adlı analizci Beşşar’ın ayakta kalmak için bölgeyi karıştırmak ve istikrarsızlığa sürüklemekten medet umduğunu söyledi. Bunun için de bazı kartlara sahip olduğunu ve bunları kullanmaya çalıştığını ifade etti.

Beşşar Esat’ın ayakta kalma araçlarını sayarken; içeride sistematik tutuklama, sindirme, takrir-i sükun politikalarına ilaveten bunlar tutmazsa iç savaş ve sonunda da sahile çekilme seçeneklerini devreye sokmayı planladığını kaydetmiştir. Abdullah Fevvaz dış kartlar olarak da İsrail’in güvenliği, Lübnan’ın istikrarı daha doğrusu istikrarsızlaştırılmasını da saydı. Ve bu iki meseleye ilaveten, araç olarak PKK ve Kaide’nin kullanılması var. Esasında Suriye yönetimi değişik şekillerde ve seviyelerde bu kartların hepsini kullandı. Esat anahtar teslimi kuzeydeki bazı bölgeleri PKK ve yandaşlarına terk etti. Kaybedecek bir şeyi kalmadığından artık ince hesaplar yerine kaba hesaplarla yetiniyor. Onu ülke değil kaderi ilgilendiriyor. Zaten ülkeyle ilgili olsaydı vaktinde bırakırdı. Saddam’ın 2003 yılında işgal öncesinde herkese petrol dağıtması gibi Beşşar da neredeyse ülkeyi ona buna peşkeş çekiyor. Nasıl olsa babasından kalma! Türkmenleri bile ayartmak için onlara özerklik vaad ediyor. Halbuki, Türkmenlerin Kürtler gibi bir böyle ve bölge talebi yok. Bu işlere toklar. Suriye halkının istediğini yani Beşşar ve rejiminin gitmesini istiyorlar. Suriye rejimi Kaide kartını da oynuyor. Şöyle ki, Irak’ta ABD’ye karşı eylemler için onlara koridor açarak güvenli bir biçimde Irak’a geçmelerini sağlamıştır. Bundan dolayı Nuri Maliki de Suriye devrimine kadar Beşşar’ı teröre hamilik yapmakla suçlamıştır. Suriye’de yani kendi ülkesinde ise Kaide ile Batı’yı ve dünyayı telaşlandırmak için Kaide markasını hatırlatan bazı nitelikli patlamalara yol vermiştir. Elbette sınırlı oranda Suriye’de Kaide’nin varlığı reddetmek gerçeklere ters düşebilir. Lakin Suriye rejimi hacmini ve varlığını abartarak bu örgüt veya markası üzerinden gelenin gideni aratacağı mesajını veriyor. Baştan beri Hıristiyanlara ve azınlıklara karşı politikası da bu yönde olmuştur. Lübnanlı Şii ulemadan Heni Fahs da buna dikkat çekmektedir.
•
Lakin bu kartlarından bazıları elinde patladı. Armutlu bombanın Şaban’ın (Kemal Sunal) elinde patlaması yerine Ali Şen’in elinde patlaması gibi! Sihir sahibine geri döndü. Sözgelimi Lübnan’ı karıştırma politikası işlemedi, ters tepti. Daha önce Lübnan rejimi içine çöreklenmiş dostları ve kolları vasıtasıyla Trablusşam’da cebel-i Muhsin bölgesinde Sünniler/ Selefilerle Nuseyriler arasında çatışmanın fitilini ateşledi. Lübnan’da Suriye yanlısı bazı güvenlik güçleri fitne ortamı meydana getirdiler ve Nuseyrilerle Selefileri çatışmanın kıyısına taşıdılar. Şimdi Tahran-Şam ekseni Türkiye’de de hükümetin kolunu bükmek ve politikalarından caydırmak için hem Kürt hem de Alevi kartını oynamaya çalışıyor. Lübnan’da az kalsın yeni bir Nehrü’l Barid olayı yaşanıyordu. Selefilerin önde gelen isimlerinden Şadi Mevlevi tuzağa çekilerek tutuklanmıştı. Tepkilerin kontrolden çıkmasıyla Lübnan’ın kontrolden çıkacağı varsayılıyor ve hesaplanıyordu. Lakin bu tuzak da tutmadı. Aksine Beşşar rejimi bütün cephelerde kaybetmeye başladı. Ürdün rejimi politikalarını netleştirdi ve Şam yönetiminden uzaklaştı. Zira artık beka şansı görmüyor.
•
Hülagu gibi şehirleri yakan Beşşar son kumarını oynuyor. Riyad Hicap’ın kaçması kadar Suriye rejimini etkileyen bir diğer olay da Lübnan’da yaşandı. Tahran-Şam-Paris ekseninde Suriye rejiminin en önemli müttefiklerinden olan Michel Simaha ülkeyi karıştırmaya hazırlandığı bir sırada etkisiz hale getirildi, yakayı ele verdi, enselendi. Simaha, Beşşar’ın Lübnan’daki baş adamıydı. Plan üzerinde yakalandığı ve suçunu da itiraf ettiği ifade ediliyor. George Simaha Lübnan’da 8 Mart grubunun önde gelen isimlerinden birisi olarak Hasan Nasrullah, Michael Aun’un siyasi ortaklarından. Özellikle Suriye’deki devrim başlayalı beri sahibinin sesi olarak Türkiye’ye verir veriştirir ve atıp tutardı. Türkiye’ye Beşşar namına tehditler yağdırıyordu. Televizyonlar kendisini allayıp pullaşıp Türkiye’de Hüsnü Mahli örneğinde olduğu gibi ‘stratejik tahlilci ve siyasi analizci’ diye takdim ediyorlardı. Hazım Sağiye’nin yazdığı gibi, aslında Taif anlaşmasından beri 14 Mart ittifakı kesinlikle eline kana bulaştırmamıştır. Lakin Hizbullah’ın da ortaklarından olduğu 8 Mart grubu birçok suikasta ve kanlı olaya karışmıştır. Modus Vivendiyi (farklılıkların birlikte yaşaması kuralı veya anlaşması) bozmuştur. Suriye olayında hacminden ve boyundan büyük işlere karışmama kararı alan Lübnan yönetimi ise Hamaney’in Temsilcsi Celili’nin ziyareti sırasında da Tahran’daki Suriye toplantısına katılmaktan kendilerinin muaf tutmalarını istemiştir. Lübnan yönetimi yavaş yavaş Tahran ve Şam’la iplerini kopartıyor. Simaha olayı bunun en bariz göstergesi. Dolayısıyla bölgede dengeler değişiyor. Lübnan Simaha’nın iş üzerinde yakalanmasının gürültüsüyle sarsılırken Hizbullah’ın Parlamenterlerinden Mustafa Raad bunun bir tezgah olduğunu ileri sürdü. Zaten tezgahçıların dilinden tezgah ifadesi hiç eksik olmaz, düşmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
34 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi