Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Türkiye’nin elini kim büktü?

Türkiye’nin elini kim büktü?

AKP vekillerinden Volkan Bozkır’ın Bağdat ziyareti ani ve beklenmedik oldu. Çok hızlı bir şekilde gelişti ve sonuç verdi; Türkiye ile Irak arasında durağan suları hareketlendirdi. İki ülke arasında veya bölgede ne değişti de taraflar yeniden birbirlerine açılma ihtiyacı hissettiler? Volkan Bozkır’ın ziyareti karşılıksız kalmadı, hemen semeresini verdi. Hoşyar Zebari Türkiye’ye damladı. İlişkilerde baş döndürücü bir trafik yaşandı. Maliki naza çekse de Başbakan Erdoğan’ın davetine dünden razı! Kemal Kılıçdaroğlu da olmasa bölgede Maliki’nin telefonuna çıkan olmayacak! Bu yönde belki Celal Talabani ve Mesut Barzani bile Maliki’den şanslı sayılabilir. Türkiye’ye gelmeyecekse buyursun Şam’a gitsin. Elbette haydut rejim olduğunu bile bile Şam rejimine arka çıkıyor. Bununla birlikte, yine de Esat’ın ayağına giderek kariyerini riske atmak istemez. Aslında, Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Erdoğan’a içinde olmasını teklif ettiği kamp olsa olsa ‘haydutlar ligi’ olabilir ki, Nuri Maliki bile resmiyette bu ligin içinde görünmek istemez. Kılıçdaroğlu Bağdat’a kadar uzandı da acaba Şam’a kadar niye gitmez! Astlarını göndermekle iktifa eder? Gerçekten de ne oldu da Türkiye ve Irak ilk kareye dönüyor? Maliki ile Başbakan Erdoğan’ın ilişkilerini geren birkaç husus vardı. Bunlar dağılıyor mu yoksa konjunktürel bir ihtiyaç mı doğdu? Pürüzlerden birisi Maliki’ye karşı Başbakan Erdoğan’ın Maliki’nin girdiği ikinci seçimlerde Şii-Sünni dengesini daha iyi gözeten İyad Allavi’nin kazanmasına daha sıcak bakmasıydı. Lakin Allavi, İran-ABD ortaklığıyla elenmiştir. Şimdi Maliki anayasayı değiştirerek üçüncü kez başbakan olmak istiyor. Geniş bir mutabakata ihtiyacı var. İlk iki devrede arkasında olan ABD üçüncü devrede de arkasında duruyor. Türkiye’nin yeni yaklaşımını belirleyen hususlardan birisinin bu olduğu sanılıyor.

*
 2014 yılı Irak’ta seçim yılı. Nuri Maliki dışladığı Sünnilerin desteğine ulaşmak istiyor. Bunun yollarından birisi Türkiye ile iyi geçinmek. Kürtlerle birlikte Sünni Arapları da yedekleyerek Şii rakiplerinin karşısına çıkma niyetinde. Maliki keskin kişiliği ve siyasi anlayışıyla kabinesindeki Sünni bakanların tepkisini çekmiş ve bu yüzden de Maliye Bakanı Rafi el Issavi istifa etmişti. Bu istifalar Tarık Haşimi olayı ile birlikte Sünni liderliği tasfiye hareketi olarak algılanmıştır ve Sünni vilayetlerde büyük çalkantılara ve dalgalanmalara neden olmuştur. Maliki ise Nuceyfi gibilerle anlaşmaya ve ortaklığa giderek bu meseleyi yatıştırmak istemiştir. Suriye meselesinin uzaması nedeniyle de Sünni kesim protestolarını daha ileriye götürememiştir. Maliki bu momentumu değerlendirmek istiyor. Maliki Türkiye’yi içişlerine karışmakla suçlarken Türkiye’de onu diktatör eğilimler gütmek ve bütün yetkileri elinde toplamak ve Sünni kesimi dışlamakla suçlamıştır. Türkiye bu suçlamalarında haklıdır ve Mesut Barzani de Nuri Maliki’yi diktatörlükle suçlamıştır. Maliki’nin ben merkezli ve diktatör eğilimli ve mezhepçi politikaları Celal Talabani ile tartışmasına beraberinde getirmiş ve Talabani’nin bitkisel hayata girmesine neden olmuştur. Türkiye ile sürtüşme nedenlerinden birisi de Tarık Haşimi meselesi ve onu terörizmle suçlaması üzerinden Saddam’ın akıbetine uğratma çabasıdır. Türkiye’nin zor zamanında Tarık Haşimi’ye sahip çıkması ise sinirlerini yıpratmıştır. Elbette Tarık Haşimi dostluğu için Türkiye Maliki’den icazet alacak değildir. Kılıçdaroğlu ile sırdaş olmak için Erdoğan’dan izin alınması gerekmediği gibi.

*
Türkiye’yi Irak’ın içişlerine karışmakla suçlamakta Kemal Kılıçdaroğlu ile hemfikirdir. Lakin Mukteda Sadr iki kafadarı da tekzip etmekte ve İran’ın Irak’ın içişlerine karıştığını doğrulamakla birlikte Türkiye’nin özenle bundan kaçındığını söylemektedir (http://www.aawsat.com/details.asp? section=11&issueno=12740&article=746642#.Um2XSKs5nDc ). Dolayısıyla iki kafadarın suçlaması tamamen indi, siyasidir ve asılsızdır. Tarık Haşimi ile ilgili suçlamaların da siyasi olması gibi.

Sahi gerçekten ne oldu da liderler yeniden ilk kareye dönme kararı alıyorlar? 2014 yılında Irak’ta seçimler var ve bu seçimlerde Nuri Maliki iki döneminin hilafına belki de uslanarak belki de hırsını tatmin için herkesin desteğini almaya çalışıyor. Bunun için de Türkiye’ye ihtiyacı var. Uygun bir vasat kollayan Maliki bunu bulduğunu düşünüyor ve bunu pekiştirmek niyetinde. Türkiye ile gelişen ilişkiler Irak’ın iç istikrarına hizmet eder. Artısı da var. Körfez’le güvene dayalı ilişki kurmasının da yardımcı olur. Türkiye ile güvene dayalı bir ilişki diğer Sünni ülkeler için de köprü vazifesi görecektir.
Kimileri bu dönüşümü Türkiye’nin bir zaafı gibi okuyor. Gerçekten de Mısır’da darbe ve sonrasında Suriye’deki iç çekişmenin uzaması sonucu Türkiye’nin elinde tek Irak sahası kalmıştır. Irak’la ticari ilişkilerin gelişmesi de bir biçimde siyasi ilişkilerin geleceğine bağlıdır. Dolayısıyla bu unsurlar Türkiye’nin Irak politikasını gözden geçirmeye itmiştir. Gayyas el Katip adlı Iraklı yorumcu da karşı kampın Türkiye’nin elini büktüğünü iddia etmiştir. Bu yazara göre Rusya, İran, Irak ve Suriye kampı ağır basmış ve Türkiye bunun sonucunda Irak politikasını tadil etmek zorunda kalmıştır. Bağdat Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden Hamdi Fadıl da ilişkilerdeki bu ani değişikliği iki unsura bağlamaktadır. ABD-İran arasındaki yumuşama veya detante politikası ve Suriye konusunda Cenevre 2 atmosferi bu neticeyi temin etmiştir. Maliki’nin Suriye politikası aynen devam etmektedir. Ve İran-ABD yumuşamasının da doğrudan bu gelişmeyle alakası olduğunu sanmıyorum. Gayyas el Katib’in yorumunu doğru farz edersek; şöyle dememiz gerekecek: Kazanan İran ise bunu düşmanlarına borçlu. Kaybeden Türkiye ise bunu dostlarına borçlu! Lakin İran düşmanlarının üzerinden ve taktik olarak düşmanca politikalarla kazanıyorsa o halde ne diye sermayesini heder ediyor? Bunun cevabı da şu mudur: Öbür yarıyı da bu politika ile kazanmak istiyor! Netice: Hem dostluk hem de düşmanlık kazandırıyor! İran ‘ın devrim sloganı şuydu: Ne doğu ne batı (La şarkiyye la garbiyye)! Şimdi yeni şartlarda bu slogan şöyle okunuyor: Hem şarkiyye hem garbiyye! Devrim hem batıya hem doğuya gider! Zıt istikameti yoktur. Ne diyelim. Uğurlar olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi