Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

‘Aile kulübü’

‘Aile kulübü’

Hadis diliyle, zorba/istibdat rejimlerinin önemli özelliklerinden birisi ‘esre’ denilen özelliktir. Yönetimlerin kamu kaynaklarını bir şekilde kendisine aktarmasıdır.

Türkiye’deki iktidarlar da şimdiye kadar ihaleler üzerinden kaynak dağıtmış ve iktidarını ve yandaşlarını böyle güçlendirmiştir. Kur’an ve hadislerin belirttiği gibi, idarede iki temel model vardır. Birisi açlık halinde olsalar bile başkalarını kendisine tercih eden anlayıştır. Bu anlayışı temsil edenlere İbni Teymiye ‘peygamber yöntemli halifeler’ demiştir. Bunların mali anlayışları ve politikaları Kur’an’da haber verildiği gibi i’sar’dır. Eşi ayrıcalık ve imtiyaz(esere) istemesinden dolayı Nureddin Zengi ile araları bozulmuştur.

Keza, Ömer Bin Abdulaziz eşine ve çevresine sıkı bir mali rejim uygulamış ve eşinin mücevherlerini beytülmala devretmiştir. Buna mukabil hadis diliyle esere denilen mali imtiyazlı anlayışı temsil edenler ise halkı soyup soğana çevirmiş ve bu şekilde beytülmalı boşaltıp çevrelerine aktarmışlardır. İslami kesimler Arap Baharı ile birlikte yeniden iktidarla imtihan oluyorlar. Karşımıza yine mali açıdan iki yol çıkıyor. Bunlardan birisi i’sar diğeri de esre. Hadislerde ‘benden sonra esre (mali kayırma ve imtiyaz rejimi) olacaktır ve daha reddettiğiniz meseleler gelecektir…” denilmektedir. İmam Nevevi, bu hadisin peygamberimizin mucizelerinden olduğunu belirtmiştir. Zira istibdat devirlerinde mali rejim hadisteki ifadesiyle ‘esre’ rejimidir. Bizde bu, biraz da meşrulaştırılarak ‘bal tutan parmağını yalar’ denmiştir.
¥
Arap Baharı rejimlerinden önce piyasada mevcut ‘İslami’ olarak algılanan iki rejimin karnesine bakmakta yarar var. Bunardan birisi İran diğeri de Sudan rejimleridir. Bir de rejim İslami olmasa da deneyimi muhafazakar olan Mahatır Muhammed ile Erdoğan deneyimleri var. Bu deneyimler kendilerini doğrudan İslami olarak yansıtmadıkları için değerlendirmesini bir yana bırakıyoruz.

İran ve Sudan rejimlerine gelecek olursak, ikisi de başarılı görünmüyor. İslam dünyası bu iki modelin başarılı olup olmadığını tartışıyor. Sudan konusunda fazla söze hacet yok. Mısır’a rol model olmayı teklif eden İran rejimi ise Mısır’da tartışma konusu oldu. İhvan vekillerinden Muhammed Cemal Haşmet İran’ın kendilerine dini anlamda (Velayet-i fakih’i modeli) örnek olamayacağını lakin ekonomik olarak başarılı sayılabileceğini ve nükleer alandaki deneyimlerinden de istifade edebileceklerini söylüyor. Buna mukabil, yine İhvan’dan Yasir Mihrez gibi isimler İran’ın örnek alınamayacağını ve İran dosyasının karanlık olduğunu söylemektedir. Şimdiye kadar ki, İslami modeller başarılı olamamıştır.

Bunun iki nedeni sağlam İslami ve ahlaki anlayışı tam olarak temsil edememeleri ve oturtamamalarıdır. Sudan modeli, ahlaki ilkeleri kamu idaresine ve hayata geçiremediği için içten çürümüştür. İran ise Sudan gibi başarısız olmasına rağmen Şii asabiyetine dayandığından bu başarısızlığını geçici olarak perdelemeye muvaffak olmuştur. Bu nedenle iç bünyesi fazla sarsıntı geçirmemiştir. 2009’da olduğu gibi kendinden olan muhalifleri de bastırarak yoluna devam etmektedir. Oysa ki, yolsuzluk iddiaları havada uçuşmakta; Nejad 300 veya 400 kişinin ülkenin ekonomik pastasının yüzde 60’ını ele geçirdiğini savunmaktadır.

Dikotomik ve ayrıştırıcı yapısından dolayı da dış müdahaleler İran’a yarıyor ve İslam birliği propagandasına rağmen bilinçli bir biçimde Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi işgallere veya Suriye’de olduğu gibi despot ve katil rejimlere arka çıkıyor.
Gelelim Arap Baharı sonrası rejimlere. Rejimler daha yerli yerine oturmadan ‘esre’ iddiaları boy göstermeye başlamıştır.

Sözgelimi, Mürsi’nin oğulları Ömer ve Üsame’nin ‘bal tutan parmağını yalar’ anlayışından nasiplenmek istedikleri söyleniyor. Elbette Mürsi’nin oğulları bu yöndeki ithamları yalanlıyorlar. Avukat olan Üsame, babasının mevkiini düşünerek kendisine ayda 80 bin dolarlık bir danışmanlık teklifini geri çevirdiğini ifade etmekte ve buna mukabil Mürsi karşıtlarından ve eski rejimin bakiyelerinden Ahmet Zend’in çocuklarının böyle yapmadığını ve babasının makamından yararlandıklarını söylemektedir. Havaalanlarıyla alakalı tedarikçi bir holdingde işbaşı yapan diğer oğlu Ömer de gelen tepkiler üzerine bu görevini bırakmak zorunda kalmıştır. Yeni dönemde ailenin hayatı mercek altına alınıyor, turistik Taba bölgesine gitmeleri bile gözlerden kaçmıyor. Zira şüpheci gözler merakla onların hayatını didik didik ediyor.
¥
Bu konuda asıl sıkıntı Tunus’da yaşanıyor. Tunus, Arap Baharının en olgun modelini temsil ediyor. Gannuşi ile Abdulfettah Moro iki arkadaş ama iki farklı yolu temsil ediyor. Abdulfettah Moro bir Fransız dergisine yaptığı değerlendirmede, Hammadi Cibali’nin kurmak istediği teknokrat hükümeti kendisinin önerdiğini ve bu formülle türbülanstan çıkabileceklerini umduğunu söyledi. Kabahati de Gannuşi’ye yükledi ve Şükrü Bel’id’in ölümünden sorumlu olmasa bile duruşu nedeniyle suçlamalardan masun kalamadığını ve Gannuşi’nin Nahda’nın başından ayrılması gerektiğini söyledi.

Bunlar kişisel sürtüşmenin sonucu değilse, oturup düşünmek gerekir. Belki damadının dışişleri bakanlığı koltuğunda oturmasına da işaret ederek Nahda hareketinin bir ‘aile kulübü’ haline geldiğini savundu. Bu suçlamalarda elbette ki haksız boyutlar var. Yaşına binaen Gannuşi cumhurbaşkanı olmak istemediğini önceden beyan etti ve sözünde de durdu.

Elbette damadının dışişleri bakanı olması gerekli ehliyete haiz olması halinde göze batmamalıdır. Burada belki unutulmaması gereken bir nokta İslamcıların feragat mesleğini (i’sar) benimsemeleri ve günümüz diliyle ‘mahabat’ denilen ve hadis diliyle ‘esre’ denilen mali imtiyazlar rejiminden kaçınmalarıdır. Yeni yönetimler daha dikkatli toplum ise daha vicdanlı ve adaletli olmalıdır. Keşke Mübarek’in oğulları konusunda da Mürsi’nin oğulları kadar hassas olsalardı. Bu taktirde, testi kırılmadan yola devam edilebilirdi.

İslamcılara ihtiyacımız olmasa da hepimizin İslami değerlere ihtiyacımız var. Bir zamanlar Hikmetyar akıllarda kalan bir laf etmişti: “Bizim Afgan halkı olarak ek mücahide ihtiyacımız yok ama sizin cihada ihtiyacınız var.” ‘İslamcılık’ İslamcıların imtihanıdır, İslama bağlılık ise herkesin imtihanıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi