Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Isındırma muskası!

Isındırma muskası!

 

Hükümetin PKK meselesine dair çözümle ilgili attığı adım ve başlattığı girişim konusunda BDP ve CHP çevrelerinin olumlu refleksler verdiği söylenemez.
 
 
Sözgelimi, Kılıçdaroğlu’nun, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Abdullah Öcalan arasındaki görüşmeyi Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile Fidan Doğan arasındaki görüşmelerle bir tutmasıdır. Bu nasıl bir mantıktır? Apo ile görüşmeye karşı çıkabilirsiniz ama bunu bu şekilde pazarlayamazsınız. Bununla birlikte, Türkiye tersinden Fransız ayrılıkçıları barındırsa ve görüşseydi CHP Suriye muhalefeti konusunda gösterdiği muhalefetin aynısını gösterir Hollande’ı kınamadığı halde Recep Tayyip Erdoğan’ı kınardı. Amiyane tabirle Fransızların yaptığına Fransız! Yeni CHP’nin zihniyeti ve muhalefet anlayışı budur. Fransa’ya muvafakat ve kendi ülkesinin iktidarına muhalefet. Hem de yeminlisinden. Türkiye yaparsa kına, Fransa yaparsa alkış tut. Başbakan Erdoğan, Hollande’a, “Fransa Devlet Başkanı bu terör örgütü mensuplarıyla neden görüştüğünü, ne görüştüğünü” sormuştu. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da Erdoğan’a, “Niye şaşırıyorlar ki? Fidan Doğan iyi bir diplomattı. Brüksel’e, Strasburg’a gelen AKP’li parlamenterler de onu tanıyordu. Mesela Nursuna Memecan çok iyi tanır” diye karşılık vermişti. Neyin diplomatı? Terör sözcüsü mü? Elbette Hakan Fidan’ın bölücübaşı ile görüşmesi görev tanımı içine girer. Keza Nursuna Memecan Hanımın da Fidan Doğan ile görüşmesi veya tanışması aynı kapsama girer. İnsani ve Türkiye’nin ali menfaatleri çerçevesinde kaldığı müddetçe görüşmeler istisnaen kabul edilebilir. Bu görüşme destek mahiyeti arz ederse o zaman Hollande’ın görüşmesi kadar mahzurlu olur.


 
Salahaddin Demirtaş, aynı şekilde Türk yetkililerin Korsikalı ayrılıkçılarla görüşmesini savunabilir mi? Son sıralarda liberal kesimler arasındaki terör yandaşları (ben de olsam dağa çıkardım diyenler  meşrulaştırmaktan öte sevimli göstermeye yelteniyorlar. Cengiz Çandar, Türkiye’de muayyen kesimlerin PKK’yı satanist veya şeytani göstermeye çalıştığını yazıyor ve ardından durumdan vazife çıkartarak sevimlileştirme ve makyajlama gayretkeşliğine giriyor. Böylece ne kadar objektif olduğunu gösteriyor! Lakin ‘Üç fidan’la ilgili yazısında kantarın topuzunu kaçırmış ve PKK yandaşlarını ve elemanlarını meşrulaştırmadan öte sevimli hale getirmeye çalışmaktadır. Sanki ısındırma muskası yazmış. Onlara muhtelif adlar ve sanlar altında makyajlar çalsa da gerçekler sırıtıyor. Sakine Cansız’ın Apo ile birlikte çekilmiş pür silahlı fotoğrafı bu insanların kimliklerini gizlemeye imkan vermiyor. Bu insanların taşıdığı silahı meşru görmek zımni olarak ölenlerin başlarına geleni hak ettiklerini savunmaktır. Cengiz Çandar’ın zihniyetine göre, ölenlerin katillerinden özür ve af dilemesi gerekiyor! Çandar, fidanlar üzerinden civanların öldürülmesini meşru hale getiriyor ve hatta makyajlıyor. Sevimli gösteriyor. Terörün azmasından ve devamından sorumlu sakat anlayış işte budur.


 
Bu anlayış sayesinde birileri PKK’nın yaptıklarına yoğunlaşmak yerine kışkırtmaya yoğunlaşıyorlar. Paris cinayetlerinde de böyle olmuştur. Cinayetin akabinde hemen zihinler Türkiye ve hükümet aleyhtarlığına yönlendirilmiştir. Nitekim, PKK veya BDP çevrelerine yakın isimlerden Eren Keskin bu cinayeti işleyenlerin, faillerin adresiyle ilgili ilk akla gelecek tarafın Türk devleti olduğunu tasavvur ederek bu cinayeti işlediklerini ve cinayeti Türk devletinin üzerine yıkma azim ve niyetinde olduklarını ifade ediyor. Amaçları, süreci baltalamak. Neden böyle bir provokatif cinayette akıllar hemen Türk devleti üzerine kilitleniyor?  Yaygın tabirle, kamuoyu arazisi önceden PKK ve yandaşları lehine sürülmüş. Kamuoyu peşinen böyle oluşturulmuş. Bunda PKK çevrelerinden ziyade Amerikancı liberallerin rolü var. Bu nedenle ilk şüpheli daima devlet oluyor. Fransa da bile! Maalesef Cengiz Çandar ve benzeri isimler ölen PKK yandaşı kadınları Fransız kahraman Jean d’Arc ve Rosa Luxemburg’a benzetiyorlar. Herhalde gençleri dağa yönlendirmenin bundan daha sevimli bir yolu ve yöntemi olamaz.

Şeytanileştirmeye karşı kahramanlaştırma ve sınırsız bir yüceltme. Bu Kürt sevgisinden ziyade galiba Türk nefreti olmalıdır. Bir insan neden bu kadar Türk nefreti ile meşbu olabilir? Halbuki, ırkçılığın her türlüsü İslam’a karşı olduğu gibi insanlık dairesine de bir tecavüzdür. Irkçılık zulümden ve mezalimden beslenir. Evet! PKK yandaşları yapılan eylemleri veya aktörlerini sevimli göstermeye çalışırken bir diğer yaptıkları da sınırsız kışkırtma. İstismara dayalı eylemler nedeniyle Türkiye yarası açık bir varlığa dönüşüyor ve sürekli kan kaybediyor. Uludere hadisesinde kriz ve yönetimi baştan beri hatalarla doludur. İstismara çanak tutulmuştur. Bununla birlikte, PKK ilk defa burada savunmadan saldırıya geçerek ve inisiyatif geliştirerek meseleyi açık bir yaraya dönüştürmüş ve istismar aracı haline getirmiştir. 40 kişinin ölümüyle 40 bin kişinin ölümünü kapatmak istemiştir. Şimdi de hükümet çevreleri tutmayan Paris provokasyonunun Diyarbakır’da devamından endişe etmekteler. Cenazenin kışkırtmaya alet edilmesinden ve provokasyon aşısının tutmasından çekiniyorlar. Haksızlar mı? Dileriz korkularımız geçersiz kalır. Allah ülkemizi ve insanımızı korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi