Prof. Dr. Şaban Şimşek

Prof. Dr. Şaban Şimşek

Güven duygusu ve AK Parti!

Güven duygusu ve AK Parti!

Dil bilimciler “kelimeler yaşayan varlıklardır” derler. Yani anlamı zamana, zemine, kişiye, topluma göre değişir; yeni manalar kazanabilirler. Kavramlar da böyledir. 

Oysa birbirimizi onlarla anlamak zorundayız. Eğer ortak manalarda buluşamazsak milletçe ya da tüm insanlık olarak anlaşamaz, uyuşamaz, bir kararda duramayız. 

Bu bağlamda “güven duygusu” belki de en önemlisidir bunların. Mesela benim hayatım onun üzerine kuruludur. Çoğu zaman zarar görsem de insanlara güvenmekten vazgeçmem, vazgeçemem.

Sözlükler güven duygusunu “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma, emniyet duygusu” olarak tanımlıyor ama herkesin de bir algılaması, bir içselleştirmesi var.

Ben bu duyguyu, ortaokul yıllarında okuduğum Victor Hugo’nun Sefiller romanındaki “Güven duygusunu öylesine kaybetmişti ki kendini köklerinden kopmuş gibi hissediyordu”cümlesiyle içselleştirmiştim. Yani mezkur tanımlamanın da ötesine geçerek beni ayakta tutan, canlılığımın devamını sağlayan, hayata bağlayan temeldi güven duygusu; “olmazsa olmaz” olan, olmayınca “ölüme mahkûm” eden!

Bir insan için ne kadar kötü bir şeydir onu kaybetmek. Daha kötüsü, genele matuf olarak bu duyguların milletçe kaybedilmesidir şüphesiz ama en kötüsü, başka milletler nezdinde güvenin kaybedilmesidir.

Geçenlerde işittiğim bir söz belki de bunun en çarpıcı örneği idi: “Balı bir arılar yapar bir de Türkler!” Bunu Almanlar söylüyor; Türk marketlerden satın aldıkları halis yapma bal (!) sebebiyle olsa gerek.

Evet, maalesef Batı nezdinde güvenilirliğimiz, dolayısıyla itibarımız bu noktada; çok yazık!

Peki dışarıda böyle de içeride nasıl?

Genelde insanlarımıza ve kurumlarımıza güven var mı? Mesela; 

Askeriyeye? (Eskiden en güvenilir kurum askeriye idi, ya şimdi?)

Hakime, savcıya, mahkemelere?

Partilere, siyasetçilere, belediyecilere? 

Polise, güvenlikçiye?

Avukata, doktora, mühendise? 

Pazarcıya, satıcıya, esnafa?

İş adamına, müteahhide, tüccara? 

Cemaatlere, derneklere, vakıflara? 

Öğretmenlere, okullara, üniversitelere,? 

Ekspere, laboratuvara, TÜBİTAK’a?

Sanayiciye, ustaya, tamirciye?

Taksiciye, minibüsçüye, otobüsçüye?

Gıda malzemesine; ete, süte? 

Sanatçımıza, sporcumuza, futbolcumuza? 

Evlenilecek kişiye; erkeğe, kadına?

El cevap: Yok, ya da yok gibi!.. Şu düştüğümüz hale bakın!.. Bir ay sonrasının hava durumu tahminine bile güven çok daha fazla!

Şimdi… 

Seçimler yaklaşırken sormamız gereken soru şu: 

“Memleketi bunca yıldır idare ettiğine ve bundan sonra da epey bir müddet edecek gibi göründüğüne göre milletin AK Parti’ye güveni ne ölçüde? 

Soruyu özellikle AK Parti’nin adını vererek soruyoruz; iktidar olarak pek çok şeyi o belirliyor, toplumsal hayatı ve hatta insani değerleri de o etkiliyor çünkü!

Buna net bir cevap vermek elbette kolay değil ama sanıyorum şu kadarını söyleyebiliriz: Valla; her şeyiyle kötü diyenlerin güvenmesi zaten beklenemez. Onlar; “Ben güvenmiyorum, sen güvenmiyorsun, o güvenmiyor, biz güvenmiyoruz…” diyor.

AK Parti’ye oy verenlere gelince… Kanımca tam kategorize edilemeyecek olan grup da bunlar. Büyükçe bir kısmı “Ben güveniyorum, sen güveniyorsun, o güveniyor…” diyor ama hatırı sayılır bir grup da “ben güv(e)nemiyorum, sen güven(e)miyorsun…” diyor.

AK Parti’nin (ve de diğerlerinin) alacağı oy insanlara verecekleri bu güven duygusuna bağlı. Ama gözlemlediğim kadarıyla bu oran hiç de yüksek değil. 

“Neden güvenmiyorlar?” sorusunu kendilerine sormalı ve gereğini cesaretle yerine getirmeliler. 

Güven telkin etmeli, açık yüreklilikle harama haram, helâle helâl demeli, diyebilmeliler. Bunun için önce kendilerine, sonra da etraflarına bakmalılar. Öyle “Seçimden sonra konuşacağım” demekle olmaz bu işler. 

Güven duygusu tamlaması özellikle AK Parti’nin büyüklerine ne ifade ediyor bilmiyorum ama millet tanımındaki gibi “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma, emniyet duygusu”nu yaşamak istiyor. Bu sebeple, sadece Başbakanlık, Bakanlık koltuklarına değil, insanların gönül tahtına da oturan bir iktidar olmak istiyorlarsa bunu sağlamaya mecbur ve mahkûmdurlar.

Yoksa bu millet uysal koyun değil! Şu ya da bu sebeple oyunu veriyor olsa da, helal etmez. 

Unutulmasın ki helal olmayan şeyin de binası olmaz! 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Şaban Şimşek Arşivi