Serdar Arseven

Serdar Arseven

Sayın Gül, Sayın Erdoğan ve Sayın Arınç

Sayın Gül, Sayın Erdoğan ve Sayın Arınç

Güzel…
Sayın Arınç, tam da iki yazı üst üste işaret ettiğimiz doğrultuda tavırlar sergiledi.
“Fitne” tezgahını boşa çıkarttı.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dost sohbetinde “Başbakanımızla teferruatta farklılıklarımız olabilir ama aynı davaya gönül vermiş insanlar olarak temel noktalarda bir farklılığımız olamaz.” diyor.
“Bizim aramızda Allah’ın izniyle kopmaz, kopartılamaz kardeşlik bağı var. Dışarıdan bakanlar bu bağın gücünü idrakte güçlük çekebilirler.”


Sayın Arınç olan bitenin elbette farkında.
Düne kadar kendisine ağız dolusu hakaret eden, en acılı günlerinde bile saldırılarına ara vermeyen derin sol takımının ve dünyaya derin sol gözlüğü ile bakanların tezgahına düşecek değil.


Sayın Arınç; ismini öne sürerek ya da üzerinde psikolojik baskı oluşturarak, bir “çatlama” meydana getirmek isteyenlerin avuçlarını yalayacaklarını yakın dostlarına söylerken gülümsüyor.
Ardın da…
Bazı muhalefet partilerinin böylesine ucuz numaralardan medet umar halde bulunmalarından demokrasimiz adına üzüntü duyduğunu belirtiyor.


Bilhassa Sayın Başbakan; “Biz dostlarımızla meselelerimizi medya önünde tartışmayız. Bazı konularda farklı düşünebiliriz ama biz meselelerimizi kendi içimizde hallederiz!” tavrı beklentileri boşa çıkarttı ama bu kirli faaliyetlerin devam edeceği de ortada.
Bugüne kadar yapılanlar, bundan sonra yapılacakları göstermesi bakımından çok önemli.
Soros zihniyetinin güdümündeki derin sol, kabaca “hassasiyet sahibi” olarak nitelendirebileceğimiz kesimlerdeki “saldırılardan ve baskıdan çabuk etkilenme” zaafını görüyor.
AK Parti’de ilk olarak Abdüllatif Şener üzerinde çalıştıklarını hatırlarsınız…
Ondaki bazı sıkıntıların farkına varan derin sol, önceleri “light röportaj” muhabbetine soktu Abdüllatif Şener’i.
Sayın Şener, gençliğinde solcu olduğunu söylerken karşı taraftan gelen “Ooovvvv, vaaavvvvvv, yaaaa!” nidalarına o ünlü bıyık altı gülüşüyle karşılık veriyordu.
“Ben bu şarabın tadından başka herbişeyini bilirim.” derken de o taraftan övgü bekliyordu.
Bir ara baktım, etrafında “Siz olmazsanız bu parti ne ki!” yollu kabartma operasyonları gerçekleşti.
Hatta, benim yanımda bir eski tüfek politikacı kendisine dedi ki;
“Siz bunların ülkeye verdikleri zararları önlemekle mükellefsiniz. Allah size bu kabiliyetleri vermiş. Siz ‘Lâtif Bey’, bu ülkeye lütufsunuz!..”
Sayın Şener o an bana döndü ve “Bak Serdar Bey” dedi;
“Benim hakkımda senin gibi düşünmeyenler de var!..”


“Sayın Şener” dedik;
“Bilirsiniz sizi severim. Harcanmanızı da asla istemem. Bunlar adamı yükseltir yükseltir yükseltirler ki bıraktıkları zaman iyi kırılsın, paramparça olsun. Dolmuşla seyahat edip vatandaşla iç içe olan siyasileri takdir ederim ama her dolmuşa binmek de doğru değildir!..


Sonuçta ne oldu; Sayın Şener’i ayrılmaya teşvik ve tahrik ettiler, adını Cumhurbaşkanlığı için bile geçirir oldular; Deniz Baykal’dan, Önder Sav’dan filan övgüler geldi…
Sayın Şener yükseltildi yükseltildi ve belli bir dönem istifade edildikten, daha fazla da istifade edilemeyeceği anlaşıldıktan sonra terk edildi.


Eski dostları şimdi yok, “yeni”lerden de dost olmuyor!..


Derin sol, Şener’e kurduğu tezgahın benzerini Sayın Abdullah Gül üzerinde de denedi.
Bazı heyecanlı AK Partililere mikrofon uzatarak, “Başbakanımız Cumhurbaşkanlığı için aday olmak isterse, Sayın Cumhurbaşkanımız aday olmaz.” dedirtti.
Yakınındakilerden birileri Sayın Gül’ü sürekli olarak tahrik edince, o bir zamanlar gündem oluşturan “dolaylı röportaj” geldi!..
Sayın Gül, medya üzerinden “Bu tür söylemlerden rahatsızlık duyduğunu” ifade etti.
Gezi olaylarının meydana geldiği ilk günden itibaren de Sayın Gül ile Sayın Erdoğan’ın arasını bozmak için ne tür tezgahlara tevessül ettiklerini gördük.
Bir ara başarmak üzere olduklarını da düşündüler ama Sayın Gül, Beyaz TV’deki Usta’nın Hikayesi adlı programda, Sayın Erdoğan ile arasındaki sarsılmaz Kardeşlik Bağına ısrarla vurgu yapınca, bu tezgahın da tutmadığı anlaşıldı.


Görünen o ki, Meclis içindeki kısır muhalefet partileri ümitlerini derin çatlaklara bağlamış durumda.


Tezgah böylesine aşikâr…
Düşmek, en azından acemilik olur!..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi