İstanbul'daki Taşralı Delikanlı
Hatırlıyor musun delikanlı?...
Kaliteli bir üniversiteyi bitirmiştin ve hayata atılmak üzere İstanbul’a gideli 8 ay olmuştu...
Serin bir bahar akşamüstüydü. Türkocağı Lokali’nde çay içip sohbet etmiş ve babanla Divanyolu’nda, Bayezid Meydanı’na doğru yürüyordunuz...
Hayatla dalga geçe geçe yürüyordunuz... İnsanlarla, dükkanlarla, mağazalarla, büfelerle ilgili hikâyeler uyduruyor, onlarla ayaküstü matrak geçiyordunuz.
Bir ara baban, bir tabela ile ilgili matraklık yaparken sana döndüğünde, yanında seni görememişti. Sen karşı kaldırıma doğru; II.Mahmut Türbesi’ne doğru gidiyordun. Biraz telaşlıydın... Baban telaşının sebebini anlamaya çalışırken, senin köşedeki mermer kaldırıma yığılmış bir yaşlı adama doğru gittiğini görmüştü. Kağıt toplayan yaşlı adam, kolları arabasının kollarına asılı vaziyette, soğuk mermerlere yığılıp kalmıştı.
Kaldırımdan insanlar gelip geçiyor ama kimse o yaşlı adama bakmıyordu. Belki bazıları “İçmiş, içmiş de sızmış kalmış” diye geçiriyordu içinden; o yüzden adamla ilgilenmeden, telaşlı telaşlı yürüyüp gidiyordu. Belki bazıları turistti de ondan ilgilenmiyordu... Belki bazıları insan bile değildi...
Yaşlı adamın yanına vardın...
“Noldu amca?” diye sordun...
Yaşlı adam bir şeyler söyledi... Önce anlayamadın... Bir daha sordun... Gene anlayamadın... Israrla bir daha sordun. Yaşlı adam bir şeyler söylemeye çalışıyordu...
Sonunda anladın... Yaşlı adam astım hastası imiş.
O sırada birkaç kişi daha geldi yanınıza...Biri adama su içirdi... Sen astım hastalarının spreyini hatırladın ve hemen amcanın ceket cebinden spreyi alıp amcanın ağzına verdin.
Amca bir kaç defa içine çekti...
Rahatlamıştı...
Bir kaç nefes daha çekti...
Eliyle “Tamam” işareti yaptı...
Sen, “Su...” dedin...
Su almak üzere arkanı dönerken bir kadın, su verdi... Amcaya suyu içirdin...
Amcanın hareketleri biraz güçlendi...
“Aç mısın amca?” dedin...
Amca, gözleriyle “Evet” dedi ama ağzını açıp dişerini gösterdi.
“Dişlerin mi yok amca?... Yemek yiyemez misin?” dedin... “Çorba getireyim mi?” dedin. Amca gözleriyle “Evet” dedi...
Koştun...
O sırada etrafta birikenler dağıldı...
Sen karşıdaki otelin lokantasından çorba getirdin...
“Sıcaktır amca...” dedin...
Amca çorbadan bir kaşık aldı... Gülümseyerek yüzüne baktı...
“Ambulans çağırayım mı?” dedin... Amca, başıyla “Yok...” dedi ve bir kaşık daha çorba aldı...
Sen ve baban “Geçmiş olsun amca.” diyerek ayrıldınız.
Yürüdünüz...
Kalabalıklara karıştınız... Amcanın durumuna duyarsız kalabalıklara....
***
Dünya her şeyiyle değişse de... Yürekler mermer soğukluğuyla kaplanmış olsa da... Ve hatta bütün insanlık, insanlığını kaybetse de... Sen yüreğindeki o insanî sıcaklığı, o erdemi asla kaybetme delikanlı...
Kalabalıklar ve İstanbul seni bozmasın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.