Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İkinci hilafet dönemi

İkinci hilafet dönemi

Hilafetin ilgası İslam tarihinde bir ilk olmuştur. Elbette Moğol istilası ve Bağdat’ta Abbasi halifesinin çiğnenmesiyle birlikte de, İslam dünyası siyasi ve içtimai bir türbülansa ve buhrana girmiştir. Onun bir başka simetrisi 20’inci yüzyılda yaşandı ve Müslümanların siyasi sistemi çöktü ve ortak bağlacı olan hilafet lağvedildi. Bunun üzerine İslam dünyasından pek cılız tepkiler geldi. Osmanlı’nın yıkılması için canla başla çalışanlar ve onu eksik bir hilafet olarak değerlendirenler bu durum karşısında kıllarını kıpırdatmadılar. Yıkmak için çalışanlar kurmak için çalışmadı.   Reşid Rıza gibiler, sabık dönemi beğenmiyorlardı ama yenisini ikame edemediler.   Yıkmak kolay yapmak ve kurmak zordur. Hem aydınlardan hem de siyasilerden cılız tepkiler geldi. Zira Osmanlı sonrası yeni siyasi yapı genellikle İngiliz işbirlikçilerinden oluşuyordu. Dolayısıyla kuklaların kıllarını kıpırdatacak halleri yoktu. Böyle bir zamanda böyle bir emaneti sırtlanmak istemek velinimetleriyle ters düşmeyi ve karşı karşıya gelmeyi beraberinde getirirdi.  Kukla yönetimler arasında bu büyük yükü omuzlayacak kimse bulunmuyordu. Osmanlı’nın son döneminde Müslüman aydınlar ya cumhuriyet sevdasına tutulmuşlar ya da adem-i merkeziyet tutkusuna kapılmışlardı. Siyasiler ise yeni dönemden pay almak için İngilizlerle veya Fransızlarla yanaşmışlardı. Halka gelince. Halk kendisini vekilleri üzerinden ifade edebilir. Tabii vekilleri ya siyasetçiler ya aydınlar veya ulemadır. Onların hali de ortada.
¥
Bununla birlikte, Sultan Vahdettin Han vatanı terk ederken incinmiştir. Zira, Türk halkı 600 yıl boyunca kendisini yöneten Osmanlı’ya sahip çıkmamıştır. Bunu görmüştür. Kitle ve kamuoyu desteği daima kırılgandır. Vefa nadiren siyasi bir şuur haline dönüşür. O dönemde aydın yabancılaşması dediğimiz şey husule gelmiştir. Bu aydın yabancılaşması şuurları karartmıştır. Eski sikkede (yolda) yürüyenler azalmıştır. Aydın yabancılaşmasıyla birlikte akıl tutulması gelmiş ve koskoca imparatorluğa veda etmişizdir.  Elbette burada kaderin cilvesini ve payını da unutmamak gerekir.   Bununla birlikte, kamuoyu desteği daima kırılgan olagelmiştir. Said Havva kitaplarından birisinde (Hazihi Tecribeti ve Hazihi Şehadeti kitabı olsa gerek) güçlü dönemlerinde insanların kelebeğin ışığa gelmesi gibi başlarına üşüştüklerini ama mihnet ve çile dönemlerinde ise etraflarında kimseciklerin kalmadığından yakınır.  
Elimde 1955 yılında hazırlanmış Hilafet Meselesi adıyla kara bir propaganda ve karalama kitabı var. Orada gazetelerden bazı alıntılar var. Hakimiyeti Milliye gazetesinden bir başlık şöyledir: “Vahdeddin son melanetini de gösterdi. Hilafet makamından firar ile İngilizlerin kucağına atılmak ihanetini de irtikap etti…” Halife İkinci Abdulmecid Efendi’nin azledilmesini de yine aynı gazeteler şöyle duyuruyorlar: “Hilafetin ilgası, Anadolu’nun sevinci…” Bu sevinci kim görmüş kim hissetmiş? Bu sevince nasıl tanık olmuşlar ve buna nasıl tercüman olmuşlar? Bilmek mümkün değil. Lakin ahali meseleyi sukutla geçiştirdiğinden böyle algılanmış olmalıdır. Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamı esnasında olduğu gibi.
¥
Kamran Ardakoç isimli birisinin derlediği Hilafet Meselesi adlı kitapta Sultan İkinci Abdulmecid’in İsviçre’deki konuşmasından veya çağrısından tek bir satır bile yok. Elbette ki sansüre uğramış olmalı.
Hala hilafet konusunda iltibaslar var. Hilafet, yönetimde Hazreti Peygambere vekalet ve istihlaf etmektir. Bu itibarla onun bir vediasıdır. Bundan dolayı kendisinden sonra gelen ve onun siresini yani yolunu takip eden idarecilere halife ünvanı verilir.  İnsan bir cins olarak yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Hazreti Davud Aleyhisselam doğrudan Allah’ın halifesidir. Belki de Yahudiler bunun için Mesih’i onun soyundan bekler. Sünnete uyan Müslüman yöneticiler de Hazreti Peygamber adına hükmettiklerinden Hazreti Peygamberin halifesidirler.  Dolayısıyla hilafet Müslümanlara onun bir emanetidir. Hadisler iki hilafet döneminden bahsederler. Ahmed Bin Hanbel’in Müsnedi (5/341) ve Tirmizi (hadis no: 2225) kaynaklı bir hadis, İslam siyasi tarihini beş devrede değerlendirir. Hazreti peygamberin nübüvvet dönemi (23 yıl), Peygamberlik metodu üzerine hilafet dönemi (30 yıl), ümera dönemi (mülk-ü ad, melik-i adud), cebabire (decacile) dönemi ve yine peygamberlik metodu üzerine hilafet dönemi.  Abdulmecid Zindani gibi alimler Arap Baharının yeni hilafet döneminin zeminini ve alt basamağını teşkil ettiğini söylüyorlar. Medine gazetesinde Said Havva’nın tefsiri hakkında yazan bir okur (11 Şaban 1407) şöyle diyor: Seyyid Kutup’un Fizilal el Kur’an tefsiri hicri 14’üncü yüzyılın tefsiridir. Said Hava’nın el Esas fi’t Tefsir adlı kitabı ise 15’inci hicri yüzyılın tefsiridir. Çokları hilafetin bu yüzyılda yeniden ihya olacağını gözlemekte ve ummaktadır. Bu tefsir de hilafet yolundaki kolonlardan birini ve ilk harcı temsil etmektedir…. (Hazihi Tecribeti ve Hazihi Şehadeti, Said Havva, s 157: Daru Ammar, Beyrut) Okurun mektubunu kitabına alan Said Havva okuyucunun bu görüşlerini teyit etmiş oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi