Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Tersinden sıfır sorun politikası

Tersinden sıfır sorun politikası

Bütün emperyalistler sömürgelerini terk ederken geride çıkarlarını koruyacak mekanizmalar bırakmışlardır. Bunu en iyi ifade enlerden birisi Tavfik Tavil adlı Mısırlı felsefecidir. İngilizler Mısır’ı terk ederken geride yüzyıl daha sürecek kaimmakam bir sistem ve değerler manzumesi bırakmıştır.  Yani ülkeleri gelişigüzel terk etmemişlerdir. Fransızlar Cezayir gibi ülkelerden çekilse de geride dillerini ve göreneklerini ve devlet yapılarının ötesinde hiziplerini (işbirlikçilerini) bırakmışlardır. İngilizler de öyle.   Ya da eski sömürgeleriyle ilişkilerini bir şekilde sürdürmüşlerdir. Pekala biz niye sürdüremedik? Osmanlı bir sömürge ülkesi değildir. Dolayısıyla onların yaptığı gibi yapamazdık.  Bununla birlikte biz de eski tebalarımızla iyi ilişkiler kurar ve geliştirebilirdik. Ama reddi miras yaptık! Bu reddi mirası neden yaptık?  Komunistler Çarlık Rusya’sının yerini alınca topraklarını daha da genişlettiler. Tek tersini yapan ülke biz olduk.  Osmanlı döneminde cihangirlik yüzünden çocuklarımızın kanlarıyla öteyi beriyi suladığımızı söyledik durduk.  Böylece faziletimizi yergi nedeni yaptık!    Bu durumda İngilizler, Fransızlar ve Ruslar geri zekalı biz çok ileri zekalı mı davrandık! Yoksa nüfuzlarını geride bırakanlar bizim bakiye nüfuzumuzu mu istememişlerdi?  Başkalarının nüfuzu adına kendi nüfuzumuzu mu sıfırladık? İslam dünyasını terk ederken başkalarının taşeronluğunu yaptığımız halde kendimizi  ‘ne Arabın yüzü ne Şam’ın şekeri’ diye mi avuttuk? Gerçekten de oralarda Kemalizm ile kalsaydık barınabilir miydik? O da işin başka veçhesi.  Hiçbir şey sıfır bedelle veya bedelsiz olmaz.  Çevremizi yani dış çekirdeğimiz savunmayarak iç kalemizi ve çekirdeğimizi de tehlikeye atmadık mı?  Avrupalılar AB ile bizi oyaladıkları gibi bir kez daha Arap Baharı sonrasında arkaik ve aşiret ve işbirlikçi Arap rejimleriyle birlikte bizi Ortadoğu’dan dışlamaya kalkışıyorlar. Ulusalcılar da buradan onlara alkış tutuyor.   İdeolojik körlüğe iman etmişler.  Şerif Hüseyin ve İngiliz işbirliği Arap Baharı sonrası bir kez daha hortladı.

Peki! Ulusalcılar denilen İngiliz manda kalıntıları ve fulule ne oluyor?  Geride nüfuzlarını bırakanlar Türkiye’nin ilişkilerini sıfırlamasını istemişlerdi. Kemalizmin çocukları sıfırlaştırdıkları ilişkilerin faturasını sıfır sorun politikasını kesiyorlar. Maliki ve Esat’a sırt dönerek  sorunları sıfırlaştırmak yerine ilişkileri sıfırlamışız! Bunun hesabını niye Kemalizm’den sormazlar ki?  İlişkilerin gerilemesini Maliki’nin veya Esat’ın azınlık diktatörlüğüne ve mezhepçiliklerine bağlamıyorlar da Erdoğan’ın Sünnicilik veya mezhepçili politikasına bağlıyorlar! Mezhepçilikten sıyrılmak için herhalde Ali Hamaney’e biat etmek gerekiyor! Bunu kendileri niye yapmazlar acaba?  Utanmaz, sıkılmaz ve arlanmaz  herifler! Bunların hesabı mutlaka sorulmalı ve defterleri dürülmeli.  Kemalizmin yabancılaşma veya reddi miras politikalarını tamir etmek Menderesten itibaren muhafazakar iktidarlara düşmüştür.  Menderes ve Özal tarihimizle, coğrafyamızla ve halkımızla barışmayı bir şiar ve politika olarak benimsemiştir.  Ahmet Davudoğlu da bunun hem teorisini yapmış hem de pratiğe dökmeye çalışmıştır.  Bu ise Arap Baharı ile birlikte diktatörlerin inadına ve koltuk meraklarına takılmıştır.  İçerideki ulusalcılar ve Kemalistçiler  Arap Baharının altında Amerikan parmağı arayarak diktatörlerden ve azınlık rejimlerinden yana tavır almışlardır. Halbuki ABD eski diktatörlere yapışarak halk ihtilalini söndürmüştür. Halkın kendi öz kimliğiyle iktidara yansımasına ve politikaları belirlemesine düşmanca mukabele etmişlerdir.  Mesele bundan ibarettir. Bunun sonuçlarını Gazze’de gördük. Kendileri de, ABD’nin terörü kullandığı gibi sandığı kullandığını da gayet iyi biliyorlar.  Hakim cereyanlar her şeyi çıkarlarına alet ederler.  ABD bölgede eski teröristlerle yenilerine (PKK ve Mesut Barzani ile ve Dava Partisi ile IŞİD’e karşı)  savaş açıyor keza eski diktatörlerle (Körfez şeyhleri ve Sisi modeli darbe)  sandığı tepetaklak ediyor.

Bugün yeni Irak hükümetini kurmakla görevlendirilen Haydar İbadi intihal ile Ahmet Davudoğlu’nun politikasına  dört elle sarılmış ve kendi politikası yapmaya çalışmaktadır.  Zira sıfır sorun politikasına herkesin ihtiyacı var. Onun ötesinde bunu gerçekleştirmek tek bir iradeyle değil kolektif bir iradeyle  mümkündür. Türkiye elinden geleni yapmış ama diktatörler halkı bastırmaya çalışınca bu politika duvara dayanmıştır. Bu politikayı rayından çıkartan Maliki ve Esat gibi diktatörlerdir. Lakin hükümete muhalefetlerinden gerçeği görmek istemeyen gedikli muhalifler bunun faturasını Malik ve Esat’a değil, Davudoğlu’na kesmeyi yeğlemişlerdir.  Şimdi Davudoğlu’ndan özür dilemeleri gerekecek. Zira bu politika şimdi Haydar İbadi’nin politikası olmuştur (http://www.elaph.com/ Web/News/2014/8/931645.html/ http://www.elaph.com/Web/opinion/2014/8/932562.html ) . Irak ya halkıyla ya da komşularıyla barışacak ya da dağılacaktır.  Esasında bizdeki ulusalcılar sıfır sorun politikasına saldırarak zımni olarak Kemalist politikalara geri dönmemizi telkin ediyorlar.  İngilizler, Amerikalılar ve İran namına bölgeden uzak durmak.  AB iflas etmesine rağmen hala AB istikametimizi muhafaza etmemizi tavsiye ediyorlar. Herhalde bizi sonunda AB mezarlığına defnedecekler. Yuh sıfatınıza!   

Bununla birlikte AKP de Maliki ve Esat’la yürütülen politikalardan ders alarak bölgedeki mevcut rejimlerle karşı gayet mesafeli ve temkinli olmalıdır. Peşlerinden koşturmaya gerek yok.  Aldanmaya ise hiç tahammül yok.  Haydar İbadi, mevcut rejim ve uygulamalarını gözden geçirmeden ve iyileştirmeden asla eski zemine  dönülemez. Zira bu rejimler yaşamaya layık değil.  Maliki devrilerek Türkiye’nin politikalarını isabetli çıkarmıştır. Keza halefi İbadi sıfır sorun politikasını benimseyerek ikinci kez Türkiye’yi haklı çıkarmıştır.   Bu durumda Türkiye hiçbir gayri meşru iktidara gereksiz kredi açmamalıdır.  Halkıyla, İran’la ve Batı ile ilişkilerine bakmalıdır.  Türkiye eskisi gibi Şii yapılanmanın güçlenmesine katkı sunamaz. Geçmişte bunu acemiliğiyle yapmıştır.  Bölgenin ne Amerikan ne de Şii tasallutuna tahammül var.  Zaten ikisi birbirine dayanıyor ve Matruşka sistemini oluşturuyor.

 Kerim Balcı’dan sonra Milliyet’ten kadri Gürsel de Esat’ın elini kim sıkacak diye soruyor.  Çok meraklılarsa gitsinler kanlı eli kendileri sıksınlar.  Ona ve onun gibilerine verilecek cevap şudur: Bomba uzatan el, bombayla imha olur!  Laiklerin takıntısı var. Laikler ideolojik azınlığı temsil ettiklerinden ABD ile birlikte bölgedeki azınlık rejimlere ve mezhepçi rejimlere el uzatıyorlar.  Sahip çıkıyorlar. Onların varlığı kendi bekalarının garantisidir.  Bir de bize mezhepçi ve azınlık rejimleri pazarlamaya kalkışıyorlar. Hayaya davet ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi