Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Safeviler Yemen kapılarında

Safeviler Yemen kapılarında

Türk basını Suriye olayları karşısında bütünüyle sınıfta kaldı. İran tehlikesinin sınırımızda olmasına rağmen sanki biz başka bir gezegende yaşıyoruz. Sağ olsun basınımız bizi iyi bir şekilde işletiyor, uyutuyor. Türk basını kadar bu noktaya kör olan bir basın tahayyül edemiyorum. Yemen’de Husiler (Ensarullah-Adamlar, Allah’ın bütün isimlerini veya kurbiyet menzillerini tekelleri altına alıyorlar) Sanaa kapılarına dayandıklarında ilk işleri olarak Abdulmecid Zindani’nin İman Üniversitesi’ni kuşatmak ve basmak olmuştur. Bunları Türk basınından değil, İngiliz basınından takip edebiliyoruz. Irak burnumuzun dibinde, hâlâ bu ülkeyi başkalarının gözlüğüyle takip ediyoruz. Yemen’den hiç haberimiz yok. Bununla birlikte ülkemizde İran’ın beşinci taburu olanlar gelişmeleri İran gözlüğüyle okuyabiliyorlar. Bu imkandan mahrum değiller. Onlar için üretilmiş kaynak bol. Lakin ortadaki Sünni bir vatandaş için hiçbir kaynak yok. Bundan da başta hükümet olmak üzere hepimiz sorumluyuz. Napolyon’un Mısır’da Ezher’i ve Amerikalıların Irak’ta Mustansiriyye Üniversitesi’ni basmaları gibi Şii Husiler de Sanaa’da ilk iş olarak Sünni kurumları basmışlardır. El Haküm et tekasür sûresinde bahsedildiği gibi mezarları bile siyasi ticaretlerine alet eden bu zümreler yeryüzünde fesat ekiyorlar. Bizler de seyrediyoruz. Eski Yunanlılardan beri Perslerin politikası aynıdır. Yakına gelerek, yakınlaşarak hasmı etkisiz hale getirmek. Sanaa işgali sırasında Ahmer ailesinden Islah Hareketi lideri Hamid Ahmer de derdest edilmiş ve etkisiz hale getirilmiştir. Yemen’de çoğulculuğu temsil eden bütün partiler işlevsiz hale getirilmiştir. Husiler Özel döneminde ‘acı reçete’ olarak anılan zamların rafa kaldırılması meselesini (cur’a) gerekçe göstererek önce mühlet vermişler ardından başkenti basmışlardı. Acı reçetenin rafa kaldırılmasını ve onun dışında başbakanın değiştirilmesini ve milli diyalog ve uzlaşma kurullarında alınan kararların işletilmesini, uygulanmasını şart koşuyorlardı. Bu şartların (uygulanması) yerine kendilerini geçirmişlerdir. Bu iddia ile ortaya çıkan Husiler (Ensarullah) devlete el koymuştur. Bu hareketleriyle milli diyalogun kararlarını değil, kendisini de ortadan kaldırdılar. Partileri işlevsiz hale getirmiş ve can ve mal güvenliğini payimal etmiştir.

Yalana besmele çeken bu adamlar şimdiye kadar verdikleri hiçbir sözlerinde durmadılar. İb gibi şehirlere girmeyeceklerini taahhüt etmelerine rağmen taahhütlerine hiçbir şekilde sadakat göstermediler. Aksine Abdulmecid Zindani’nin üniversitesine yaptıkları gibi Yureym şehrinde de Ali Büdeyr’in evine saldırmışlar ve yerle bir etmişlerdir. Sünnilerin ruhu bile duymamıştır. Bu sessiz çoğunluğun sessizliği onları şımarttıkça şımartıyor ve bir diğer aşamaya geçmelerini sağlıyor. Önlerinde Kaide’den başka kimse durmuyor. Sessiz çoğunluğun üzerine ölü toprağı serpilmiş bulunuyor. Oysa ki, onlar sınır falan tanımıyorlar Nimr Nimr’in idamı konusunda Suudi Arabistan’a kafa tutuyor, meydan okuyorlar. Böylece taraftarları için caydırıcı hale geliyorlar. Halbuki, Nimr Nimr dedikleri adam Amerikan elçisine ‘Suudluları bırakın biz size daha iyi yar oluruz’ diyen adamdır. Bunun bir ileriki aşaması da şudur: Tahran İmamı Kâbe’nin işgal altında olduğunu söylüyor. Karamita torunlarının niyetleri Kâbe’yi de ele geçirerek İslam dünyasının merkezini de Şiileştirmek. Tahran İmamı Muhammed Muvahhedi Kirmani Kâbe’nin Vehhabilerin işgali altında olduğunu söylemişti. Halit Şayii adlı davetçi de bunun üzerine bir zamanlar Kâbe’nin Karmatilerin işgali altına girdiğini hatırlatarak; Tahran rejiminin atalarına mı özendiğini sormuştur! Onların Karmati soyundan geldiğini ifade etmiştir.  

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan Safevi zemininden Türkiye’nin Neoosmanlıcılık yaptığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte Yemen’in içişlerine karışmadıklarını ve Husilerle bağlantılarının olmadığını da söylemişti. Tabii ki her zamanki gibi söyledikleri takiyyeden ibaret. Besmelesi çekilmiş dini yalan! İşte tam bu noktada İran eski Dışişleri Bakanı ve Hameney’in danışmanlarından Ali Ekber Velayeti devrimin kopmasından itibaren yani ilk günden beri Husilerle (Ensarullah) irtibatlı olduklarını doğrulamıştır. Böylece Sanaa’yı işgalleri de Safevilik ve İran namına olmuştur. Böylece Abdullahiyan’ın Neoosmanlıcılıkla ilgili sözleri bir biçimde Safevilere intibak etmiş oluyor. Ali Ekber Velayeti, Husilerin Yemen’de zafer kazanmalarının an meselesi olduğunu müjdelemiştir! İslami Uyanış Evrensel Kurultayı Başkanı Ali Ekber Velayeti zaferlerini kutlamış ve Husilerin fikir ve manevi babası Sadreddin Husi’nin fikirlerine muttali olduklarını ifade ederek şunları kayda geçirmiştir: “Zaferleriniz, üzerinde çalışılmış olup, geçmiş tecrübelere istinat etmektedir. Şimdi durumu tamamen kontrol altına almış bulunuyorsunuz. Önümüzdeki engelleri kaldırmış oldunuz...” Böylece Babu’l Mendep ve Süveyş Kanalı’na girişleri kontrol altına almış oldular. Adam daha açık ne desin? Dediklerinin mahiyeti şudur: Batini ve modern Karmatileri temsil eden Veliyyi fakih rejimi veya yeni Safeviler Yemen kapılarına varıp dayanmıştır. Bize tarihle veya Osmanlıcılıkla övünmek bile yasak olurken adamlar Sanaa kapılarında dolaşıyorlar. Adamlar Sünnileri ayartmak için dört koldan çalışıyorlar. İslami Uyanış Evrensel kurultayı veya Takrip Kurumları üzerinden hasımlarını uyuşturarak ardından da icabımıza bakıyorlar. Biz de bu iyi niyet onlarda ise bu uyanıklık oldukça daha çok Sanaa’lar kaybederiz. Bir Sünni Tahran’da, bir Şii’nin İstanbul’da yaptığının binde birini yapamaz. Ama yine onlar alacaklı, biz borçlu durumdayız! Bu hoşgörü müdür, gaflet midir yoksa ihanet midir varın siz takdir edin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi