Ahmet Türk

Ahmet Türk

Aslolan Bürokratik Oligarşidir, Derin Devlet Hikaye..!

Aslolan Bürokratik Oligarşidir, Derin Devlet Hikaye..!

Türkiye Cumhuriyetinin uzun ömürlü ve tek başına iktidar sürecini tecrübe edenlerden biri olan merhum Turgut Özal’da ‘Bürokratik Oligarşi’den şikâyet ederdi. Özal’ın bu konuda söyledikleri çok mühimdi. Çünkü o sadece seçilmiş biri olarak devlet denen aygıtla tanışmamıştı. Geçmişte yüksek bürokrasi içinde görevlerde bulunup, devleti o cenahtan da iyi gözlemlemiş biri idi… “

Türkiye’yi idare eden bürokrasidir. Bürokrasiyi ikna etmek lazım. Bürokrasi Türkiye’nin gücüyse ihmal etmemek kavga etmemek lazım, kavga ederseniz bürokrasi sizi perişan eder.” tespiti de merhum Özal’a aitti…

Geçtiğimiz haftadan buyana Sayın Başbakanda, önce ‘Bürokratik Oligarşi’den sonra ‘Derin Devlet’ten şikâyet eden demeçleriyle gündemden düşmedi.

İktidar partileri hele tek başına iktidar olan partiler izledikleri politikaların uygulanabilmesine sağlamak için bürokrasi yönetimi ile uyumsuzluk yaşamak istemez. Bürokrasi ise “Onlar yolcu biz hancı” anlayışını düstur edinmişlerdir… Ama sorunu sırf bu vaziyet tespitleri ile sınırlarsak hata yapmış oluruz.

Türkiye’nin yüzeyini de derinini de iyi bildiği gibi, Bürokratik oligarşi meselesine en sık vurgu yapan ve hatta bu odaklarla epeyi cedelleşen merhum Muhsin Yazıcıoğlu, derin devlet ve bürokratik oligarşi kavramlarını yerinde kullanan biriydi. Bunlardan şikâyet eden ülke yöneticilerine, önce bulundukları kurumun şikâyet makamı olmadığını hatırlatırdı. Devletin kurumlarını istismar edenlerle, kamu imkânlarından yararlanarak mafyalaşan ve çeteleşenlerle, üzerine vazife olmadığı halde siyasi hedefler belirleyenlerle, hedefe ulaşmak için her türlü kanunsuzluğu meşru görenlerle ve devlet kavramını istismar edenlerle gerekirse bedel ödemeyi göze alarak mücadele edilmesi gerektiğini söylerdi. Belki O’na iktidar nasip olsaydı bu işi en iyi şekilde yapacak kişi o olurdu.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun Türkiye’de çeteleri ve kanunsuz örgütleri bir tarafa koyarsak, gerçekten milletin geleceğiyle ilgili hedeflerinde derinleşen bir ‘Derin Devlet’in varlığına inanmazdı. Cudi Dağı’nda terör örgütüyle sabah kahvaltısı yapabilecek seviyede vizyon ve misyon geliştiren ABD gibi bir derin devlete sahip olmadığımızı söylerdi. 30 yıldır Türkiye gibi koskoca bir devlet ile savaşan bir terör örgütünün dış destekleyicileri gibi operasyonel bir derin devlet anlayışımızın olmadığını söylerdi. Amerika-İngiltere-İsrail konsorsiyumları gibi, içine Türkiye'yi de alacak şekilde Ortadoğu'da asırlık projeler yapacak ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi yüzyılları hedefleyen, yüzyılları görebilecek derinlikte perspektifler yapabilen bir derin devlet projesine sahip olmadığımızı ısrarla ifade ederdi.

O’na göre derin devlet denilen olgu, sadece ve sadece gelişmiş ülkeler için geçerlidir. Yine O’na göre bu ülkelerin gelişmiş olarak adlandırılabilmesinin sebebi kendi derin devletlerine (yabancıların establishment dedikleri şeye) sahip olmalarıdır.


Merhum Muhsin Başkan’dan bu ve benzer konularla alakalı olarak, teşrik-i mesai yaptığımız dönemlerde çokça malumat edindim. Kurtlar vadisi fantezileri ve teşkilat-ı mahsusa masalları dışında ülkemizde derin devlet tabiri ile adlandıracağımız bir yapının olduğuna inanmıyorum. Bizim ülkemizde milli iradeyi hiçe sayan, devlete babasının malı muamelesi yapan, güya devletten elini ayağını çekse sanki dibe vuracakmış gibi hava verip arka taraftan her türlü melaneti işleyen çeteler kanunsuz örgütler var! Bunların çoğu da devlet içinde odaklanmış asker veya sivil ama devlet mensubu bürokrasinin parçalarıdır. Bunun içindir ki ben bürokrasinin ku-klux-klan'ı gibi işlev gören Bürokratik Oligarşi tarifini suni derin devlet tartışmalarından daha fazla önemsiyorum.

Konuyu biraz örneklendirerek açayım: Mesela Ortaçağdan beri yeri geldiğinde kışkırtılabilen ve amorf yapılanmaların içerisinde cirit attığı Vatikan bürokratik oligarşinin bir eseridir! Bugün siyonizmden masonlara, evangelistlerden, gül kardeşliğine kadar, tarih içinde varlığı kabul edilen veya reddedilen her örgütlenme, bu veya başka şekillerde, devletler içinde hâkimiyet ve güç sağlama işlerini vesayetleri ve himayeleri altına aldıkları asker veya sivil bürokratlar/yöneticiler eliyle hayata geçirirler. Çariçe Alexandra Fyodorovna aracılığıyla devlet ve ordu yönetimine karıştırılan ve Çar Romanov üstündeki derin bir etki kuran Rasputin’de bürokratik oligarşinin bir temsilcisidir. Osmanlı da sarayı kendi düşünce ve emelleri doğrultusunda yönetmeye çalışan ve yöneten bürokratlar olmadı mı? Tek Adam, Tek Parti dönemi, Menderes ve türevleri dönemi bürokratik oligarşinin en güzel icraatlarını sergilediği ve bu milletin tamamını başıboş bırakılırsa ne yapacağı belli olmayan insan topluluğu olarak gördüğü yıllar değil miydi?

Bazıları ‘Derin Devlet’ deyip işin içinden çıkıyor. Lakin Bürokratik oligarşi veya Bürokratik Sulta olarak nitelendirilen yapı, tarihimizin ve devlet geleneğimizin her köşesinde hep vardı. Kimi zaman örgütlendi, kimi zaman bireyselleşti. Kimi zaman devletin yanında, kimi zaman karşısında durdu. Ama hep vardı…

Bürokratik oligarşi kimdir, ne ister ve neler yapar? Devlet denen ve yasal sınırlar koyan yapı içerisinde; bir istikamet adına, belli çıkar odaklarının yardımları ve desteklemeleri ile bir araya gelmiş kişilerin, kendi menfaatlerini ön planda tutarak, kendisini hukukun üstünde görerek, devlet adına en uygun olana ''kendi siyasi fikirleri doğrultusunda'' karar veren geniş hacimli ve karmaşık bir düzendir. Zaten asıl sorun da bu noktada çıkıyor: ''Kendi siyasi fikrine uygunluk''…

Bürokratik oligarşinin mantığa, akla, ahlaka ve vicdana ihtiyacı yoktur. Seçilmişlerle bazen derinden derine, bazen de nüvelendikleri konuma göre aleni olarak didişirler… Metotları net ve çabuktur. Örgütlenmelerini ve devleti yoracak her türlü yol ve yöntemden uzak dururlar.. Aslolan devlet menfaati olduğuna göre tüm sonuçlar kısa ve net olmalıdır. Bu sebeple devletin refahı için her şey onlarca mubahtır. Buradaki ‘refah’ ve ‘menfaat’ kavramlarını sadece devlet için değil, nalıncı keseri gibi kendilerine yontmakta mahirdirler.

‘Sivil’, ‘demokrat’, ‘istikrar’ ve ‘adalet’ kavramlarının mezcedildiği adam gibi bir anayasa yapılmadığı ve hayata geçirilmediği sürece… Kamusal hayatta bundan böyle bilgi toplumu devrimi, medya ve kamuoyu, sivil toplum, şeffaflık olguların ülke yönetimi ve siyasetin her boyutunda hesaba katılmadığı sürece… Bu şikâyetler ve bu tartışmalar hiç bitmez.
Hülasa,

Genel bir kuraldır. Bir kiralık katilin en son kurbanı kendisine yol veren ve onu kiralayan olur! Bu kural ülkeyi yönetenler içinde geçerlidir. Daha rahat manevra alanı sağlamak için Devlet içerisindeki kirli yapılanmaları meşru bir şekilde nasıl yönetebileceğinin hesabını yapanlar, gün gelir o yapıların kurbanı olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Ahmet Türk Arşivi