Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İnkârdan inkâra!

İnkârdan inkâra!

Prof. Yasin Aktay Türklerle ilgili bir tanım yaptı ve bu tanım üzerine yer gök inledi. Hâlâ tartışmalar dinmedi ve dalgalanarak devam ediyor. Peki! Olaya nasıl bakmalı? Türklük konusuna çoktan beridir eğilmek istiyordum. Bu tartışma vesile oldu. Meseleyi neresinden tutmalı veya yumurtayı neresinden kırmalı? İfrat ve tefrite düşmeden nasıl bir orta yol bulmalı? Önce tartışmanın mahiyetine kısaca bir bakalım. Prof. Dr. Yasin Aktay aktarıldığına göre Bayburt Üniversitesi’nde düzenlenen bir panelde, “Türk dediğin bir sentezdir. Türk diye bir ırk yoktur” şeklinde konuşmuş. Kimilerine göre bu bir sürc-i lisan kimilerine göre de yeni bir inkâr politikası. Bu tanımın tümü ve bütünü doğru değil ama doğru tarafları var. Dolayısıyla hakikat parçalanmış olarak aktarılmış ve anlatılmış. Elbette ki Türklüğün birçok boyutu var. Bunları tek boyut halinde anlatırsanız meselenin hakkını vermemiş olursunuz. İndirgersiniz ve tepkilere muhatap olursunuz. Elbette Türklük bir sentezdir. İmparatorluk bakiyesi bir millet olarak çeşitli milletlere karışmış, kaynaşmış, üst kimlik ve sentez haline gelmiştir. Daha doğrusu, Türklüğün boyutlarından birisi, imparatorluk varisleri olarak diğer milletlerle geliştirdikleri müsaharet ve kültür ilişkisidir. Bu bağlar ve ilişkiler Türklük tanımı içine de girmiştir. Evliliklerle kan bağlarında karışma ve katışma olmuştur. Türklük, bir üst kimliktir, tanım olarak sentezdir ve daha geniş zaviyeden kültürel bağları da ifade eder. Bunun üzerinden bir de kan bağı ve ilişkisi üzerinden ırki ve çekirdek bir Türklük olduğunu inkar etmek de mümkün değildir. Türklük kültürel zemin üzerinde daha geniş, ırki bağ üzerinden ise daha dar bir anlamı ve alanı kapsar. Zaten ırkın kan üzerinden mi yoksa dil yani kültür üzerinden mi geçtiği tartışılır. Dil ve kültür üzerinden Türklük bir sentez ise Araplık haydi haydi bir sentezdir. Bugün ABD bir sentez ülke değil midir? Irkını nasıl tanımlayacağız? Güney Afrikalı beyazlar da öyledir.

¥
İran için de aynısı söylenebilir. Bugün Mısır da dahil olmak üzere Kuzey Afrika ülkelerinin tamamı kültürel ve dil anlamında Arap’tır. Mısır Müslümanları pek azı istisna bu haldedir. Kıpti asıllı Arap Müslümanlardır. Sudan tamamen karma ve sentezdir. Irk olarak Afrika’ya ait olsa da kültürel havza olarak Araplığa geçmiştir. Derisiyle Afrikalı, diliyle Arap’tır. Bugün Yahudilik toplama bir millettir. 19’uncu yüzyılda uluslaşma ve yeni Babilleşme sürecinde toplanmış ve yeniden bir araya getirilmiş, montaj bir millettir. Montaj bir araç gibidir. Kan olarak Yahudiliğe aidiyetinden çok Arthur Koestler gibilerin ifadesiyle Türk ağırlıklı Hazarların soyundan gelmektedir. İlginçtir, İshak ve İbrahim Aleyhisselam üzerinden Araplarla Yahudiler amca çocuklarıdır. Öbür taraftan tarihçiler arasında Filistinlilerin soyunu Girit’e ve Anadolu’ya bağlayanlar vardır. Demek ki başka bir koldan da Yahudilerle Filistinlilerin üst ataları Türklerle buluşuyor. En azından Filistinliler Anadolu ve Yahudiler de Hazarlarla buluşuyor. Hatta Ceziretü’l Arap’ta Hazreti Peygamberle savaşan Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kureyza kabilelerinin Yahudileşmiş Arap mı yoksa Araplaşmış Yahudi mi oldukları tarihçiler nezdinde tartışmalı bir husustur. Yani Musevi mi yoksa Yahudi mi oldukları tartışmalıdır. Bugün kan bağı üzerinden soy sopu bilmek mümkün değildir. Bunu araştırmak ve üzerinde hassasiyet göstermek ise hastalıklı bir eğilimdir. Kafatasçılıktır. Uluslaşma sari hastalığı ile birlikte ulusların devletleşme süreci başlamış ve bu hastalık yeni milletlerin türemesine veya eski adı sanı kaybolmuş milletlerin yeniden montaj suretle toplanmasına neden olmuştur. Unutulmuş ve kökleri kaybolmuş milletler uluslaşma dalgasıyla birlikte yeniden ete kemiğe büründü ve küllerinden doğdu. Yunanlılar böyledir. Makedonlar, Bulgarlar böyledir. Yine de kültür üzerinden kan bağını inkar veya ret adilane değildir. Bu anlamda elbette katıksız Türkler vardır. Bu açıdan tersinden ırkçılıların düştüğü vartaya ve bataklığa düşmemek gerekir. Ötekini kabul noktasında rahat olmalıyız. Din milletleri birleştirmiş, ırkçılık ise ayırmıştır.

Cumhuriyet Türkiye’sinde yeni dönemin bir göstergesi ve karakteri olarak öteki ırklar ya inkâr edilmiş ya da görmezlikten gelinmiştir. Doğru ya da yanlış, bunun dönemle ilgili siyasi nedenleri ve dayanakları vardır.

¥
Dünyada esen Babilleşme salgını Türkiye’yi de vurmuş ve etkisi altına almıştır. Bu süreçte ötekileri inkar esas olmuştur. El Haküm et Tekasür Suresinin işaret ettiği, gibi kemiyetleşme ve ırkı anlamda tenasül ve tekasür çağın kutsalları arasına girmiştir. Hâlâ bunun tortularını ve esintilerini üzerimizde taşıyoruz. Bu açıdan Türk’ü sadece senteze indirgemek tersinden inkâra sapmak olur. Lakin Türk’ü dar anlama indirgemek de yanlış olur. O zaman, Mısır veya Kuzey Afrika ülkelerinin Araplığını da reddetmemiz gerekir. Veya bugün İsrail’i Yahudi saymamamız gerekir. Evet! Zımni böyle bir gerçek de var ama bunu mutlaklaştırmak doğru değildir. 19’uncu yüzyıldan itibaren ulus devleti furyasıyla birlikte ırka ve ırkçılığa aşırı bir yüklenme yapılmıştır. Bu zıtlaşmaya ve imparatorlukların aşınmasına ve yıkılmasına neden olmuştur. 1917 yılında üç imparatorluğun birden yıkılması ırkçılık baskısının veya Modern Babilleşmenin bir sonucudur. Bediüzzaman’ın ifadesiyle haramda olduğu gibi ırkçılıkta da menhus bir lezzet vardır. Asabiyet lezzeti bazen gerçeklerin inkarına yol açabilmektedir. Yandaş tadatı veya asabiyet üzerine kurulu bu anlayış Kur’an’da Elhakümüt Tekasür suresiyle anlatılır.
 
Kafatasçılık hastalıktır. Türklük ise bir haslet ve onun ötesinde bir meziyettir. Kültürel manada Türklüğün hakkını verenlerin ırk olarak da Türklükle iftihar haklarıdır. Kahraman ırkıma bir gül! derken Mehmet Akif Ersoy ve benzerleri bunu yapmıştır. Türklerin kahramanlığı tarih önünde müsecceldir. Bunu inkâr eden hem ırkçı hem de inkârcıdır. Bu misyonu devam ettirebilenler için Türk ve Türklük bir iftihar vesilesidir. Türkleri yüceltelim derken ırk olarak inkâr yoluna saparak; yok etmeyelim. Türklüğü ispat edelim derken de başkalarını inkâr tuzağına düşmeyelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi