Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Yalnız kalan kim?

Yalnız kalan kim?

Eskiden ‘hapsi infiradi’ diye bir tabir vardı. Bugün bunun kurumsallaşmış haline F-tipi diyorlar. İran eksenin kuyrukları olan Suriye ve Maliki rejimleri hapsi infiradi mahkumu gibiler. Lakin bu suçlamayı içeride CHP daha ziyade AKP’nin dış politikası için kullanıyor.

Sıfır sorun politikasından sıfır komşu politikasına geçtiğimizi iddia ediyor. Bu bir mugalatadır. Kendi yalnızlıklarını gizlemek için Türkiye’yi yalnız gösterme gayretidir. CHP’nin AKP’yi suçlamak için kullanmış olduğu bu argüman aynen Mehdi Ordusu Lideri Mukteda Sadr tarafından Irak Başbakanı Maliki’ye yöneltilmektedir. Bu CHP’nin dış politika anlayışının iflas ettiğini dahası adalete değil de yandaş ve candaşlığa istinat ettiğini göstermektedir. ‘Çıkmayan candan umut kesilmez’ misali yine de biz CHP’yi sağduyuya davet ediyoruz. Tarık Haşimi’den sonra Mukteda Sadr da (bütün zikzaklarına ve güvenilmezliğine rağmen) Maliki’nin diktatörlük heveslisi ve Irak baharının da kapıda olduğunu söylemiştir. Mukteda Sadr’ın Maliki ile alakalı olarak söylediği sözlerden bazıları şunlar: “Zulmü kaldırması için diktatör heveslisi Maliki’ye sesleniyorum. Niçin zulümde ve mezalimde ısrar ediyorsun? Niçin kendini koltuk sevdasına kaptırdın? Senden adaletle hükmetmeni ve yargının işine karışmamanı istiyoruz. Bütün devletleri aleyhimize çevirdin ve Irak’ı herkesin maskarası yaptın(http://www.elaph.com/Web/news/2013/1/ 783533.html )!” Meğerse neymiş? Türkiye, Maliki’ye tavır alarak yalnız kalmamış, bunu savunanların tam aksine Maliki, Türkiye gibi ülkeleri karşısına alarak Irak’ı yalnızlaştırmış. CHP, Mukteda Sadr’ı çağırsın da biraz dış politika dersi alsın!

•

Bu durumda politikalarını revize etmek CHP’ye düşüyor. Ya politikalarını gözden geçirecek ya da tarihin kaybedenleri arasında yerlerini alacaktır. Bu normal bir kaybetme değil siyaseten de ahlaken de kaybetmektir. Beşşar ve Maliki gibi sekter ve sekterist politikacıların çukuruna düşmektir. Bu diktatörler devrilince Kılıçdaroğlu’na da onların yanına gitmek düşer. CHP, Ruslar gibi mehter takımına benzer bir biçime Suriye politikalarında bir iki adım ileri bir adım geri atıyor. Ruslar büyük devlet olmalarına rağmen bedel ödemekten kurtulamayacaklardır. Bunun ilk işareti Suriye Milli Koalisyonu Başkanı Muaz el Hatip’ın çağrılarına geriye çevirerek Rusya’nın karizmasını çizmesidir. Kılıçdaroğlu da Beşşar ile düet yapmasının faturasını bir gün mutlaka öder. CHP Suriye’de kaybetti ve Irak’ta da kaybetmek üzeredir. Yapılması gereken iş işten geçmeden Irak’lı muhalifleri de dinlemektir. Suriye konusunda gecikmiş bir halde SUK Başkanı George Sabra’yı dinledikleri gibi Tarık Haşimi’yi de dinlemelidirler. Bunu yaptıktan sonra bir de Ahmet Davudoğlu ve AKP’ye özür borçları var. Hakikat Suriye ve Irak’ta bütün çıplaklığıyla tecelli etmiştir.

•

Irak’lı Şii politikacılar da Maliki’nin yanlış yaptığını diktatör gibi davrandığını ve yargıyı siyasallaştırdığını ve mezhepçi politikalar izlediğini kabul etmektedir. Maliki’nin müttefikleri bir halk devrimini engellemek için derhal reformlara gidilmesini istiyorlar. İbrahim Caferi de Mukteda Sadr gibi Anbar ahalisinin taleplerinde haklı olduğunu kabul etmekle birlikte bir çekince olarak çağrının sekter bir zemine dayandığını ileri sürmektedir. Sekterizmi kim tetikliyor sorusu türev bir tartışmadır. Zulmü kimin yaptığı açıktır. Ortada bir çarpıklık varsa bunu düzeltmekle mükelleftirler. Haris Dari’nin ifadesine göre, Maliki hapishanelerinde beş binden fazla kadın siyasi tutuklu vardır. Bunların bazılarının ırzlarına da geçilmektedir. Maliki, Sünnilere karşı kolluk kuvvetlerinin elini kolunu serbest bırakmıştır. Bu ülkede can ve mal emniyeti kalmamıştır. Sünnilere yapılan zulüm kimliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu zulüm kaldırılınca ilişkiler normalleşecektir. Bunun yolu gerçek siyasi ortaklıktır. Maliki ise diktatörlük heveslisidir. Şii ortakları da bunu kabul etmektedir. Yıkan yapamaz kuralı dikkate alınmalı ve Maliki siyasi olarak tasfiye edilmelidir. İnanıyorum ki, Şiiler bir adım atarsa Sünniler iki adım atacaktır. Lakin önce yanlışlar düzeltilmelidir. Cila veya makyaj yeterli değildir. Irak dış işgalden kurtulduğu gibi komşu işgalinden ve iç işgalden de kurtulmalıdır. Lakin hala Maliki İran’a işaret etmeksizin dış ajandadan bahsetmektedir. Asaibu Ehli’l Irak adlı İran yanlısı bazı terörist unsurlar da Türkiye’nin Irak’ın içişlerine karıştığını söyleyerek hedeflerine saldıracakları tehdidinde bulunmaktadır. Esat’a her türlü desteği veren Hizbullah Lideri Nasrallah da Türkiye’nin Suriye’nin içişlerine karıştığını ileri sürmektedir. Bunu söyleyen içişlerine karışmaktan öte Suriye halkının katline ortaktır. Iraklı Sünniler tarihlerinde İran gibi mezhepçilik yapmamışlardır. İran Safevilerden sonra Sünnileri zorla Şiileştirirken tam tersine 19’uncu yüzyılda Basra bölgesinde ve güneyde Sünniler bazı Şii dailer vasıtasıyla Şiileştirilmişlerdir. Tarih boyunca Irak’ı Sünniler yönetmesine rağmen İran’ın yaptığına benzer bir zoraki bir mezhep dayatması yaşanmamıştır.

İran ve ortakları şunu bilmelidir, İslam dünyasının yüzde 85’I sünnidir ve bu, Iraklı Sünnilerin bölgede ve dünyada derinliğini temsil eder. Kimse bunu hesaba katmadan onlara zulüm yapamaz. Bununla birlikte, Abdulmelik Sadi gibi Sünni alimler sağduyuyu seslendirerek mezalimin düzeltilmesi yönünde haklı taleplerin de İbrahim Caferi’nin vurguladığı gibi mezhebi tansiyonu yükseltmeden yapılmasını istiyorlar. Şimdi top Şiilerde. Bozduklarını düzeltsinler. Maliki gibi Şii politikacılar iki de bir içişlerine karıştığına dair Türkiye’yi suçlayacağına derhal dış politikada komşular arasında tarafsızlık politikasını benimsemelidir. Bu ancak iç dengeleri buna göre kurmakla mümkün olur. ABD ve İran’ın kucağına oturup da Türkiye’yi kastederek dış müdahaleden bahsetmek mezhepçilik refleksidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi