Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Yolda sapanlar ve yoldan sapanlar

Yolda sapanlar ve yoldan sapanlar

Birisi sıfat diğeri ise süreçtir. Genelde yoldan sapmak yolda sapmaktan ileri gelir. Yani sapma ve sapıtma bir süreç meselesidir. Hepimiz genelde yolda saparız. Karşı olduğumuz fikir ve inançları zamanla kanıksar ve yadırgamayız. Yolda sapanlar bilerek veya bilmeyerek L cetveli oluştururlar. Kitleleri de beraberlerinde sürüklerler. Yola dökülenler anlamında Fethi Yeken’in El Mutesakitun adıyla bir kitabı vardı. Cemaat veya hizmetlerin hiçbirisi masum ve masun değildir. Onu bir dereceye kadar masun hale getiren husus liderinin karizması olmayıp yönteminin sağlamlığı ve içinde ilim adamlarını barındırması ve içeriden düzeltme ve eleştiri mekanizmasına sahip olmasıdır. Kulaklarını eleştiriye kapatırsa artık her türlü kiri pası barındırır hale gelir. Yoksa mutlak itaat üzerine kurulu yapı ve mekanizmaların yolda sapma ihtimali fevkalade yüksektir. Yolda sapanlara günümüzden birçok misal getirmek mümkündür. Usame Rufai hocaya birlikte gittiğimiz Humuslu alimlerden Mustafa Hamid/z Bey Türkiye’de Cemaat veya Hizmet ile hükümet arasındaki çekişme atmosferini sordu. Bende kendimce bazı analizlerde bulundum. Bu minvalde Hamid/z Hoca ile birlikte benzerliği itibarıyla bir iki cemaat veya yapı veya isim üzerinde durduk.

Bunlardan birisi Ahbaş tayfası idi. Batı’da sect veya kült olarak anılan yapılardan birisi. Abdullah Habeşi aslında Habeşistan’ın Harar bölgesinden gelen birisi. Kendisi tasavvufa meyilli (Rufai) ve Eş’ari ekolüne bağlı birisi. 1960’lı yılların sonunda ve 70’li yılların başında Şam’da iken Fethulislam’da dersler vermiş. Ayrıca Kaymeriyye Mahallesindeki bazı camilerde hadis dersleri vermiş ve İmam Rabbani’nin Mektubat adlı eserini okutmuş. Geleneksel ilimlerde temayüz etmiş ve bu ekolü benimsemiş birisi. Şam günlerinden kendisini tanıyanlar hüsnü tezkiyede bulunuyorlar. Lakin daha sonra Beyrut’a intikal ediyor ve çevresinde bir yapı meyanda geliyor. Bu yapı zamanla Ahbaş tayfası olarak anılıyor. Cemaat ayrıca Cemiyetü’l Meşarii’l Hayriyye El İslamiye ismiyle de biliniyor. Etrafında kuvvetli bir dalga ve asabiyet oluşturuldu. Sanki Abdullah Harari veya birileri bu yapı üzerinden Arap dünyasında bir Brelvi dalgası oluşturmak istiyordu. Abdullah Habeşi sıhhatli din veya dindarlık adına sürekli olarak ihtilaflı noktaları kurcalıyor ve kaşıyordu. Hasan el Benna ise bu noktalardan özenle kaçınmıştır. Zamanla Abdullah Habeşi ulaşılamaz bir efsane haline gelmiş ve adına birçok fikir üretilmiştir. Bu hareketin en önemli özelliği ihtilaflı noktaları kaşımak ve onun ötesinde tekfirci bir yapı haline gelmektir. Zamanla Suriye rejiminin Sünni dostları arasına girdi. Said Şaban, Bilal Şaban ve muakkibi Nizar Halebi örneğinde olduğu gibi. Elbette Hizbullah’ın dostları arasına da katılmıştır. Bir zamanlar Fethi Yeken’le karşı kutupları temsil eden Abdullah Habeşi zamanın çarklarıyla aynı zemini paylaşır hale gelmiştir. Ahbaş tayfası zamanla bütün dünyaya yayılmıştır.

Şam’dan Beyrut’a gidince Abdullah Habeşi inkişaf etmiş muhakkak ki istihbarat servislerinin ilgi alanına girmiştir. Bugün söz konusu cemaat ‘nifak ve şikak’ hareketini doğduğu topraklarda yani Etiyopya’da da sürdürmektedir. Zamanla Habeşi saygın bir alimden tartışılır bir figüre dönüşmüştür. Yolda sapma göstermiştir.

Hamid/z hoca ile birlikte ikinci bir isim Buti üzerinde durduk. Molla Ramazan sofi ve muttaki bir zattı. Oğlu Muhammed Said Ramazan el Buti ise polemikleriyle ünlü hale gelmişti. Bu polemiklerinden birisini taraftarlarınca muhaddis olarak anılan Nasirüddin Elbani ile yapmıştı. İkinci olarak solcu isimlerden Tayyip Tızzini ile yapmıştı. Şam halkı ve civar bölge halkı kendisini iftihar vesilesi bir alim olarak görüyorlardı. Hocanın bazı konularda dolduruşa geldiği muhakkak. Keşke polemiklere ve siyasi konulara hiç germeseydi. Bu iki alanında hakkını verememiştir. Muhtemelen de rejimin kulağına fısıldadıklarını gerçek olarak algılamıştır ve etkilediği kesimlerle paylaşmıştır. Hoca siyasi alanı bilmeden destursuz merkezine dalmıştır. Bu ise rejim namına gelişmiştir. Bundan dolayı da Arap Baharında yanlış tarafta durmuş ve son sıralarda Hizbullah’a yönelik ölçüsüz övgülerde bulunmuştur. Ve sonunda rejimin kurbanı olmuştur. Rejim failleri adına düzmece bazı adamları yakalasa bile son dersinin kayıt dışı olması cinayetin rejim tarafından işlendiğini gösteriyor. Buti’nin Ahbaş gibi elbette bir cemaati yoktu. İlim adamı idi. Keşke öyle kalsaydı. Gülen de iyi bir hatipti keşke hep öyle kalsaydı. Ama kasıtlı ve planlı olarak büyümeyi ve yayılmayı yeğlemiş sonunda böyle bir yapı ortaya çıkmıştır. Bu yapının çok berrak olduğunu söylemek mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi