Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Esir Mabede özgürlük!

Esir Mabede özgürlük!

Fener Rum Patriği Bartholomeos’nun Türkiye’yi yeni bir Haçlı seferi ile tehdit etmesinin hesabı sorulmalı. Madem ki, yeni bir Haçlı neferi öyleyse gereği yapılmalı ve Haçlılar bu topraklardan nasıl püskürtüldü ise öylece püskürtülmelidir. Daha önce de papaz efendi Türkiye’ye karşı akla hayale gelmedik isnatlarda ve karalamalarda bulunmuş ve hazımsızlığını ortaya koyan nahoş sözler sarf etmiştir. Amerikan CBS televizyonunun “60 Dakika” programına katılan Fener Rum Patriği Bartholomeos şu ifadeleri kullanmıştır: “Kendimi Türkiye’de, yaklaşık iki bin yıllık Patrikhane’nin yok olmasını bekleyen bir hükümetin altında yaşarken, çarmıha gerilmiş gibi hissediyorum.” El kanallarına konuşurken mazlum kesilen bu adam mesele Ayasofya olunca nasıl da şahin kesilmekte ve tehdit dili kullanabilmekte ve Türkleri topyekün tehdit edebilmektedir. Papaz efendiye Ayasofya da yetmez, oldu olacak; Ruslarla birlikte Helen’e İstanbul’u da feda edelim! Şiiler Kerbela derken her yeri Kerbela’ya çevirdikleri gibi papaz efendi de Türk illerinde kendisini çarmıha gerilirken görmektedir. Daha doğrusu hayal etmektedir! Türkiye’de 4 bin kişilik Rum toplumunun ibadetine engel mi vardır? Yoksa Papaz ırkdaş ve dindaşlarının Atina veya Belgrad’da yaptıklarını mağlup makamında İstanbul’da yapmayı mı tasarlamaktadır? Yüzlerce yıl İslam’a diyar olmuş Atina veya Selanik gibi şehirlerde neredeyse cuma namazı kılınabilecek tek cami bırakılmamıştır! Halbuki Fatih’ten beri istisnalar hariç Rumlar dini gelenek ve göreneklerini kesintisiz ve müdahalesiz yaşayabilmektedirler. Atina’da namaz kılınabilecek cami kalmadığı gibi Belgrad’da atalar yadigarı tek camii Bayraklı Camii kalmıştır. Onun ötesinde Bosna Savaşında da Patriğin dindaşları olan Sırplar yüzlerce camiyi kundaklamışlardır. Buna dair papaz efendiden tek şikayet kelimesi duyan var mıdır?

*

Bartholomeos esir mabedin esaretinin devamını dilemektedir. Mugalata ile habbeyi kubbe yapmaktadır. Papaz efendi diyor ki, Ayasofya amacına uygun olarak kullanılmalıdır. Ona göre amacına uygun kullanma cami statüsüne döndürme değil aksine kiliseye çevrilmesidir. Lakin cami yapılmasa müze olarak kalsa papaz efendi ses çıkarmıyor. Her şey olsun, yeter ki cami olmasın! Ahır olsun, müze olsun ama cami olmasın! Demek ki onu harekete geçiren samimi dini duygular falan değil, düpedüz düşmanlık dürtüleri. Zira Ayasofya’nın müze olarak kalması amacına uygun bir kullanım mıdır? Haçlı kalıntılarının dayatmasıyla aslında bu ara bir statü olarak kabul edilmiştir. İslam düşmanları ara statünün ile’l-ebed devamını ya da kiliseye tahvilini yeğlemektedirler. Taassup insana dengesini kaybettiriyor ve cami yerine müzeyi yeğletebiliyor. Aslında kilisenin cami statüsüne dönüştürülmesinde bir tezat bulunmuyor. En azından bize göre öyle. Zira inanıyoruz ki, (Kur’an tanıktır) Hazreti İsa bir İslam peygamberidir ve bu itibarla Müslümanlar Hazreti İsa’nın da varisleridir. İslam’a giren Hıristiyan kendisiyle ve geçmişiyle çelişmez belki tekamül eder. Barışık olarak kalır. İslam Hazreti İsa’nın yabancısı değildir. Bu anlamda Taha Cabir Alvani İslam’a giren Latin kadınlara ‘eski dininize yeni kalıbında hoş geldiniz’ demiştir. Bediüzzaman da bu anlamda İşaretü’l İ’caz’da şunları söylemektedir: “Ey ehl-i kitap! İslâmiyeti kabul etmekte size bir meşakkat yoktur; size ağır gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatınızı ikmal ve yanınızda bulunan esasat-ı diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor…” İslamiyet musahhih, muadil ve mükemmil olarak Hıristiyanlığı da tahrifattan arındırmakla mükelleftir. Hazreti İsa’nın ikinci gelişi de İslam içinde bu misyonla mukayyettir. Hazreti İsa ikinci gelişi İslam dairesinde olacak ve misyonu Hıristiyanlığı teslisten ve şirk tortularından arındırmak ve domuzu öldürmek olacaktır.

*

Bu anlamda Fatih Sultan Mehmet de Ayosofya’yı yapan Justinyen’in de varisidir. Justinyen Ayasofya’yı 17 yüzyıl evvel bina etmiş ve Fatih Sultan ise yenilemiş ve İslam içinde yenilenen Hazreti İsa’nın misyonuyla bütünleştirmiştir. Ayasofya Hıristiyanlığın çatallaştığı ve tevhit ile teslis arasında gidip geldiği bir dönemde yapılmıştır. İçindeki tevhit damarı, Arius’un yenilmesiyle birlikte solmuştur. Ona yeniden hayat veren aşı tutan Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul fethidir. Fetihle birlikte Arius damarı Ayasofya’da yeniden gonca açmış ve tomurcuklanmıştır.  

Gazetemiz yazarlarından Yavuz Bahadıroğlu’nun eski yazılarından birisinde temas ettiği gibi, Fatih Ayasofya’yı sadece manevi ve metafiziki açıdan değil aynı zamanda fiziki açıdan da ihya etmiştir. Virane olan bu yapıyı yeniden diriltmiş ve bakımlı ve mamur hale getirmiştir. Kimileri yine taassupla çan kulesi haline getirmeye niyetleniyor. ‘Her gün İstanbul’da çarmıha geriliyoruz’ nidasına ortak olan içimizdeki Kerbela ağıtçıları da Patrikhane’nin meccani avukatlığına soyunmuşlardır.  Bartholomeos’nun son çağrısıyla birlikte bu gönüllü avukatlar da adeta Haçlı neferlerine dönüşmüşlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi