Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

PKK'nın tükenişine doğru ve milletvekilinin kaçırılması

PKK'nın tükenişine doğru ve milletvekilinin kaçırılması

Elbette hepimiz PKK’nın tükenişini istiyor ve bekliyoruz…


Milyonlarca insanın her saniye lanet okuduğu bir katiller sürüsü, elbette kahrolacak…


Başlıktaki ifade, siyasîlerinki gibi bir “umut verme” ifadesi değil, bölücü örgütün sitelerinden çıkarılan bir sonuçtur.


Üşenmiyorum ve o siteleri takip ediyorum. (İnşallah devlet de takip ediyordur.) Temmuz başından, özellikle 14 Temmuz öncesinden ve 23 Temmuz saldırılarından itibaren, çok hassas bir şekilde takip ediyor ve yazılanların satır aralarını okuyorum.


PKK Temmuz başında bir hamle yaparak, tükenmekte olan moral gücünü arttırmaya çalıştı. İlk hamlesi 14 Temmuz Diyarbakır eylemleri oldu. Alınan istihbarat çok iyi değerlendirildi ve hamle boşa çıktı. Şayet o gün zerrece bir başarı gösterseydi, amaçlanan “alan hâkimiyeti” stratejisinin hedefi daha büyük olacaktı. Bu strateji, alınan tedbirlerle ekâmete uğratıldı. Bunun yansıması örgüt sitelerinde “Olsun… Gene de bir şey yapıldı.” üslubuyla verildi ve hemen unutuldu. Bakın 14 Temmuz olayları ile ilgili bir şey yazılmıyor artık. Destekçi kalemler de sustu bu konuda. 


23 Temmuz’dan itibaren “Devrimci Operasyon” olarak adlandırdıkları Şemdinli ve Çukurca saldırıları ve “alan hâkimiyeti” sevdasıyla ilgili olarak web sitelerinde sergiledikleri “dağılmışlık”ı fark etmek için satır aralarını okumaya gerek yok. Yaptıkları şu: Güya her an yol kesiyorlar, konvoylara, karakollara saldırıyorlar ve her saldırıda 15-20 asker hayatını kaybediyor; teröristlerse hiç ölmüyor. (Ölüp ölmedikleri nereden bilinecek?... Karşınızda hesap sorulabilecek bir devlet yok ki; eşkıya güruhu var.)  “Çok asker öldürdük” denerek mensuplarına ve bölge halkına güya gözdağı veriyorlar. Bu, sona yaklaşma korkusundan dolayı, karanlıkta ıslık çalmaktır.


Temmuz sonlarına kadar ölülerini gizlese de, Ağustos başında itibaren ölenlerden bazılarını açıklamaya başladılar. Ölenlere bakıyoruz, yarısı İran, Irak veya Suriyeli. Demek ki, artık Türkiye’den eleman temin etmekte sıkıntı çekiyorlar. Mesela 2 Ağustos günü Eruh saldırısında ölen Şoreş Hoy kod adlı Şehram Mustafazade İran’ın Hoy şehrinden. 4 Ağustos günü Geçimli karakolu saldırısında ölen Jin kod adlı Gülistan Fermezi de aynı şehirden. Aynı saldırıda ölen Evindar kod adlı Hezal Musa ve Botan Maku kod adlı Cafer Abdullahi de İran’ın Maku şehrinden; Fırat Seydo kod adlı Mazlum Seydo Suriye’nin Kobani şehrinden; Zerdeş Amanos kod adlı Talip Geledo Halep’ten.


Önceleri, ölenlerin çoğunluğu yurt içinden olurdu. Bunu sitelerine bakarak görebilirsiniz. Son saldırılarda ölenlerin Türkiye’den olmaması, örgütün yurt içi desteğini  kaybettiğini gösterir.


Daha Haziran ayına kadar, ölenlerin künyeleri, örgüt sitelerinde verilirken, doğum tarihleri ve örgüte katılma yılları da verilirdi. Temmuz’dan beri, ölenlerin doğum yıllarını ve örgüte katılış yıllarını vermiyorlar. Çünkü ölenlerin büyük bir kısmı çocuk denecek yaşta ve güya bir eğitime tabi tutulmadan ölüme gönderilen çocuklar. Bu da, örgütün saldırıya gönderecek eleman sıkıntısı içinde olduğunu, yeni katılanları hemen saldırılara gönderdiğini gösterir.


Saldırılarda pek çok örgüt mensubu öldürüldüğü halde, sayıyı az göstererek, mensuplarında ve sempatizanlarında moral çöküntüsü yaratmak istemeyen örgüt, ölenlerin duyurulmasından da bir çok post çıkarmayı amaçlıyor. Mesela, Türkiye’den katılıp ölenleri hemen duyurmuyor ve her öleni de duyurmuyor. Bir kısmını olayın psikolojik etkisi geçtikten sonra duyuruyor ve bir kısmını da ölenin ailesine, akrabasına ve çevresine gözdağı vermek amacıyla duyuruyor. 


PKK’dan ayrılanların tarih, yer ve isim bildirerek yazdıkları yazılarından da anlaşılıyor ki, bazı saldırılarda kimin öleceği önceden planlanıyor ve saldırı anında bunların ölmesi için ortam hazırlanıyor. Çünkü ölmesi istenen terörist mutlaka örgüte kafa tutmuştur; ya iç infazla veya bir saldırı anında yok edilmelidir. Örgüt, en zayıf olduğu zamanlarda bu yolu çok kullanmıştır; şimdi de bu yolu yoğun bir şekilde kullanmaktadır. 


Özetleyelim…


1) Örgüte yurt içi desteğinin zayıfladığı görülmektedir.


2) Saldırıya sevk edilenlerin büyük bir kısmı çocuklardır.


3) Örgüt, mensuplarına ve sempatizanlarına moral vermek için “moral pompalama” dozunu arttırmıştır.


4) Örgüt, gerçekleri gizleyip görüntü verme moduna düşmüştür. 


5) Son “alan hâkimiyeti” stratejisi, sondan önceki, örgütün son çırpınışıdır.


6) PKK, Türkiye’nin kararlılığını görmüştür.


Böyle bir yapı, “alan hâkimiyeti” iddiası ile kendi ayağına kurşun sıkmış ve tükenmenin yarı yolunu geçmiş, sona yaklaşmıştır. İnşallah o günler yakındır.


HÜSEYİN AYGÜN’ÜN KAÇIRILMASI


Tam bu yazıyı göndereceğim esnada, CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ü PKK’nın kaçırdığı haberi düştü ekranlara. Bu kaçırma bile PKK için tünelin sonunun göründüğüne işarettir. 14 Temmuz eylemlerinden hiçbir şey elde edemeyen PKK, 15 Ağustos eylemlerine sansasyonel bir eylemle girmek istemektedir.


Ayrıca, PKK’da kronik bir Tunceli düşmanlığı vardır. Tunceli halkının “Kürtlüğü”nü tartışan PKK, her zaman o yöreden gelen mensuplarına karşı bir şüphe taşımış, ilk fırsatta ya öldürmüş veya ölmek üzere saldırılara göndermiştir.


2011 Milletvekili seçimlerinde, PKK’nın Tunceli adayı seçilmemiş; CHP’den Hüseyin Aygün seçilmiştir. Örgüt, bu konuyu yayın organlarında, intikamı bir dille eleştirmiştir.


Bu kaçırma ile PKK, bir taşla iki kuş vurmayı amaçlamıştır. Hem Tunceli halkına gözdağı verip taraftarlarının moralini yükseltmeyi ve böylece 15 Ağustos eylemlerine daha etkin bir katılımı manipüle etmeyi; hem de meclisin toplanması için baskı yapmayı hedeflemiştir. İnşallah milletvekilinin canına kıyıp meclisin toplanmasını zaruri hale getirmesine fırsat kalmaz.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi