Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İddia ile hakikatin yüzleşmesi

İddia ile hakikatin yüzleşmesi

30 Mart seçimlerinde hummalı bir yarış yaşandı. Seçim sonuçlarıyla birlikte AK Parti seçimlerden güven tazeleyerek ve yeni bir siftah yaparak mı çıktı yoksa arkada seçim hasarı mı kaldı? Seçim öncesi atmosfer seçim sonrasında da kaldığı yerden devam edecek mi? Çekişme sürecek mi? Başbakan’ın gayretleri muhakkak ki semeresini verecek ve iktidar partisi oylarını artıracak ya da muhafaza edecek. Bu sokağa karşı sandığın bir zaferi olacak. Siyasi iradeyle oynamaya matuf tertiplere karşı da halkın bir cevabı olacak. Bununla birlikte, muhtemelen ‘yenilen pehlivan güreşe doymaz’ hesabı muhalifler iddialarından vazgeçmeyecek ve hükümet görülmemiş ve tamamlanmamış hesaplaşmayla karşı karşıya kalacak. Bu itibarla, seçim sonuçları rahatlatıcı olsa da ‘berden ve selamen’ yani emniyetli ve selametli; meltem rüzgarları tarzında olmayacaktır. Temenni etmeyiz ama çekişme kaldığı yerden sürecek gibi. Seçim sonrasında, Türkiye’nin siyasi altyapısı ve düzeni ile birlikte manevi altyapısı ve düzeninin de gözden geçirilmesinin vakti gelmiştir. Türkiye’nin temellerinin gözden geçirilmesi ve bu temellerin yenilenmesinin vakti gelmiştir. Zira çürüme zahir olmuş ve devletin çivisi çıkmıştır. Bu temellerden birisi de manevi dinamiklerimizdir. 28 Şubat sürecinde Anadolu kaplanları adı verilen halka açık şirketler ve tabela holdingleri elimizde patlamıştır. Toz duman içinde o dönemde bu yapının çürüklüğü fark edilememiştir. Çürük yapıya dikkat çeken olmuşsa da kulak kabartılmamıştır. İttifak Holding gibi bazı Konyalı holdingler gelen çığa ve heyelana dikkat çekmişlerse de önlem alınamamıştır. O ortamda buna imkan da bulunmuyordu. Mukadder akıbet gelip çattı ve holdingler döküldü ve tepemize yıkıldı ve altında da insanların ömür boyunca biriktirdikleri sermayeleri kaldı.

Şimdi maddi sermayeden sonra manevi sermayemiz de tehdit altında. İstismara dayalı bir maddi ve manevi holdingleşme var. Bunlar kendilerini aklamak için siyasal İslam tabirinden medet umuyorlar. Halbuki yaptıkları, siyasal İslam’ı aklamaktan ve haklı çıkarmaktan öteye bir anlam taşımamaktadır. Mısır’da Muhammed Bedii ile Ali Cum’a arasında bir mukayese söylediklerimizin anlaşılmasına yardımcı olabilir. Türkiye’de Fethullah Gülen’i gelenekçi Ali Cum’a’dan ayıran nedir? Türkiye’de de Ali’lerin veya iki Ali’nin ayrı istikametlerden gelerek aynı yapıyı savunmada kader birliği ettiklerini görebiliyoruz. Elbette ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz. Fırsatçılık farkı kapatmaktadır. Süreçte Türkiye’de kendini gelenekçi olarak tanıtan yapıların da gelenekle alakalarının kalmadığı görülmüştür. İddiaları boştur. Zaten Bediüzzaman ‘skolastik bir hoca değilim’ diyerekten esasında Ali Ünal’ı veya temsil ettiği çizgiyi reddetmektedir. Bediüzzaman çizgisi, ‘geleneği reddetme ama gelenekte de kalma’ şeklindedir. Geçmişin eskimeyeni ile geleceğin iyisini buluşturma hareketidir. Latif Erdoğan’ın da anlattığına göre, Fethullah Hoca gerçek anlamda değil kültürel anlamda gelenekçidir. Ya da tasavvufa alakası ve onunla irtibatı kültürel düzeydedir. İlişkisi profesyoneldir. Latif Erdoğan ‘Kalbin Zümrüt Tepeleri’ni yazan birisi olduğunu hatırlatması üzerine F. Gülen bunları kültürel anlamda yazdığını (hissetmeden ve içselleştirmeden) ifade etmiştir. Kader iddialarla hakikati yüzleştirmiştir.

Yemen’de Husiler, Ehl-i Beyt mesleğini istismar etmektedirler. Hakkı ilahi olarak yönetimin doğuştan ve kan bağıyla kendi hakları olduğunu savunuyor ve bunu elde etmek için de ona buna saldırıyorlar. Masumların kanlarını hiçe sayıyorlar. Türkiye’deki benzeri bir yapı da aynısını savunuyor. Türkiye’de onların aynası olan bir yapı ve hareket de Allah rızasını ve Ehl-i Beyt rızasını (geçmişteki sloganları er Rıza min Al-i Muhammed idi) sermayeye ve şirkete ve holdinge dönüştürmüştür. Milletin alın terini ve örtülü ödenekleri iç ederek sermayesi haline getirmiştir. Bu harekete de sorsanız gelenekçidir. Geylani ile köprü kurar ve ona kadar uzanır. Ne gezer! Bu ilişki sadece aldatma düzeyindedir. Abdulkadir Geylani, döneminde Mısır’a ve onun ötesinde yer yer Şam’a hakim olan ve ona kadar uzanmış olan Ehl-i Beyt istismarcısı Fatimileri yıkmak ve tepelemekle meşguldür. Daha doğrusu bu çığıra manevi destek vermekte ve siyasileri yönlendirmekte ve yüreklendirmektedir. Bundan dolayı Şiiler onun Ehl-i Beyt mensubiyetini çakma veya intihal sayarlar. Kadirilik perdesi arkasına sığınan malum yapı da Şah-ı Geylani’nin hilafına yeni Fatimilerin izinden gitmekte ve Anadolu’da Fatimileri inşa etmeye çalışmaktadır. Şeyhlikten geçmiş şahlığa özenmiştir. Kimi tarikat kisvesi altında Abdulkadir Geylani’yi istismar ettiği gibi kimi cemaat veya yapılar da Bediüzzaman’ı istismar etmektedir. Maddi ve manevi sahamız kuralsız ve denetimsizdir. Türkiye’nin siyasi ve manevi dinamiklerinin yenilenmesinin vakti gelmiştir. Manevi sermayemizi tufeylilerin veya nevzuhurların elinde çarçur edilmesine seyirci kalamayız. Bu nedenle, seçimlerden sonra maddi ve manevi altyapımızı yeniden gözden geçirmenin vakti gelmiştir. Yenilenme ihtiyacı kaçınılmaz. Buna hazır mıyız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi