Ahmet Türk

Ahmet Türk

Kıbrıs Türkiye’nin Vazgeçilmez Bekâ Faktörüdür!

Kıbrıs Türkiye’nin Vazgeçilmez Bekâ Faktörüdür!

Yoğun iç gündem ve suni problemlerden ötürü layık olduğu ilgiyi göremeyen Kıbrıs meselesi, her geçen gün biraz daha bizi zor durumda bırakacak hamleleri dürtecek şekilde kendini güncelleştirmeye devam ediyor!

Kıbrıslı Türklerin, 1963 yılından 1974 yılına kadar maruz kaldığı soykırımın ve halen daha devam eden ambargoların hesabını AİHM nezdinde soracak engelleri aşamazken ve Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC hükümetleri ve dahi üst düzey yargı organları bir araya gelerek bu sorunu çözemezlerken; Rumlar 12 Mayıs 2014’te AİHM Kıbrıs Barış harekâtı nedeniyle Türkiye’yi tazminata mahkûm etti!

Bu olumsuz gelişmenin götürdüklerini daha masaya yatıramamışken bir hafta önce başka bir gelişme yaşandı. 52 yıl aradan sonra ABD başkan yardımcısı Joe Biden (tam adı Joseph Robinette Biden) ‘Doğu Akdeniz hâkimiyeti’ ve ‘Kıbrıs müzakereleri’ bağlamında görüşmelerde bulunmak üzere 300 kişilik şahsi koruma ordusuyla birlikte GKRK’ne ve KKTC’ne geldi.

Joe Biden, Rum Kesimi Başkanı Anastasiadis’le sarmaş dolaş ve samimi görüntüler sergilerken, daha sonra ziyaret ettiği KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nu adeta refüze etti! İddialara göre “KKTC sembollerinin” bulunmadığı KKTC Başkanlık makamına sanki “içerde bir arkadaşım var bakıp çıkacağım” edasıyla girip basına hiçbir açıklama yapamadan yan yana fotoğraf vermeden adadan ayrıldı!

 “Türklerle eşit paylaşımda yokuz” diyen Rum kesiminden yana tavır alan bir çizgide siyaset izlemesine (40 yıldan beri) rağmen “Bu güzel ve güzide Kıbrıs’ta sınırlar olmamalı artık” romantizmi ve çakma barış hevesli riyakâr görünümüyle hiç ama hiç güven vermeyen Joe Bide’nin bu teması ne anlama geliyor?

Kıbrıs’ın da içinde bulunduğu Doğu Akdeniz’in önemi giderek artmaktadır. ABD – AB ile Rusya – Çin ekseninde ciddi bir kapışmanın parçası bu bölge… Bundan ötürü ABD yönetimi Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’de kaybettiklerini Doğu Akdeniz bölgesinde, özellikle de eski müttefiki İngiltere’nin üslerinin bulunduğu bu adada işleri sağlama alma ve ipleri elinde tutmak istemektedir. Bu ziyaretin neticelerine dair olan biten her şeyi, İsrail-Rum yönetimi ittifakı ve doğalgaz istihsali üzerinden değerlendirmemek lazım… Çünkü şu anda işler onlar açısından iyi gitmemektedir. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Akdeniz’de “sözde münhasır ekonomik bölge” ilan ederek İsrail ile ortak doğalgaz ve petrol arama çalışmalarını başlatmasının o kadar kolay yürüyecek bir proje olmadığı zamanla ortaya çıktı.

Bu ziyarete öncelikli olarak bu açılardan bakmak lazım… Çünkü Türkiye’nin ve KKTC devre dışı bırakılarak tek başına hesap kitap yapılamaz. İsrail ve Rum ittifakının bir sürü açmazı var. Doğalgazı çıkardınız diyelim, neyle taşıyıp nasıl satacaksınız? Doğal gaz öyle konteynerlere doldurulup gemilerle gönderilebilecek bir malzeme değil. Bir kere doğal gaz boru hattı inşa edilmeli. Bu konuda mutlaka Türkiye’ye gebe kalınacağı ortaya çıktı! Hadi bundan vazgeçip “yok arkadaş biz çıkarılan doğalgazı ikinci bir taşıma sistemi olan gemilerle taşıyacağız” derlerse, bu kez de gazın sıvı hale dönüştürülmesi gerekiyor. Bu sıvılaştırma işlemi için de ara sıvılaştırma istasyonu gerekecek ki bu istasyon da sadece Kıbrıs'ta yapılabilir. Yani her halükârda bu bölgedeki doğal gazı çıkarıp satmak isteyenler mutlaka Türkiye ve KKTC anlaşması gerekecek. Kâr zarar hesabı yapıldığında bu anlamda İsrail’in durumu da iç açıcı değil; 13 milyar euroluk yatırım yapmak zorunda. Üstüne üstlük İsrail’in ürktüğü en önemli risk ise denizin ortasındaki (uluslararası sular) doğalgaz tesisinin ciddi güvenlik sorunu ve muhtemel Türkiye tehdidi!..

Hani eşeğe fazla değer verirsen kendini at zannedermiş ya, uluslararası açıdan sorun yaratmaya meyilli devlet görüntüsünü “güç” sanan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, çekindiği Türkiye’nin görünen görünmeyen zarar verme kabiliyetinden ara ara payını alıyor. Bu yüzden İsrail’le anlaşmalarını tam anlamıyla ikmal edemiyor. Çünkü Türkiye sürekli Akdeniz’de ve KKTC’de ki askeri tatbikatlarla İsrail-Rum Antlaşmasını bloke ediyor. İrrite ve rahatsız ediyor. Etmelidir de… Çünkü ABD sürece girmek ve Adanın tümü adına İsrail’le antlaşma yapılmasını dikte etmek istiyor. Türkiye buna direnecektir. Türkiye eğer Doğu Akdeniz’deki bu güvenliğini sağlayamazsa Suriye’nin de Kuzey Irak’ın hatta Rusya’nın kendisi için ciddi risk olacağını çok iyi biliyor.

Hülasa,

Kıbrıs, üzerinde bir tek Kıbrıslı Türk yaşamasa da Türkiye için hayati bir kara parçasıdır. Türkler tarafından son 200 yılda geri kazanılan tek toprak parçası olan Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’de Türklerin psikolojik kırılma noktasıdır!  

Bizim açımızdan Kıbrıs Sorunu 1974'te kısmen 1983’te ise büyük ölçüde çözülmüştür! Nasıl ki Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis, “Egemenliğimiz müzakere masasına konulamaz” diyor ve bunu dünyaya ilan edebiliyorsa; Türk tarafı da en gür sada ile kendi milletine ve dünyaya, buradaki egemenlik haklarını katiyen paylaştırmayacağını kararlı bir şekilde haykırmalıdır!

Maalesef şu anda ülkeyi yönetenlere, Türkiye’nin aktif olarak adada fiziki-siyasi-askeri bir risk üstlenmesinin ve dört senedir yükü Doğu Akdeniz’e yıkıp İsrail’i rahatsız edecek stratejilerin sonuç vermeyeceği düşüncelerini dikte eden mahfiller var! Bu işlerden en kârlı çıkacak olan ülkenin İsrail olduğunu, ABD ile İsrail’in çıkarları genellikle her konuda örtüştüğünden bir taşla iki kuş vurulacağını, kaldı ki tespit edilen doğalgazın ‘hası’nın İsrail karasularında olduğu, Türkiye’nin bunu ticari anlamda lehe çevirmesinin yanında siyasi iktidarında son yıllarda daralan iç politik manevra alanını genişleteceği savlarıyla ülkeye yönetenlere yoğun bir tazyik var; itibar edilmemeli!

Şimdi ödün koparma yarışına girenlere inat her zamankinden daha soğukkanlı, akilli ve güçlü olma zamanı… Bizim önceliğimiz güvenliğimizdir. Doğu Akdeniz’de ki saha hâkimiyetine sahip olan donanmamızı “Milgem Projesi”yle daha da güçlendirmeliyiz. Suriye, İsrail ve Yunanistan’ın karadan denize füze savunma sisteminin sınırladığı üstün teknoloji muhriplerimizi, aynı füze kalkan sistemleriyle destekleyecek adımları ivedilikle atmalıyız. Çünkü güçlü devletler yeri ve zamanı geldiğinde vereceği zarar potansiyelinin caydırıcılığı ile ‘saygınlık’ görür! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Ahmet Türk Arşivi