Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Anneme 'yanaşma' olduğumu söylemeyin,o beni hala 'islamcı' sanıyor

Anneme 'yanaşma' olduğumu söylemeyin,o beni hala 'islamcı' sanıyor

Bazı Ülkücülerin sol siyasete yaslandıklarını ve “Kızılelma koalisyonu” ile başlayan flörtün CHP’lileşmeye ve Silivri ortaklığına kadar geldiğini görmüştük ve bu konuda “Anneme CHP’li Olduğumu Söylemeyin, O Beni Hâlâ Ülkücü Sanıyor” diye bir yazı yazmıştık. … Dost ve düşmandan hayli eleştiri de almıştık ama ne demişler, “Eleştiri düşüncenin kamçısıdır”… Saldıranlardan da, destekleyenlerden de Allah razı olsun.  

Şimdi sıra geldi “yanaşma İslamcılar”a…

Bu kavramı, durduk yerde, “yeşillik” olsun diye ortaya atmadık herhâlde… Gördüklerimiz, okuduklarımız, takip ettiklerimiz var. Bunlar çerçevesinde olayları birleştirince ortaya çıktı bu kavram.

Herhangi bir meşruiyet sorunu yaşamayan, sahip olduğu birikimiyle barışık ve birikiminden başka desteklere ihtiyaç duymayan “İslamcı” gelenekle ilgili her hangi bir sorun yok… Kendi şahsiyeti ve özgüveni ile yoluna devam ediyor bu gelenek. Sorun, Türkiye’nin eksen değiştirme safhasına girdiği andan itibaren, bir grup “İslamcı” medyada daha etkin olmayı hedefledi ama görüşlerinin sistem karşısındaki meşruiyeti konusunda tereddütleri vardı bu grubun. Yani, bir meşruiyet bunalımı yaşıyorlar; bunu aşmak için de sistemin meşru gördüğü kitleye yanaşmayı tercih ediyorlar; ancak onlar onaylarsa doğru düşündüklerini zannediyorlar. Çoğu Kemalizm artığı bu kitle, inanç olarak da ateist. Ama ne yaparsın ki, medyaya da bunlar hâkim. O zaman ara sıra onların hoşuna gidecek laflar edeceksin ki, senin doğru düşündüğünü onaylasınlar. Yani “yanaşma”lar için Kemalizm artığı sol liberaller, bir nevi “noterlik makamı”dır. Mesela, bu yüzden bir kısmı müstakbel Ahmet Hakan’dır ve rüyalarında, görüşlerini onaylayan bir merkez medya organına kapağı atmayı görürler. A. Hakan’ı zaman zaman eleştirirler ama içten içe gıpta ile bakarlar. Beyazıt, Sultanahmet ve Üsküdar, onlar için lümpenlik alametidir; içlerinde yatan aslan Nişantaşı’dır.

Sol liberallerin çoğu hastalığı bunlarda da vardır…

Mesela sol liberaller için “Türk” kelimesi, faşizmle eş anlamlıdır ama bunlar “Kürt” kelimesini kullanırken çok rahattırlar. “Yanaşma İslamcılar” da, “Kürt” ve “İslam” kelimesini yan yana çok rahat bir şekilde kullanırlar ama “Türk” ve “İslam” kelimelerini, asla birlikte kullanmazlar; kullananlara yapıştırdıkları yafta, Kemalizm artığı sol liberallerle aynıdır: Faşist!...

Bunlar, sol liberaller gibi, kendileri dışındakilere “siyah” muamelesi çekerler. Mesela cami cemaati, bunlar için “karnını kaşıyan adam”dır. Bunlara göre cami cemaati okumaz, derin felsefî tartışmadan anlamaz, taklidî imanla bunalımsız ve tatlı tatlı yaşar gider. Böyle bir kitleyle özdeşleşmek ve hatta aynı saflarda yer almak istemez “yanaşma”lar. Jakobenizmin yeni versiyonu da bu olsa gerek.

Bunların adı “İslamcı”dır ama referanslar hep Batı’dır… Yaşlı “İslamcılar” İslam klasiklerinden haberdarken, bunlar en son Ali Şeriati’yi okumuşlardır ve daha çok “Kafkayen bunalım” takılırlar, Dostoyevski, Camu, Sartre okurlar; varlık meselesinde egzistansiyalisttirler ve bu yüzden de ontolojilerini, meşruiyet bunalımından dolayı, Batı terminolojisiyle yaparlar.

Mesela bu grubun toplumsal ontolojisinde, nispeten asr-ı saadet vardır… İnkâr etmeyelim… Ama bunların metinlerinde hiç Osmanlı medeniyeti yoktur. Turgut Cansever’in öncülük ettiği mimarî anlayışın takipçileri çıkmamıştır mesela bu gruptan. Bu grubun şiirinde Divan şiiri geleneğine atıf bulunmaz mesela. Klasik musikiyle ilgili birikimleri de yoktur ve hayli uzaktırlar klasik musikiye. Toplumsal reçetelerinde, tasavvuf’un t’si yoktur. Sol gelenek ve bu arada Kemalizm artığı sol liberaller, nasıl Osmanlı medeniyetini yok sayıyorsa, “yanaşma İslamcılar” da Osmanlı’yı yok sayarlar. (Ne tuhaf!... 90 yıldır herkes Osmanlı’yı yok sayıyor… Baasçı Türkçüler de öyle yapmadılar mı?... Onlar da Osmanlıyı atlayıp sadece tarihî Orta Asya’yı referans almadılar mı?...)

Mesela, “yanaşma”lardan bazıları, 1979’da İran İslam Devrimi’nin sarhoşluğunu yaşadı. Oysa Türkiye’de, bu Şii devrimine en fazla muhalif olması gereken en bilinçli kesim oldukları halde, bunların nasıl olup da Şii devrimini destekledikleri, hâlâ izah edilmemiştir. Çünkü Şiizm ile Sünnî gelenek, bazı temel kabuller açısından telifi mümkün olmayan zihin ve pratiklere sahiptir. Mesela hilâfet tartışmaları, imamiyye zihniyeti, âyetullahlık kurumu konularında nasıl bir tevil ve telif yapıyorlar, hâlâ açık değildir mesela. En basitinden, Ömer, Osman, Bekir, Ayşe adlarının hiç konmadığı bir toplumla, hangi zihnî platformda buluştukları belli değildir.

Hazır “İran” demişken, “yanaşma”ların gündeminde İran, Filistin, Moro (eskiden), Afganistan, Çeçenistan, Sudan, Bosna ve son olarak da “Kürdistan” gibi Türk olmayan Müslüman topraklar vardır ama bir Doğu Türkistan yoktur. Bunlar, daha düne kadar SSCB zulmünde inleyen olan Türk cumhuriyetlerindeki Müslümanların sorunlarını Ülkücülere terk etmişlerdir.

Bu grup, sanki “ümmet” zihniyetinin bir yedeğe ihtiyacı varmış gibi, Kemalizm artığı sol liberallerin beslendiği Marksizm ve buna bağlı olan enternasyonalizm ile “ümmet” hiç fikrini gocunmadan telif etti mesela. “Ulus devlet”in karşıtının “imperyal vizyona sahip devlet” değil de, enternasyonalizm olduğu zehabıyla ümmet fikrini, enternasyonalizme yamadılar. Zaten bu grubun daha eski dönemlerde, söylem ve eylem terminolojisi Marksizm’den aparma değil miydi canım?...

“Eeee, 28 Şubat’ta bizi desteklediler… Onlar demokrat…” söylemi var bir de.

Ya 28 Şubat öncesi?...

İnsanları ve fikirleri dönemsel değil, tarihsel süreç içinde bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Kemalist artığı sol liberaller, 1968’lerde Milli Demokratik Devrimcilik, Maoculuk, proleterya diktatörlüğü fantezisi yapmıyorlar mıydı? Bu mu yani onların demokratlığı? Her birini biraz kazısanız, altından demokrasiyle telif edilmeyen arkaik fikirlerle karşılaşırsınız. Ayrıca Kemalizm artığı bu grup, konjonktürel bir ahlaka sahiptir; konjonktür değiştiğinde ve keskin farklılıklar ayrımına gelindiğinde, ilk muhalefet edecekleri grup, her türden “İslamcılar”dır. Ayrıca sol liberallerin 28 Şubat sürecindeki hareket şekillerini demokratik olmak değil, devlet ile kavgaları belirlemiş; başörtüsü yasağından dolayı oluşan muhalif kitleye iltihak etmek zorunda kalmışlardır.

Ve son örnek…

“Yanaşma”lar, Akit ve Haber Vaktim’i okumazlar. Çünkü bu iki yayın organına bakışları, Kemalizm artığı sol liberallerle aynıdır.

***
Sevgili Necdet, bu dediklerimi “İslamcı çoğullaşma”nın neresine koyacaksın, çok merak ediyorum.










Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi