Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Niçin "Şehzade Mustafacı"yım?

Niçin "Şehzade Mustafacı"yım?

Kamuoyu, Şehzade Mustafa meselesiyle Muhteşem Yüzyıl dizisi münasebetiyle haberdar oldu ama ben akıl bâliğ olup ilk tarih okumaları yapalı beri, hep Şehzade Mustafa tarafdarı oldum.

Şehzade Mustafa konusundaki en net bilgi ve yorumları, merhum Yılmaz Öztuna’nın “Büyük Türkiye Tarihi” adlı kitabında okumuştum (İstanbul 1977, C. 4, s. 184-193)
Rahmetli Öztuna, kitabının o sayfalarında, trajediyi hikâyesi ve yorumlarıyla aktarıyor; bu olayın Osmanlı ve Batı aydınları üzerindeki etkisini de zikrediyordu. Taşlıcalı Yahya ve Sâmî’nin birer Mustafa mersiyeleri olduğunu ve David Mallet adlı bir İngiliz’in “The Tragedy of Mustapha (1739) adlı bir piyesinin olduğunu da Öztuna’dan öğrenecektim. O yıl yayınlanan Taşlıcalı Yahya Divanı’nı satın aldım ve ilk aradığım şiir Şehzade Mustafa Mersiyesi olmuştu. Daha sonra Mehmet Çavuşoğlu hoca, İstanbul Üniversitesi, Tarih Enstitüsü Dergisi’nde, “Şehzade Mustafa Mersiyeleri”ni yayınladı (1982). Mustafa İsen, 1993’te Yayınladığı “Acıyı Bal Eylemek-Türk Edebiyatında Mersiye” adlı kitabında bütün mersiyeleri ve tabii ki Şehzade Mustafa mersiyelerini de ele alıyor, metinlerini veriyordu.

1553 yılında vuku bulmuş bir trajedi, 20. Yüzyılda yaşayan birini derinden etkilemişti.

Mustafa’nın Manisa’yla olan ilişkisi, onunla olan fikrimi etkilemiş midir bilmiyorum ama ordu ve Anadolu halkının Mustafa sevgisi, onun, dedesi Yavuz’a benzerliği, atik, dinamik ve yiğit özellikleri dikkatimi çekmişti.

Devrin Şairleri Ne Diyor?

Halkın Mustafa’ya olan sevgisini Nazmî, mersiyesinde “Cümleten râzî idi re’âyâ vü sipah” veya “Cümleten halk-ı cihâna sevgüli bir cân idi” mısralarıyla dile getirir.

Yahya Bey, onu tasvir ederken zühd ü salah sahibi, şeyhler ve devlet adamlarıyla sohbet eden biri olduğunu söyledikten sonra “Vücûdı muhteşem ü şevketi muazzam idi” der.


Trajedi, dizide Hürrem Sultan merkezli anlatılıyordu ama benim okumalarımda, her şeyin başı Rüstem idi. Çünkü, katlin bizzat tanığı olan Taşlıcalı Yahya bey, mersiyesinde, açıkça,

                Getürdi arkasını yire Zâl-i devr-i zaman
                Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân

diyerek, belki de şahit olduğu entrikaları yansıtır. (Yahya Bey’in “Zâl” kelimesi ile, katli yapanlardan birinin Zâl Mahmud adlı pehlivan olduğunu ve buna bağlı olarak Şehname’deki Zâl ve Rüstem’e atfen, rahatça Rüstem’i de zikredişindeki inceliğine dikkat çekerim. Nitekim, daha sonra Rüstem Paşa bu konu yüzünden Yahya Bey’i suçladığında “İftiradır; ben Zal oğlu Rüstem’i kasd etmiştim” dediğini Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbar’ında anlatır.)

O seferde bizzat bulunan ve yaşanan trajedinin içinde olan Yahya Bey, mersiyesinde, hem kendinin, hem de o dönemin kamuoyunun görüşlerini yansıtmaktadır.

Yahya Bey, ekseri kamuoyunun üzüntüsünü ve ah ü vâhını aktardığı mersiyesinin bir yerinde Şehzade Mustafa’nın katledilişini, ona kurulan mektup tuzağı ve çıkarılan yalan haberlere dayandırır.  Şehzade’ye atfedilen düzmece mektupları için Yahya Bey şöyle der:

Bir iki eğri fesâd ehli nitekim şemşîr
Bir iki nâme-i tezvîri kıldı katline tîr

Görüldüğü gibi, olayın içinde olan ve pek çok şeye şâhit olan Taşlıcalı Yahya Bey’e göre tek sorumlu Rüstem Paşa’dır.

Devrin şairlerinden Fünûnî de, katlin müsebbibi olarak Rüstem Paşa’yı görür. Rüstem Paşa bir devşirme olduğundan, onu Osmanlı’nın bir hizmetçisi (nökeri) gibi gören şair

Âl-i Osman oglına kasd eyledi bir nökeri

diyerek Rüstem Paşa’yı işaret eder. (Bu mısradaki “nöker”, erkek hizmetçi için kullanılan bir kelimedir. O yüzden Hürrem kasd edilmemiştir.)

Şehzade’nin katlini, “Rus cadısı” diyerek Hürrem’e bağlayan şâire Nisâyî, bunu mersiyesinde şöyle dile getirir:

Bir Urus câdûsınun sözün kulağuna koyup
Mekr ü âle aldanuban ol acuzeye uyup
Bâğ-ı ömrün hâsılı ol serv-âzâde kıyup
Bî-terahhum şâh-ı âlem n’itdi Sultan Mustafâ

    Nisâyî, Mustafa’nın annesi Mahidevran’ın psikolojisini de anlattığı mersiyesinde, kadın duyarlılığı ile hareket edip Hürrem’i suçlamış olsa gerektir. Görüldüğü gibi Nisâyî de, Yahya Bey gibi bir hileden, tezvirattan söz eder.

Hemen o günlerde düşülen “Mekr-i Rüstem: Rüstem’in hilesi” (Hicri 960/Miladi 1553) ebced hesabına göre de sorumlu olarak Rüstem Paşa görülüyordu.

Rüstem’in mazisi

Okuduğum tüm metinlerde, bütün sorumluluk Rüstem’e çıkıyordu. Zaten Rüstem Paşa’nın saltanatla ilişkilerinde bir sorun vardı. Rakipleri onu Kanuni’ye onu harcatmak için, cüzamlı olduğunu söylemişler; o da boynunu açıp sırtındaki bitleri (kehle) göstererek, cüzamlı olmadığını ispatlamış biriydi ve bu olay o zamanın paparazzilerinin diline düşmüş; hatta biri

Olucak bir kişinin bahtı kavî t-li’i yar
Kehlesi dahi mahallinde anun işe yarar

diyerek, Rüstam Paşa’ya “kehle-i ikbal: ikbal biti” lakabının verilmesine sebep olmuştur.

Şehzade Mustafa ve Batılılar

Şehzade Mustafa’nın katledilişine Osmanlı’da 16 tane mersiye yazılmıştır. Fakat bu trajedinin tesiri Osmanlı sınırlarını aşmış, Avrupalılar da bu acı olayı piyeslerinde işlemişlerdir. Fulke Greville, The Tragedy of Mustapha (1609); Roger Boyle, The Tragedy of Mustapha, Son of Solyman the Magnificent (1668); David Mallet, The Tragedy of Mustapha (1739); M. de Chamfort, The Tragedy of “Mustapha and Mangir" gibi trajedi metinlerinde bu olayın toplumsal boyutu ele alınmıştır.

Niye Mustafa’yı Tutuyorum?

1553 yılında vuku bulan bu trajik olay, bence Türk tarihinin en büyük siyasal kırılmasıdır. Önemini, başarılarını ve gücünü asla inkâr edemeyeceğimiz Kanûnî, 1553’te 59 yaşındadır ve 33 yıldır iktidardadır. Toplum, padişaha bütün saygısına rağmen, ondan sonraki dönem için endişeler taşımaktadır. Böyle bir toplumda Şehzade Mustafa statükoyu değil, değişimi ve yeni toplumsal dinamiklerin açılacağı ufku temsil etmektedir. Yani Mustafa, günümüzün tabiriyle halkın gözünde “zamanın ruhunu” okumaktadır. Bu yüzden ordu ve halk Mustafa’yı desteklemektedir.
Ben de o yüzyılda yaşasaydım, Mustafa’yı desteklerdim; şimdi de Mustafa’yı destekliyorum; çünkü Türk milletinin değişimci dinamik güce inanıyorum. O güç 1553’te kırılmasaydı, devlet geleneğimizde büyük atılımlar olabilirdi. (Bu görüşüme karşı Murat Bardakçı ve İlber hoca, “Halamın sakalı olsaydı…” diye bir laf söyleyecek ama zamanın ruhunu okumak, müneccimlik değil, karar verme cevvaliyetinin bir parçasıdır.

Hasılı, Kanuni’yi sever-sayarız ama bu, Mustafa sevgimize halel getirmez.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi