Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Ürdün nire?

Ürdün nire?

“Ürdün mü?...” diye sorana “Ürmedim” diye cevap verme esprisine hiç girmeyelim... Reyhanlı’daki saldırıdan sonra hiç nükte yapasım yok...

***

Üç gündür Ürdün’deyiz... Yunus Emre Enstitüsü’nün düzenlediği Türk-Arap Müşterek Değerleri Sempozyumu vesilesiyle geldik.

Cuma sabah saat 4 civarında, Ürdün’ün Akabe şehrine indik. Bir Anadolu taşra kasabası gibi bir yer Akabe. Kızıldeniz’in kuzey sahiline dil gibi uzanan kara parçasının Batı körfezinin bir yanı Ürdün’ün Akabe sahili; karşı sahil İsrail’in Eliat şehrine ait. Ürdün’ün 20 kilometrelik tek deniz kapısı, Akabe sahili.

Sabahın ilk ışıklarıyla görünen sokaklar, bizdeki taşra kasabalarını aratmaz. Belki bizim kasabalardan daha az konforlu bir sahil şehri Akabe. Tek özelliği ülkenin denize açılan kapısı olması ve Şerif Hüseyin’in Omanlı’ya karşı isyanı bu şehirde başlatması. Tarihi özelliği olmayan bir şehir. En tarihi eseri, II. Selim’in yaptırdığı cami.

Akabe’nin karşısında Filistin dağları uzanıyor. Kuzeye doğru uzaman dağlar ileride Gor çukurluğunu oluşturan bir vadi ile devam ediyor. Kilometrelerce bomboş bir coğrafyada, zaman zaman tarım yapılmakta ve tarım yapılan yerler yemyeşil.

Gor çukurunun bir yerinden ince bir dil gibi başlayan Lut gölü, bir iç deniz gibi, gittikçe genişliyor. Gölün karşı tarafı Filistin dağları...

Burada dağlar çırılçıplak... Neredeyse hiç ağaç yok. Zaten Ürdün’ün bir yanı çöl, bir yanı göl... Geri kalan kısmı ise çıplak dağ...

Ve Amman...

O kadar düzlüğün olduğu coğrafyada Amman, dağlık-tepelik bir araziye kurulmuş.  Ankara’nın Dikmen ve Ayrancı semtlerine benziyor. Ve inşa halinde bir şehir intibaı veriyor.

İnişli-yokuşlu bir şehir olmasından mıdır nedir, şehrin siluetinde minare ve cami yok. Zaten Ürdün’de, minare de olmasa, şehirlerde, köylerde cami olduğu falan anlaşılmaz. Cami olan yerlerde de uzun minareler var ama cami binaları küçücük. Şehrin siluetine cami ve minareyi nakşetmek için Türk olmak ve Mimar Sinan’ı doğuracak bir zihniyete sahip olmak gerek anladığım kadarıyla.

Amman, bizim Aksaray semtine çok benziyor. Çok rahat, kendini hiç kasmayan bir şehir. Tabii her taraf Kral Hüseyin, oğlu Kral Abdullah ve torunu Jr. Hüseyin’in fotoğraflarıyla donanmış.

“Şehir çok rahat; hiç kendini kasmıyor.” demiştim. İnsanlar o kadar rahat ki, neredeyse yerlerinden kıpırdamıyorlar. Herkes, “Bize ne yaaa!... Kral yapsın...” havasında.

Ürdün’ün şifresi, hayat felsefesini yansıtan bir ifade: Bukra inşaallah!... (Bakarız, Yarın Allah nasip ederse... Bu söz, “Olmaz, yapmam”ın kibarcası imiş.

Amman’da Arapça ile İngilizce yanyana... Tabelalarda hakimiyet İngilizce’den yana... Zaten “pis kapitalizm” buralara kadar girmiş... Amerika’da ne varsa burada da var. Sokaklarda fink atan arabaların hepsi lüks... Bizim Doğan, Şahin tipinde bir araba bile göremezsiniz. Petrolü olmayan bir ülke Ürdün. Ne petrolü var ne de tarımı... Ama arabalara ve kullandıkları cep telefonlarına bakılırsa, hepsi petrol zengini mübareklerin. Herhalde komşuda pişiyor; bunlara da düşüyor.

Nüfusu altı milyon bu ülkenin.  Bunların da bir kısmı Filistinli, bir kısmı Mısırlı... Son zamanlarda Irak ve Suriye’den de göçler almış. Gerçek Ürdünlüler (Ne demekse?!...) neredeyse azınlıkta... (Gerçek Ürdünlüler, Real Madrid’i; Filistinliler Barcelona’yı tutarlarmış. Birinin Ürdünlü mü Filistinli mi olduğu, tuttuğu takımdan anlaşılırmış.)

Yemek kültürü pek iyi değil... O bildiğimiz Arap mutfağı burada yok. Varsa yoksa humus... Yani bakla ezmesi...

Amman’da üç tane Türk lokantası var. En eskisi olan Lezzet İstanbul, 4 yıl önce açılmış. Burnumuzun dibindeki bir ülkede yokuz neredeyse.

Ürdünlüler, çayı bizim gibi içmiyor. Her yerde sallama çay var. Çay içme geleneği olmayınca, kahvehane ve çay bahçesi de yok... Eh... Alkol de olmayınca, sadece sallama çay ve nargile içilen kafevari yerler var.

Bir ülkede çay içilecek ve hele demleme çay içilecek yerler yoksa, o ülke az gelişmiştir abi!...

Burada, Türk olduğunu duyan herkes iki şey soruyor: Murad Alemdar ve Muhanned...

Bir şey anlamadınız değil mi?

Polat Alemdar... Yani Kurtlar Vadisi... Burada, Türkiye’nin adını, Başbakan’dan sonra en çok duyuran şey, Kurtlar Vadisi...

Sorulan diğer şey ise buradaki adıyla Muhannet...  Gümüş dizisindeki oğlan... (Kim ise... Vallahi ben de bilmiyorum.)

Bizi Akabe’den Amman’a götüren şoförün 70 yaşındaki annnesi bile o Muhanned’e aşıkmış... Düşünün gerisini...

Burada Türkleri çok seviyorlar. Türk olduğunuzu anladıklarında, sizi “hürmet terörü”ne maruz bırakıyorlar. “Aaahhh!... Ah!... Niye gittiniz?... Erdugan (Böyle telaffuz ediyorlar) bizi de yönetsin ama Melik Abdullah’la anlaşsın... Abdullah Gül’ü kasdederek “İki Abdullah’la da beraber çalışsın” diyorlar. (Laf aramızda, Tayyip Bey, buralardan seçime girse, siler süpürür.)

***

Dilimizde pek çok Arapça kelime var ya... Hani biz bunları Araplardan aldık ya... Hani o kelimeler “tu kaka” ya... Merak etmeyin, aldığımız o kelimelerin Arapça’da başka anlamları var. Meğer biz kelime değil, o kelimenin anlam alanlarından birini almışız.

Mesela bizde “sevk” kelimesi, “evk etmek, yönlendirmek” anlamlarında kullanılıyor ama Ürdün’de bu kelime ve türevleri “alış-veriş” anlamında kullanılıyor.

Bilmeyenleri tuzağa düşürecek kelimelerden biri de “hammam”dır. Biz bu kelimenin anlamını, “yıkanılan yer” olarak biliyoruz ama Ürdün’e geldiğinizde “Hammam nerede?” diye sorarsanız, sizi tuvalete yönlendirirler.

***

Ürdün,  müreffeh-kalkınmış bir ülke değil ama halkı rahat yaşayan bir ülke... Telaşsız, gailesiz... Doğu’nun “siesta ülkesi” yani... Fakat bu rahatlık, çoğu yerde kirlilik ve düzensizlik olarak çıkıyor karşınıza... Sokakları, caddeleri bir görseniz; sanki CHP Türkiye’deki sahil şehirlerinde belediye başkanlığını kazanmış da; bu yetmemiş taaa Akabe ve Amman’da da belediye başkanlıklarını kazanmış zannedersiniz... Anlayın gari!... Şehirlerde hizmet o kadar kötü!...

***

Uzatmayalım... Ürdün, bizim 30-40 yıl gerimizde. İnşallah Melik Abdullah ülkeyi kalkındırır da gelecek nesiller daha müreffeh bir ülkede yaşarlar.

***

Reyhanlı’da halka yapılan saldırıyı lanetliyor, ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi