Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Hocam yetiş! Minareyi kesiyorlar

Hocam yetiş! Minareyi kesiyorlar

Bugün de Ali Ulvi Kurucu hocamızın anlattıklarına devam ediyoruz.
Allah’ın emirlerine sırtlarını dönüp, nefislerinin emrine girenlere bir faydası olacağını sanmıyoruz ama belki masum birkaç insan nasiplenir diye aktarıyoruz.
Kurucu hocamız, dedesi Hacı Veyis Efendi Hz.lerinin yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

Dedem bir sabah mescidden çıkınca bakmış ki, halktan bazıları kapı önlerine çıkmışlar. Kadınlar pencerelerden bakıyor…
Cemaatinden birkaç kişi; ‘Eyvah! Eyvah!’ diye hayıflanıyorlar… Aslanlı Kışla tarafından da keskin bir bıçkı sesi duyuluyormuş…
Dedem, Aslanlı Kışla’ya doğru yürümüş. Onun geldiğini gören birkaç kadın, feryad etmişler: ‘Hocam yetiş! Minareyi kesiyorlar!...’
Dedem kuşluk vakti eve geldi. Sofra hazırdı, kendisini pederle beraber yemeğe bekliyorduk. Benzi sararmıştı.
-‘Siz yiyin, ben biraz dinleneyim, sonra yerim’ dedi. Peder ayağa kalktı:
-‘Hayırdır inşaallah! Baba üzgünsünüz…’ dedi.
-“Yahu, Allah sonumuzu hayır etsin. Üzüntüsüz günümüz geçmez oldu. Olan, yalnız bizim caminin başına değilmiş, kışlanın camiine de ot doldurulacakmış…’
Dedem faciayı şöyle anlatmıştı:
-‘Kuşluk vakti camiden çıkmış eve gelmek üzereydim. Kışlaya yakın evlerin pencerelerine ve damlarına çıkmış kadınlar gördüm. Bir feryad ü figandır gidiyordu.
Nedir bu acaba diye kışlaya doğru yürüdüm. Kadınlar ağlıyor, feryad ediyorlardı.
Beni görünce, imdada çağırır gibi, ‘Hocam minareyi kesiyorlar, yetiş hocam, minareyi kesiyorlar!’ diye seslerini yükselttiler.
İlerleyince gördüm ki, bir bıçkı getirmişler; askerler iki tarafından itip çekerek onunla minareyi kesiyorlar… Dayanamadım şöyle dedim.
-‘Allah’ım, keşke minarenin yerine beni kesselerdi! Minaresiz mabed, namazsız insanlar, namazsız millet…
Allah’ım, senin ismi celâlinin, habibin Muhammed Mustafa’nın anılacağı, tevhidin ilan edileceği şu minare; Müslümanları Allah’ın birliğine, ruh birliğine, din birliğine, Peygamber birliğine, kıble, mihrap ve kitap birliğine, vahdete çağıracak olan şu minare kesileceğine, ben kesileydim; şu minare doğranacağına ben doğranaydım…
Bıçkının sesini işittikçe, Hazreti Zekeriya kesiliyor sandım; bana çok dokundu…’
O gün, dedemin büyük üzüntü çektiği, çok hazin bir gündü.

Cami Ot Deposu Yapıldı.
Bir zaman sonra dedemin camii ot deposu oldu. Elinden anahtarı aldılar. Camiye ot dolduruldu. Büyük bir cami idi. Dedem ondan sonra yine Dolay mahallesinde, küçük bir mescide geçti.
Bu mescidin imamı ölünce, yerine imam tayin olunmamıştı. Zaten hep böyle yapılıyordu. İmam ölünce, yerine yenisi gönderilmiyor.
Açıp kapayan, ezan okuyup, namaz kıldırıp, bir bakanı olmayınca da cami terk edilmiş halde kalıyordu.
Bunun üzerine Evkaf, yani Vakıflar idaresi, “ihtiyaç fazlası” diyerek cami binasını, kiraya veriyor veya satıyordu.
Bu şekilde ev olarak, iş yeri olarak kullanılan, yıkılıp yerine başka şey yapılan pek çok cami vardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüseyin Öztürk Arşivi