Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Yeni Türkiye'ye Nereden Gelindi?

Yeni Türkiye'ye Nereden Gelindi?

Orta Asya’ya kadar uzanıp sizi yormayacağım. (Bilmediğimden değil, vaktinizi almamakiçin. Yoksa taa Oğuz kağan’a, oradan Bilge Kagan’la Kapagan Kagan’ın mücadelesine kadar dayandıracak bilgimiz var elhamdülillah.) Bu yazıda, bilgi tazelemek bâbında, Yeni Türkiye’ye giden yolun sadece cumhuriyet dönemine parmak basacağım.

Türkiye’de yaşanan travmanın arkasında, Birinci meclisteki Birinci ve İkinci gruplar arasındaki farklı düşünme şekilleri yatmaktadır. İkinci Grubun Nisan 1923’te tasfiye edilmesinden sonra, 1924-1925’teki Terekkiperver Cumhuriyet Fırkası  ve 1932’deki Serbest Fırka maceralarını yeni Türkiye kavgasının tarhinde birer temel taşı olarak görmeklazımdır.

Erken Cumhuriyet döneminde sivil muhalif yayın organı olarak “sessiz direniş” yöntemini tercih eden Dergah dergisi görülmelidir. Bunun yanı sıra Sırat-ı Müstakim (Sonra Sebilürreşad adıyla) dergileri de yoğun muhalif düşüncenin beslendiği yayın organları olmuştu.

1932-1950 arası sivil muhalefet, şahıslar ve yayın organları ekseninde gerçekleşti. 1940’larda, yani Millî Şef döneminde, etkin olan şahuslar, Necip Fazıl Kısakürek, Hüseyin Nihal Atsız  ve Osman Yüksel Serdengeçti ve bu üç şahsiyet etrafında bir araya gelen gençlerdir. Necip Fazıl ve Osman Yüksel, din ve milliyet kodlu sivil muhalefet yolu takip ederken, Atsız, milliyet esaslı bir düşünceyi tercih etmiştir.

Cumhuriyet döneminin ilk sivil toplum direniş hareketi, Atsız’ın 3 Mayıs 1944 günü Ankara’da yargılanması ve bu yargılama esnasında Osman Yüksel’in başını çektiği bir gençlik grubunun Atsız’ın yargılanmasını protesto etmesi  hareketidir. Bu hareket, resmî seküler milliyetçilikle sivil millliyetçiliğin ilk defa karşı karşıya geldiği harekettir  ve daha sonraki yıllarda, millîci, milliyetçi direnişin nüvesini teşkil edecektir.

1950-1960 arası, Yeni Türkiye hareketinin, Demokrat Parti aracılığıyla iktidar olduğu dönemdir ve ekonomik ve politik anlamla yeni Türkiye’nin temelleri o zaman atılmıştır. Kültürel olarak amaçlanan hedeflerin tutturulamadığı bu dönemde, ilerde yeni Türkiye’nin aydınlarının yetiştirilmesinin ilk tohumları atılmış, sonraki 20 yılın toplumsal hareketlerini tetikleyecek kritik kitlenin oluşması sağlanmıştır.

1960’ların sonuna kadar yeni Türkiye zihniyeti kuluçka dönemini yaşamıştır. (Her ne kadar iktidarda “Büyük Türkiye” sevdasını dillendiren Adalet Partisi ve Demirel  bulunduysa da, bu siyasi hareket, Anadolu’da kazandığı oyları, Ankara’da partizan cumhuriyetçilere satabilmiştir.) 1960’ların sonuna doğru, Demirel’in  karşısında Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş alternatifi de ortaya çıkmıştır. Bu yıllarda, Yeniden Millî Mücadele grubu da gençlik arasında yankı bulmuştur. Bu 3 grup siyasi olarak Millî Nizam Partisi (Millî Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi), Milliyetçi Hareket Partisi (Milliyetçi Çalışma Partisi) ve Millet Partisi altında organize olmuştur.

İşte bugünkü Ak Parti çekirdeğini oluşturan kadrolar, bu üç muhalif hareketten süzülüp gelen kadrolardır.  Bu kadrolar, yıllarca ayrı ayrı mücadele etmişlerse de 1991 yılında tesis ettikleri ittifakla seçimlere girmişler ve ilk defa bu halkın Demirel’e mahkum olmadığını sandıkta göstermiştir. Refah Partisi’nde gerçekleşen ittifak bu partiye, 1995 seçimlerinde birincilik ve iktidar yolunu, Recep tayyip Erdoğan’a İsyanbul Belediye Başkanlığı yolunu da açmıştır. Bu iktidar zamanında yaşanan 28 Şubat süreci, Türkiye’de turnusol kağıdı görevini görmüş ve ideolojik saflar yeniden gözden geçirilmiştir. Bu gözden geçirme esnasında, yıllarca farklı farklı siyasi gruplarda faaliyet gösteren aydınlar, demokrasi ortakpaydasında buluşarak büyük aydın ittifakının temelini atmışlardır.

28 Şubat sürecinde yaşanan trajediler,  yeni Türkiye’ye giden yolu açmış ve yürüyüşü hızlandırmıştır.  28 Şubatta yara alanlar, bir mevzide toplanmaya başlamışlar ve bu 2002 yılında Ak Parti patlamasıyla nihayete ermiştir.

2002’den sonrasını zaten biliyorsunuz; ben anlatmayayım. Hani, yıllar öncesini unutmuş olabilirsiniz diye yazdım. “Unutmadık” deseydiniz, yazmaz; ne sizin ne de kendimin vaktini boşa harcardım.

Değil mi Süheylâ?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi