Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Batı, Şii kampında!

Batı, Şii kampında!

Arap Baharından beridir Türkiye’ye şöyle bir formül dayatılıyor: Herkes dinci olabilir ama Türkiye laik kalmalı! Bölgede laikliğin tek bekçisi Türkiye kalacak. Böylece, Türkiye’nin potansiyelini heder etmek ve yalnızlaştırmak mümkün olacaktır. Nasıl mı? Bernard Henry Levi’nin ifadesiyle Batılılar Bosna-Hersek’i dini nedenlerden dolayı cezalandırdılar. Türkiye’yi de Hıristiyan değerleri ya da kültürel değerleri nedeniyle içlerine almakta zorlanıyorlar. AB’ye almakta ağırdan aldılar ve tereddüt ettiler. İsrail, içindeki Filistinlilerle birlikte İsrail adı yetmiyormuş gibi devletin kimliğini Yahudi devleti haline getirmek istiyor. Herkesten bunu onaylamasını istiyorlar. Batılılar buna ses çıkartmıyor. İran 1979 mezhep devriminden beri, yaşadığımız dönemde ilk kez bölgede anayasasına mezhebini yazacak kadar (ona göre mezhep dinden geri değildir) ileri gitmesine ve Amerikan işgalleri üzerinden Ortadoğu’yu mezhebi anlayışa göre şekillendirmeye çalışmasına rağmen nedense Batılılar bunları görmüyor. Nedense mezhepçilik denilince akıllarına Türkiye geliyor? Bu itham psikolojik olarak terbiye etme aracıdır. İçlerinde gizledikleri hastalıktan dolayı İran’ı değil, Türkiye’yi terbiye etmek istiyorlar. Kendileri bize karşı hala dinci, İsrail ultra dinci, İran ultra mezhepçi ama Türkiye’nin karşısında hiçbirinin esamesi okunmuyor! Morton Abramowitz Türkiye’nin bölgede mezhepçi siyaset izlediğini ileri sürüyor. Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda aynen Amerikalılar gibi Mısır’da darbeye darbe demekte zorlanırken Türkiye’nin demokrasi maskelerini düşürmesinden dolayı da oldukça öfkeli görünüyor. Bakın adam HaberTürk’ten Kübra Par’a kinayeli olarak ne diyor: “Türkiye’nin politikalarını anlayabilmiş değiliz. Türkiye’nin Sünni bloğun lideri olmasından memnuniyet duyarız ama Sünni cihatçılar konusunda daha dikkatli olmalı. Özellikle de Suriye’de…”
¥
Esat Irak’ta Kaide’yi kullandı ve Suriye’de de meşruiyet için kullanıyor. Lakin taşlar Türkiye’ye geliyor. Swoboda Türkiye’nin ‘Sünni cihatçılara’ destek vermediğini ama özensiz davrandığını ileri sürüyor. Burada şunu söyleyebiliriz: Swoboda tabanından almış olduğu güçle fütursuzca konuşuyor. Terörist ağzıyla ve Salih Müslim ağzıyla konuşuyor. Terör üzerinden Türkiye’yi terbiye etmeye kalkışıyor. Böylece laik ve Marksist teröristlerin cephesinde yer almış ve onların sözcülüğünü yapmış olur. Batı Sünniliğe karşı Şiilerin kampında yer alırken İslamcılara karşı da laik ve Marksist teröristlerin cephesini destekliyor. PYD’yi Esat ve Batı kampından başka kim destekliyor? Türkiye’yi adeta teröre göz yumuyor diye suçlarken bakın İran’ı nasıl aklıyor paklıyor?: “İran aslında hiçbir zaman saldırgan bir ülke olmadı. Şimdiye kadar İran’ın saldırdığı tek bir ülke gösterebilir misiniz? Saldıran taraf Saddam Hüseyin’di ama İran yalnızlaştırıldı…” Bu laf çok su kaldırır. Saddam Hüseyin savaşın ilk yıllarında işgal ettiği İran topraklarından tek yanlı olarak çekildi ve savaşı durdurmak istedi. Humeyni ise Saddam’ın kellesini istedi ve devrilmesini şart koştu. Oradan da Kudüs’e ulaşacaktı! Neyse Saddam hedeflerini daha sonra ABD işgaliyle birlikte gerçekleştirdiler! İran’ın saldırgan olmadığı ise bir İran palavrasıdır ve herhalde Avrupa Acem yalanlarının baş müşterisi olmuş vaziyettedir. Hayrını görsünler. İranlılar da 200 yıldır kimseye saldırmadıklarını söylüyorlar. Swoboda onlardan kopya çekmiş. Oysa 35 yıldır bölgeyi kasıp kavuruyorlar ve mezhepçilik adına içimizdeki Alevileri de ayartmaya çalışıyorlar!
¥
Swoboda’nın ifadesini, Ali Şeriati de Ali Şiası Safavi Şiası kitabında tasdik etmekte ve İran’ın Safevi tarihi boyunca hep İslam ümmetini arkadan vurduğunu ifade etmektedir. Bu yönüyle Swoboda haklıdır ve İran’a düzdüğü övgüler gerçektir. Batı’ya saldırmadığı sadece İslam ümmet içinde zıtlık ürettiğini söyleyebiliriz. İran tarihte de bugün de Batı’nın ve bölge dışı işgalcilerin maşasıdır. İran adına Husiler Yemen’i bloke etmiş vaziyetteler. Hizbullah İran adına hem Lübnan hem de Suriye’yi bloke etmiş bulunuyor. Lakin bunlar stratejik açıdan Swoboda’nın kulağına hoş geliyor. Yeter ki Sünnilik olmasın! Çoğunluk oldukları için Sünnilerin mezhepçilik yapmalarına gerek yok. Sadece organize olsalar yeter!
Haçlı tortusuyla Safavi tortusunun bölgenin yeni dizaynı konusunda yeniden buluştuklarını görüyoruz. Swoboda’nın Suud-İran denklemine bakışı da şöyle: “Belki de ABD, tek müttefikinin Suudi Arabistan olmaması gerektiğini fark etti. Dürüst olmak gerekirse, Suudilerin desteklediği Sünni cihatçılar, Şii cihatçılardan daha çok insan öldürdü(çetelesini mi tutmuş?)! ABD bölgedeki ilişkileri yeni bir dengeye oturtmak istiyor. İşin bir de Suriye tarafı var. Suriye ve Lübnan krizinin İran olmadan çözülemeyeceği anlaşıldı. Irak’ta huzurun sağlanması için İran’la işbirliği yapmak gerekir…” Tabii ki Slobodan Miloseviç’in gırtlağı gibi konuşan Swoboda’nın her sözü yoruma muhtaç. Irak’ta istikrar dışlanan Sünnilerin gerçek anlamda siyasi sürece katılmalarıyla mı sağlanır yoksa İran ve ortaklarının Sünnileri bastırmasıyla mı? Suriye’de İran, muhaliflerin iddia ettiği gibi sorunun mu yoksa çözümün mü parçası? Hannes Swoboda’nın niye böyle konuştuğu şu hüküm cümlesinde saklı: “Arap Baharı ülkelerinde İslamcılığa karşı olan grupları desteklememeliyiz…” İşte Batı’nın İran’la ortaklığı burada düğümleniyor. İran Şiilik yaparak bölgedeki İslami havayı kırıyor, gölgeliyor ve istibdattan kurtulma sürecini iş kargaşaya dönüştürüyor. Batılılar Irak’ta İran’ın önünü açtılar Suriye’de de bunu deniyorlar. Şii-Hıristiyan işbirliği böylece tarihi aşarak coğrafyamızda yeniden yeşeriyor, güncelleniyor ve siyaseten şekillendirmeye çalışıyor. Türkiye’nin Batı kampından uzaklaşmamasını öğütlüyor yoksa başına felaketlerin geleceğini söylüyor. Ama yine de bu politikalarla(İslamcı-mezhepçi) NATO içindeki sağlam yerini kaybedeceğini öngörüyor. Sahi bizim için NATO’nun veya AB’nin bir önemi kaldı mı? Bağımlılık yapmaktan başka…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi