Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Işık Batı’dan gelir!

Işık Batı’dan gelir!

Rahmetli Cemil Meriç’in ses getiren kitaplarından birisi ‘Işık Doğudan Gelir’ başlıklı kitabıydı. Şüphesiz tespiti coğrafya ve fizik anlamında doğrudur. İlahi mesaj anlamında da doğrudur. Elbette Allah peygamberlerini her coğrafyaya dağıtmıştır. Bununla birlikte, Hazreti İbrahim’den beri dünyayı aydınlatan peygamberlerin şark menşeli olduklarını görmekteyiz. Son sıralarda ise başta Alman Müslüman ve muhtedi Murad Hofmann olmak üzere kimi Müslümanlar ışığın garptan, batıdan doğmakta olduğunu ifade ediyorlar. Bunu konuşmalarında söylüyor hatta kitaplarına da yansıtıyorlar.

Abdulmecid Şerifi ile ortak yazdıkları bir kitap bu fikri analiz ediyor: Batı ile Doğu Arasında İslam’ın Geleceği (‘Mustaqbal al-Islam fi al-Gharb wa-al-Sharq/The Future of Islam in the West and the East) Murad Hofmann, ‘rubbe darrin nafia’ veya ‘hayır bazen şer üzerinden tecelli eder’ sırrıyla 11 Eylül krizinin bir şekilde İslam lehine geliştiğini ve dikkatleri İslam üzerine yoğunlaştırdığını hatırlatıyor. Bu doğrultuda, kendisinin revize ettiği ve gözden geçirdiği Almanca bir mealin yılda 40 binden fazla sattığını ve bunun da kendi çapında bir rekor olduğuna parmak basmaktadır.

Lakin günümüzde Müslümanların garipler tayfası olduğunu ve her yerde horlandıklarını ve dışlandıklarını ve tehlikeli insan muamelesi gördüklerini ifade ediyor. İnsanlar arasında damgalı bir surette gezdiklerini hatırlatmaktadır. Batı’daki İslami davet ve tebliğ konusunda eşsiz deneyimlere sahip olan Murad Hofmann bu konuda bazı tavsiyelerde bulunmaktadır.
*
Batı’daki davet ve tebliğ faaliyetlerinin sağlıklı bir yöntem üzerinden gelişmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bu yöntem ‘içten ve içeriden konuşmak’ olarak da özetlenebilir. Sıcak bir dil ve içten bir yöntemle yabancılığı kırmayı ve muhatap kitleye ulaşmayı amaçlamalı. Bu anlamda tebliğ ve davette yerel dillerin bilinmesi gerekir. Yetmiyor. Murad Hofmann’a göre, Batı’da İslam’ı başarılı bir sunumla anlatabilmek için Batı kültürünü vakıf olmak gerektiği gibi, dayandığı Hıristiyanlığı da az çok bilmek gerekiyor.

Yoksa denildiği gibi ‘haklı bir davanın başarısız bir avukatı’ olmak işten bile değildir. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un ifade ettiği gibi o da lisanı halle ‘asrın idrakine söyletmeli İslam’ı’ demektedir. İslam’ın evrensel diliyle yerel merhametini mezcetmeli halka bu şekilde ulaşmalı. Hofmann Pakistan ve Hindistan’dan İngilizce olarak gelen kitapların hem dil açısından hem de idrak hem de estetik olarak yetersiz olduğunu ifade etmektedir. Yanlış imla, kötü baskı ve kötü kağıt kaliteyi düşürdüğü oranda; davetin sağlıklı bir şekilde ulaşmasını da sekteye uğratıyor.

kilde İslam sıcak bir ortamda anlatılmış ve aradaki yabancılık buzları kırılmış olur. Batılılar kadar Müslümanların da İslam’ı öğrenmeye ve sahip çıkmaya muhtaç olduklarına değinmektedir. Burada Goethe’den bir alıntı yapıyor. Meşhur Alman filozof şunu söylüyor: Mirasçı olman yetmez, mirasına sahip çıkmayı da bilmelisin! Müslüman içinde bulunduğu nimetin ve kültürel mirasın zenginliğinin farkında bile değil. Bunu çarçur ediyor. Mirasa sahip çıkmayan ve onu hovardaca harcayan mirasçı değil, ancak mirasyedi olur. Bugün Müslümanların ekserisi ellerindeki bu manevi mirasın kıymetini bilmemekte ve sahip çıkma yerine heder etmektedir. Nimet, kaybedilince farkına varılıyor. Keşke böyle olmasa. Gerçek Müslüman olmak için mirasın hakkını vermek gerekiyor.
*
Murad Hofmann Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların ya da Batılı Müslümanların İslam’ın değerleriyle modern değerleri mezcetme imkanına sahip olmaları nedeniyle İslam düşüncesinin temsili anlamında yenileyiciler olmaya namzet olduklarını ifade etmektedir. Batı Müslümanlarının doğu medeniyetinin yenilenmesinde önder ve öncü hale geleceklerini ifade etmektedir.

Cemil Meriç’in ifadesiyle veya yeni bir uyarlamasıyla ‘ışık Batı’dan gelir’ diyor. Şarktaki istibdat ve diktatörlüğün her türlü fikri ve medeni gelişmeyi sekteye uğrattığını hatırlatıyor. Yeis her türlü manii kemaldir. Yeisin en önemli sebeplerinden birisi de şarka çöreklenmiş olan istibdat ve diktatörlüktür. Bu, fikri gelişmeyi sağlamak yerine gütmeyi ve müsadere etmeyi getiriyor. Avrupa ile Amerikan Müslümanları arasında da bir ayrım yapan Murad Hofmann, Amerikan Müslümanlarının daha şanslı olduğunu ifade etmektedir. ABD daha dindar bir atmosfer barındırdığı gibi aynı zamanda oradaki Müslümanlar da talebe kökenli olduklarından daha varlıklı ve daha eğitimli durumdadırlar.

Dolayısıyla değerlerini daha iyi temsil düzeyine haiz olduklarını ifade etmektedir. Avrupa Müslümanları ise genellikle işçi kökenli olduklarından temsil seviyeleri ABD’dekine nazaran daha düşük bir profil arz etmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi