Faruk Çakır

Faruk Çakır

28 Şubat anlayışı yerin dibine batsın!

28 Şubat anlayışı yerin dibine batsın!

Kabul, ‘bedduâ etmek’ bize yakışmaz; ama 28 Şubat süreci ve sonrasında yaşanan insaf ve iz’an dışı hadiseleri duydukça “28 Şubat süreci ve anlayışı, yerin bin kat altına batsın” demek durumunda kalıyoruz.

28 Şubat 1997’de süreci başlatanlar bunun “1000 (bin) yıl” süreceğini ifade ve iddia etmişlerdi. Bir yönüyle doğru, çünkü bu süreç, etkileri azalsa da ‘kıyamete kadar’ devam edecektir. Her ne kadar kıyametin kopmasına (doğrusunu Allah bilir) 1000 (bin) yıl olduğunu—alâmetlerinden yola çıkarak—söyleyemesek de, son güne kadar bu mücadelenin devam edecek olması “bin yıl” tabirini akla yaklaştırır. Ayrıca, “iyi” ile “kötü”nün mücadelesinin dünya kurulalı beri başlayıp devam ettiği de hatırlanırsa, buradaki “bin yıl”ın çokluktan kinaye anlamında doğru olduğu da kabul edilebilir.
28 Şubat 1997’nin öncesi de var, sonrası da. O süreçte atılan bazı yanlış adımların neticesi, 10 yıl sonra ortaya çıkmış olsa da yine o süreçle irtibatlı kabul edilmelidir. Meselâ, bir memur 28 Şubat 1997’den 5 ya da 10 yıl sonra “inançları” sebebiyle işinden olmuşsa, o da 28 Şubat süreci mağdurudur, çünkü süreç bitmemiş belli ölçülerde devam ediyor.
O süreçte, “Bu kadar da olmaz” dedirten yüzlerce mağduriyet yaşandı. Bir kısmını hatırlamakta fayda var. Meselâ, 28 Şubat döneminde baskılara maruz kalıp, 2006 yılında işten atılan sivil memur Abdulkadir Bozdemir, Yeni Asya’da yayınlanan röportajında şunları söylemişti: “Bir akşam kurmay albay, tabur komutanı ve silahlı askerler evimize geldi. İtirazlarıma rağmen yatak odasına girip dolaptan eşimin elbiselerini çıkardılar. Etek boyunu mezurayla (metre) ölçtüler. Bilahare tuttukları rapora ‘Üç adet irticâî elbise bulundu’ yazmışlar. Kızımın ismi Rüveyda’nın irticaî olduğunu, fotoğraf çektirirken el bağlama şeklinin namaz pozisyonunda olduğunu belirtmişler.” (Konuşan: Hasan Hüseyin Kemal, 25 Şubat 2013)
Başörtüsü yasağı nedeniyle yüksek lisans eğitimini yarım bırakmak zorunda kalan, ardından avukat olarak hakları ihlâl edilenlerin dâvâlarına bakan Fatma Benli de dikkat çekici 28 Şubat bilgilerini paylaşmış:
“Başörtüsü yasağı nedeniyle okuldan ayrılmak zorunda kalan 10 binin üzerinde öğrenci var. Başını açmak zorunda kalanların sayılarını bilmek mümkün değil. Ayrılmak zorunda kalanlar disiplin cezası aldıkları için değil, devamsızlıktan kaldılar okulda. Sanki okula alınmamış gibi değil de, okula kendileri devam etmemişler gibi görünüyor.
“Çocuğunun mezuniyet törenine gitmek istiyor meselâ bir anne, gidemiyor. Hipodromdaki mezuniyet törenleri için bile yasak işletiliyordu. Başörtülüleri almayan özel cafelerin olduğunu iyi hatırlıyorum. Meselâ İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde bir banka memuresinin öğrenim harcı yatırmaya gelen öğrenciye ‘Başını açacaksın!’ dediğini biliyorum. Siyah başörtüsü var diye nüfus cüzdanı verilmedi insanlara. Sultanahmet Adliyesi’nde Başsavcı talimatıyla yüzü açık çarşaflılar tanık olsalar dahi içeri alınmıyorlardı. Dolayısıyla hayatının bir döneminde bir şekilde başörtüsü yasağıyla karşılaşmış insanları tespit edemezsiniz. Yasak yayıldıkça önce İstanbul, sonra Edirne ve Konya İdare Mahkemesi’nde 1000’nin üzerinde dâvâ açıldı. Bu davaların 500’e yakınını ben kaybettim. (Nasıl yani!) Şöyle: Bir avukatın bu kadar çok dâvâ açması normaldir ama bu kadar haklı olunan ve bu kadar çok çaba verilen bir dâvâda ve bu kadar uzun bir süre de—12 yıl boyunca—dâvâ kaybetmesi normal bir olay değildir. Ama bu, süreçle ilgiliydi. Yüzde yüz eminim, o dâvâları şimdi ya da 98’den önce açsaydım kazanırdım. 98’ten önce yasak uygulayan memurlara ceza veren en az 10 tane karar var elimde çünkü. 98 süreci malum, hakimler savcılar dahil herkese üst düzey askerlerce brifingler verildi ama en büyük baskı yargıçlara yapıldı. Hatta 5 hâkim hakkında eşleri başörtülü diye soruşturma açıldı! Daha da ilginç olan, içlerinden birinin kadın olmasıydı! Bunları yaşadıktan veya yaşayanları gördükten sonra başörtülü bir öğrenci lehine karar verebilmeniz ne kadar mümkün olur?” (Konuşan: Fadime Özkan, Star, 25 Şubat 2013)
Peki, 28 Şubat’ı yapılmamış mı farz edelim? Av. Benli’nin böyle bir yaklaşıma itirazı var: “Bu işi kan dâvâsına çevirmek doğru değil ama biri bir yanlış yaparsa bedelini de ödemeli. Bu neden önemli, yarın bir başkası aynı yanlışı bir daha yapmasın diye ve bu sadece başörtülü kadınlarla ilgili bir durum değil.”
Düşünün ki bu dönemde Türkiye’de “sivil iktidar”lar vardı ve “darbe” olmamıştı... Darbeden daha kötü bir süreç bu 28 Şubat, vesselâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi