Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Kanatların merkezle buluşması

Kanatların merkezle buluşması

31 Ocak 2014 günü akşamı Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü ile Türk - Arap İlişkileri Merkezinin Marmara Üniversitesi Rektörlüğünde ortaklaşa düzenlemiş oldukları Maldivler Çalıştayına katıldık. Burada, Cezayir’den Malezya’ya kadar geniş coğrafyanın katılımcıları vardı. Beni sevince gark eden husus, bu İslam ülkelerindeki katılımcıların ortak kanaatinin Türkiye’nin merkeziyetini keşfetmiş olmalarıydı. Ve katılımcılar nezdinde, Türkiye’nin merkezi etrafında kanatlar olarak, halkalanma ve çevrelenme bilincinin billurlaşmış ve kökleşmiş olmasıydı. Telkinle veya dayatma olarak değil, gönüllü olarak ağızlardan ‘el ah el ekber Türkiye/ağabey Türkiye’ ifadeleri dökülüyordu. Geceye katılan konuklardan Abdulgani Temimi gibi Filistinli hocalar Allah’ın Müslümanlara öncülük ve rehberlik etmesi için Türkiye’yi seçtiğini (kayyedallahu Türkiye lilümme) dile getirdiler. Onların da ifade ettiği gibi esasında Türkiye İslam dünyasının siyasi merkezidir. Bunda hiç hilaf yok. İran devrimi İslam dünyasında iç kargaşaya boğdu ve orada burada ümmet adına ümmeti boğazlıyor. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen bunun tipik örnekleri arasında bulunuyor. Çünkü kendisini ideolojik olarak; aykırı fırka bilinciyle ümmetin ezici çoğunluğu karşısında konumlandırıyor. Suudi Arabistan’ın ise tarihi bir derinliği yok. Para ve diplomasiden başka pek gücü yok. Son dönemlerde ABD ile arasının serinleşmesiyle birlikte diplomatik gücünü de kaybetti. Ayrıca bu gücün Mısır örneğinde olduğu gibi kimin işine yaradığı ve hesabına kullanıldığı da tartışılır.

Kimileri Malezya veya Afganistan gibi ülkeleri zaman zaman muhtemel merkez adayları olarak öne çıkarıyorlardı. Hatta Türkiye açısından Aslı Aydıntaşbaş Malezya modelini ortaya atmıştı. Ama Malezyalılar kanat ülke olmanın bilincindeler. Bundan dolayı onların da ortak derdi kanat olarak merkezle yani Türkiye ile kenetlenmek ve bütünleşmek. İlişkileri geliştirmek. Maldivler Çalıştayına katılan konuşmacılardan Malezyalı Kameru’n Naim Mohd Faiz, Türkiye’nin ağabeyliğinden bahsetti. Bu eğilimi pekiştirmek için de fiili adım atmış ve Malezya-Türkiye Dostluk Vakfını kurmuş. Şimdi sahaya inen halk kitleleri Türkiye ile kanatların veya kenarların buluşması için bu tür organizasyonlar kuruyorlar ve sahada çaba ve varlık gösteriyorlar. Münir Said beyin dediği gibi bu tabandan gelen çığırın büyüyeceği umuluyor. Artık Türkiye’yi siyasi merkez edinmenin ve etrafında kenetlenmenin zamanı geldi. İslam alemi Türkiye’ye, Türkiye ise İslam alemine sahip çıkmalıdır. Kitleselleşen bu eğilim bana Osmanlı’nın son demlerinde Hindistan’da yapılanan ve varlık gösteren Hilafet Hareketini hatırlattı. Bu Osmanlı hilafetine ölüm kalım anında ve zor zamanında sahip çıkma bilinci ve hareketiydi. Zira Müslümanların siyasi kaderleri bir biçimde Osmanlı ile merbut ve ona bağlı idi. Şimdi bu eğilim yeniden canlanıyor. Zira Türkiye İslam aleminin kutup yıldızıdır ve kanatların da ifadesiyle ağabeyisidir. Bu bizim iddiamız değil, onların tespitidir. Zaten mesele iddia makamında ele alınacak bir mesele değildir.. Teorik olarak hep böyle idi ve bugün fiiliyata geçiyor.

Musa Carullah Bigiyef oradan buraya savrulsa da onda fikri sabit hale gelen hususlardan birisi Türkiye’nin merkeziyeti fikridir. O İslam aleminin merkez üssünün Türkiye olduğuna inanıyordu. Ölene kadar da bu inancını muhafaza etti. Bu hususta cumhuriyet sonrası Türk liderleriyle yazıştı ve onları nafile biçimde bu misyona ikna etmeye çalıştı. Türkiye’nin 20’inci yüzyılın yetimlerinin ağabeysi olmasını istiyordu. Cumhuriyet liderlerinin o tarakta bezi olmadı. Keza Carullah Bigiyef gibi Bediüzzaman da ölene kadar ittihad-ı İslam için çalıştı ve en büyük vazifesinin ümmetin birliğini sağlamak olduğunu söyledi durdu. Hatta inkılaplar karşısında kendisini İran’a götürmek isteyenlere karşı ‘Hicaz’da olsam buraya gelmem lazım’ diyordu. Yiğit düştüğü yerden kalkar. İstiklal mahkemelerinin kurulup hocaların birer ikişer darağacına çekildiği günlerde Van’da olan Bediüzzaman’a şehir ahalisi: “Seni İran’a götürelim, Hicaz’a kaçıralım” dediklerinde Bediüzzaman: “Hayır gitmeyeceğim! Âlem-i İslam’ın kapısı kilidi Türkiye’dedir” diyerek rıbat ve nöbet alanını terk etmemiştir. Bu Hamalı büyük alim Muhammed Hamid’in öğrencilerden ayrılmamak ve himmetini dağıtmamak için hacca veya umreye gitmeyi bile askıya alması veya zorla ikna edilmesi ile karşılaştırılamaz. Elbette o da elbette Osmanlı padişahlarının hacca gitmeyişleri gibi yüksek vazife bilincidir. Keza Abdulhamid bin Badis’in Cezayir’de hizmet dururken başka yerlere iltifat etmemesi gibi değildir. Onlara benzese de benzemeyen ve farklı bir yön vardır. Türkiye İslam alemi çapında bir hizmet yeri ve nöbet alanıdır. İslam aleminin merkez üssüdür. İslam aleminin miftahı burasıdır. Şimdi alem-i İslam’da bunu yakinen anlamıştır. Türkiye 1952 yılından beri NATO’nun kanat ülkesi olarak anılmaktadır. AB’ye girsek veya alınsak bile kanat ülkesi kalmaktan başka şansımız yoktur. Lakin Türkiye potansiyel olarak İslam aleminin merkez üssü ve merkezidir. Bunu hep birlikte aktif hale getirmek ümmet olarak boynumuzun borcudur. Kanatlar uyanmıştır. Himmet ve gayret hepimizi bekliyor. Birileri merkezi yıkmak istese de kanatlarla birlikte merkez diriliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi