Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Yenilgi Yenilgi Büyüyen Zafer

Yenilgi Yenilgi Büyüyen Zafer

Aç kapıyı haber var, 
Ötenin ötesinden. 
Dudaklarda şarkılar, 
Kurtuluş bestesinden. 
Biz geldik, bilen bilsin. 
Gönül gönül girilsin. 
İnsanlar devşirilsin, 
Sonsuzluk destesinden. Necip Fazıl.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, üstad Necip Fazıl’ın, “Gençliğe Hitabe’sini” ilk okuduğunda, arkadaşlarıyla birlikte bugünlerin temelini o zamanlardan atmışlardı.

Çünkü yedi asır dünyaya hükmetmiş bir nizamın, birkaç yılda hercümerç edilmesi akıllara ziyandı. Yıkılmak mukadderdi ama yok olmak mukadder değildi.

Bu nizam, düştüğü yerden kalkacak ve “yenilgi yenilgi büyüyen zafer,” tırnaklarla kazanılacaktı. Hamdolsun öyle oldu.

Çünkü bu topraklar, Kelime-i Tevhid topraklarıydı ve Müslüman milletimiz, Kelime-i Tevhid sancağının bayraktarıydı. Ve bu hakikat, bir Peygamber müjdesiydi.

“Gençliğe Hitabe” ise bu müjdenin “imanlı nesillere” bir vasiyetiydi. İşte vasiyetten bir bölüm. 

“Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

‘Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!’ şuurunda bir gençlik... Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...

Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet...

İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...

Üçüncüsü bir asır... Allah’ın, Kur’an’ın’da “belhümadal - hayvandan aşağı” dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü?...

Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...

İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören… Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün “dikey”leri “yatay” hale getirecek bir çığlık kopararak, “mukaddes emaneti ne yaptınız?” diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik... Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlarıyla manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak ve O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla, kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında; uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım.

Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allah’ın selâmı, üzerine olsun.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi