Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Muhafazakârlıkta İsraf ve Vicdan

Muhafazakârlıkta İsraf ve Vicdan

“İsraf ve Vicdan” kavramları yan yana gelince, haliyle akla muhafazakâr kesim gelebilir. Öyle ya Müslüman insanlar; “Nehirden bile abdest alsanız suyu israf etmeyin” emrini bilirler. Dolayısıyla Müslüman kişiler israf meselesinde hassastırlar.

Eğer böyle değilse, problem benim anlayışımdadır ama bugüne kadar “vicdan ve israf” hususunda hep İslam’ın öğreti ve öğütleriyle yetiştim.
Özellikle israf konusunda, içlerini bilmem ama dışlarına bakınca Müslüman bir sıfata sahip kişilerin, çöpe yolladıklarını gördükçe feleğim şaşmıştır ve yine şaştı.

Hafta sonu şifalı sularıyla ünlü Afyon’daydım. Kaldığımız otel oldukça kalabalıktı ve müşterilerin çok büyük bölümü, görünüş itibariyle muhafazakâr kesimdendi.
Otellerin genel uygulaması olan sabah kahvaltısı ve akşam yemekleri açık büfeydi. Ülkemizin yiyecek ve içecek bakımından zenginliğini ve bereketini görmek için sergilenen manzara harikaydı.
Ben de herkes gibi bu bereket zenginliğinden istifade etmek için salona girip, uygun masa ararken, haliyle gözlerim masaların üzerinde çöpe gitmek üzere bekleyen yiyeceklere takıldı.
Manzarayı kim görse şöyle derdi; “Bu insanlar vicdanı sıfırlayıp, israfa tam gaz asılmışlar. Veya şöyle derlerdi;
-“İslam’a yeni girmiş birisi, Müslümanların nasıl israf ettiklerini görmek için bu salona girse, ‘Benim inandığım dinde böyle bir israf yok’ diye şaşırır ve bu israfı Müslümanların yapabileceğine inanmaz.”

İşin garibi, israfın büyük kısmını da maalesef ve ne yazık ki, “Cennet anaların ayakları altındadır” diye kıymetlendirilen hanımlardı.
Sanırsınız ki, bu insanlar evlerinde hiç yemiyorlar, içmiyorlar. Sanki kıtlıktan çıkmış gibiydiler. Hele çocukların sınırsız israfı, hiç insafa gelecek cinsten değildi.
Hani diyelim ki insanlar, tatil psikolojisi içerisinde böyle davranabilirler. “Nasıl olsa tatildeyiz, her zaman gelmiyoruz ya yiyelim, içelim işte” diyebilirler.
Peki ama vicdanın ve vicdana bağlı insani değerlerin tatili olur mu? Vicdan her zaman her yerde faal durumdadır ve insanın nefsine bekçilik etmek üzere vazife başındadır.

Bir insan ya da bir aile tatile niye çıkar? Mutlu olmak ve mutluluklarını artırmak için değil mi? Bu mutluluk tabloları da genelde yemekte kendisini gösterir.
Bizim geleneğimizde böyle ortamlarda; tanışma, kaynaşma ve paylaşma esastır. Sanki bir düşman cephesindeymişiz gibi kimse kimseye selam vermez, selam almaz ve hatta tebessüm bile esirgenir.
Tebessümü sadaka sayan bir dine inanmamıza rağmen, birbirimize karşı tebessüm etmeyerek, sadakanın dahi israf edildiğini gördüm.
Bu halin tek sebebi vardı.
“Şükürsüzlük ve Hamdsızlık.” “Şükrümüzün ve Hamdımızın” gırtlaktan aşağı inmediğinin göstergesiydi.
Bu söylediklerim bir şikâyet olarak değerlendirilmemeli.
Müslüman bir kimliğe sahip olarak, her alanda “vicdan ve israf” terazisini dengede tutmak mecburiyetindeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi