Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

The Cemaat ve Hocanın Asistanı! (1)

The Cemaat ve Hocanın Asistanı! (1)

Soru Şu: Bazılarının (İngilizce, ‘tekliği-özgülüğü’ belirtmek için kelimelerin önüne konan) “The” ekiyle tanımladığı şekliyle “The Cemaat”  veya kendilerinin severek ve özellikle kullandıkları “Hizmet Hareketi” (Baştan beri bana hiç sıcak gelmedi bu isimlendirme; sanki Türkiye’de başka cemaat yokmuş ve hizmeti sadece onlar veriyorlarmış gibi bir algılama yaratıyor toplumda!)  ya da pek hoşlarına gitmeyen adla “Fetullah Hoca Cemaati”  bir dini yapılanma mıdır?

Bence değil. Daha doğrusu tek başına “dini yapılanma”  ile izah edilecek bir fenomen değil bu. Ama ille de bu manada bir şeyler söylemek, hiç olmazsa yaptıkları işe dair bir benzetmede bulunmak gerekiyorsa, özellikle Avrupa’da, ortaçağdan 20.Yüzyıla kadar süregelen kilisenin devlete ya da papanın krala karşı verdiği mücadeleyi örnek gösterebiliriz: Şu ya da bu şekilde dine dayalı bir görüşün, inanışın, yapılanmanın siyasi bir güç hüviyetine bürünüp mülke hâkim olma isteği.

Bir yönüyle The Cemaat, hepimizin az çok bildiği üzere, çok gizli-derin ve şümullü teşkilatlanması olan, her kritik konu ve konumda devletin ve toplumun kılcallarına nüfuz etmiş bulunan, kendini efsane misali olduğundan daha büyük gösterip bunu da çok etkin bir şekilde kullanan, hak-hukuk-yer-makam-paye anlamında kendilerinden başkasına hiçbir şekilde prim vermeyen, medyayı ve algı yöntemlerini çok iyi kullanan, her yerde kulağı gözü bulunduğuna inanılan, uluslararası boyutu ve dış ilişkileri ile çalışma usul ve yöntemleri yanında hizmetinin amacı da gizemlerle dolu olan Masonik bir yapılanmaya;  ya da Katolikliğe sadık Laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmak amacı ile kurulan, hayatta özellikle çalışmayı esas alan, eğitime önem veren ve bu yolla dünyayı kendi kilise öğretisiyle hüküm altına alacağını düşünen, seksenden fazla ülkede temsilcilikler ve bazılarında üniversite-meslek mektepleri-idareci yetiştiren okulları açan, buna karşılık birey olarak tevazu içerisinde iyi birer Hristiyan olarak yaşayıp normal iş ve aile hayatlarını sürdüren İspanyadaki Opus Dei Teşkilatı’ (Tanrının Yapıtı) na benzetilebilir. Tabii bunların Müslüman formu olarak. Yoksa söz konusu olan, kişisel anlamda The Cemaat bağlılarının dindarlıkları değil.

Bu üç teşkilatta (The Cemaat, Masonluk, Opus-Dei) da mensuplar, örneğin; devletin resmi bir makamına dair teşkilat şemasını gösteren tablodaki müdür, müdür yardımcısı, memur, diğer personel gibi yukarıdan aşağıya doğru sıralanan resimler-isimler olarak yer alabilirler ama gerçek kimlikleri kesinlikle ve her zaman gizlidir. Bağlı olunan-emir alınan otorite, kişi ve yerler yani asıl müdürleri bu tabloda gözükmez. Burada olmak onlar için sadece hayat akışının bir gereği ve teşkilatın gücünün icabıdır. Alınan emirler-talimatlar kutsaldır, irdelenemez, eleştirilemez; sadece uygulanır. Çünkü “özünde mutlaka bir hikmet vardır” diye kabul edilir. Bu kutsallığa(!) öylesine inanılır ki sonuçta yetişkin şahsiyetler (mesela; emniyet amiri, emniyet müdürü olmuş!) bile (haklı ya da haksız, bunu zaman daha iyi gösterecek) göz altına alındıklarında (nezarethanede) Peygamber efendimizin (SAV) kendilerine “geçmiş olsun ziyareti” yaptığını söyler ve tüm âleme ilan eder! “Eeh bunu da müride çok görmemek lazım, nihayetinde mürşitleri (ya da siyasi liderleri, hocaefendileri her neyse!) peygamber efendimizin rüyasına girip ‘Tayyip Bey aleyhine twitler atın’ dediğini bizlere duyurduktan sonra…” da (buna niçin inandığımı ikinci yazının sonunda örneklendireceğim) diyebilirsiniz ama…!

Malum, devlet kilise kavgasında; dünyevi erki simgeleyen devlet ile ilahi erki simgeleyen kilisenin tarihi bir çekişmesi söz konusudur. Her ikisi de hem mülke hem de dine hâkim olmak ister. Bunun için kilise devleti devlet de kiliseyi, her fırsatını bulduğunda bir araç olarak kullanmıştır. Bu bağlamda bana çok ilginç gelen ve bugünkü The Cemaat-Devlet ilişkisinde de mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir olayı hatırlatmak isterim: 1813 yılında Fransa’da, bu savaşa artık bir son vermek isteyen I.Napoleon Kilise ile bir konkordato imzalamıştı. Bu anlaşmada, Papa İmparatorluğu tanımış, buna karşılık Napoleon da rahiplerin maaşlarını vermeyi ve eğitimi kiliseye bırakmayı kabullenmişti. Ancak Kilise’nin mektuplarının devlet postasıyla gönderilmesini de şart koşmuştu... Burada özellikle altını çizmek istediğim nokta işte bu son cümle!

 Bu savaşın bizdeki versiyonunda, devletin dini araç olarak kullanmasına örnek “Darbeci General Kenan Evren”in 12 Eylül ihtilâlinden sonraki söylemleri ve bunlara uygun bir takım eylemleridir. Dinin devleti kullanmasına gelince… Bu noktada, belki bazı siyasi partilerin dini istismar etmeleri ve bu yolla oy çalma-kapma taktikleri sonucu iktidar olmalarından da söz edilebilir ama kategorik anlamda dini (din temelli) bir hareketin iktidarı ele geçirme ya da devlet olma girişimine tek gerçek örnek, kanımca, bu The Cemaat hareketidir.

Devam edecek.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi