Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Arap Baharı ve sonrası

Arap Baharı ve sonrası

Arap Baharı yan yattı ve çamura battı. Bu doğru. Ya sonrası?  Elbette gaybı Allah bilir. Lakin hadisler bir nevi keşşafı gaybdır. Allah’ın izin vermesiyle sınırlı olarak Peygamberimiz buyruklarıyla gayba ışık tutar.  Bunlardan birisi de Arap Baharı sonrasıyla alakalı hadistir. Arap Baharı öncesinde Irak şiddetli bir ambargoya çarptırılmıştır. Bu ambargo yüzünden iki milyona yakın insan telef olmuştur.  Bunlardan bir kısmı çoluk çocuk ve yaşlıdır. En azından yarım milyon civarında çoluk çocuk ambargoya maruz kalarak bezl-i can etmiştir.  Ambargo ve kuşatmayla alakalı olarak dönemin Yahudi asıllı Dışişleri Bakanı Madeleine Korbel Albright ‘ambargo bu kadar cana değdi mi?’ sorusuna utanmadan, sıkılmadan şu karşılığı vermiştir: Elbette değdi! Bu da onun caniliğini göstermektedir. Bazı hadisler 1991 sonrasında Irak’ın durumuna ışık tutmaktadır. 11 Eylül itibarıyla da ambargo işgale dönüşmüştür. 11 Eylül’den sonra Amerikan işgallerinin geri tepmesinden bir süre sonra Arap Baharı patlak vermiş, sökün etmiştir.  Dünya düzeni yerli uşaklarıyla birlikte Arap Baharını söndürmek üzere harekete geçmiştir.  Bunun üzerine Suriye’de başlayan devrim süreci hadis diliyle Rumların ambargosuna ya da Batılıların kuşatmasına maruz kalmıştır. Bosna’da Müslümanlara yaptıkları kalleşlik ve kahpeliği Suriye’de de tekrarlamışlardır.  Sırplara başta Rusya olmak üzere  dünya yardım ederken  Boşnaklara ambargo uygulanmıştır.  Suriye’de de Rusya ve İran ekseni bölgenin Sırpları olan Nuseyrileri destek verirken Batılılar ittifak zemininde Suriye halkına ve devrimcilerine ambargo uygulamışlardır.  Sağ gösterip sol vurmuşlar ve Suriye halkının yanında görünüp rejime çalışmışlardır.  Ürdünlü Yazar Yasir Zeatire ABD’nin tavrını şöyle izah etmektedir: “ABD, Esat’ın devrilmesini istemiyor.  Lakin diğerlerini kızdırmamak veya ilan edilmiş tavrına ters düşmemek ve tutarsız görünmemek için doğrudan da yardım edememektedir.  Bundan dolayı dolambaçlı yollara tevessül etmektedir.”

Allahu A’lem içinde bulunduğumuz süreci en iyi izah eden hadislerden birisi şudur: Ebu Nadre (ra) dedi ki; Abdullah oğlu Cabir (ra)’in yanında idik, şöyle dedi: “Öyle bir zaman yaklaşıyor ki, Irak ahalisine hasat ya da para sevk olunmayacak.” Dedik ki, “Bu kimden dolayı olur?”  Dedi ki: “Acemler (özelde İranlılar genelde Arapların gayrısı) bunu men ederler.”  Sonra dedi: “Şam ahalisine hasat ya da ürün sevk olunmayacak”.  “Bu kimden dolayı olur” dedik. “Rumlar’dan dolayı (Batılılar)” dedi. Biraz sukut ettikten sonra dedi ki: Resulullah (S.A.V.) buyurdu ki: “Ümmetimin son zamanlarında bir halife (Mehdi) olur, malı saymadan verir (Müslim Kitabu’l fiten ve eşratu’t sae. Babu la tekumu’s saatü hatta yemerrurrecule bikabrirreculi )” Arap Baharı en azından ilk dört ülkede sarpa sarmış ve kesata uğramıştır. Hadiste geçen ‘sekete hüneyneten/biraz sustu ve ardından’ ibaresi Irak ve Suriye olaylarından bir müddet sonra halifenin zuhur edeceğine işaret etmektedir.

Peki ya bundan sonrası?  Bundan sonrasında, İslami kesimlerle gayri İslami kesimler arasında sandık aradan çıkmış ve kalkmıştır. Batı hala nifakla bizi sandıkla avutmak, oyalamak istemektedir. Halbuki, sonucu sandık değil, güç belirlemektedir.  Hiçbir Arap ülkesinde adil ve şeffaf seçimler yapılamamaktadır. Cezayir’den Afganistan’a kadar da Batılılar laik kesimlerin zafer kazandıkları sahte seçim süreçlerine destek vermekte ve İslamcıları yere savuran darbelere alkış tutmaktadır. Dolayısıyla Batı oyunun kurallarına sadık ve bağlı kalmamıştır.  Oyunun teknik kuralında sahtecilik yapmakta ve ideolojik kurala ise bağlılık göstermektedir.  İdeolojik olarak İslamcılara düşmandır ve demokrasiyi de bu kural çerçevesinde benimsemektedir. Hatta iktidarların laik olması bile ikinci derecede önemlidir. Onlar için birinci derecede önemli olan Batı’ya bağlılıktır. Değerleri ise esnektir, dolaşımdadır. Bu durumda Batı bağlılarının otoriter olup olmaması tali derecede ehemmiyet arz etmektedir.   ‘The resurgence of Arab militaries’ başlıklı makalesinde The Washington Post yazarlarından Robert Springborg (December 5, 2014) Arap Baharından sonra Arap rejimlerinin militarist damarının uyandığını parmak basmaktadır.  Dolayısıyla söz devri bitmiş, kılıç devri başlamıştır.  İslami kesimler açısından da durum böyledir. Libya ve benzeri ülkelerde sandık dönemi bitmiş ve kurşun dönemi başlamıştır.  Geçmişte şöyle bir terkip vardı: Ballot not bullet. Kurşun değil, sandık. Şimdi ise bu terkip tersine dönmüştür:  Bullet not ballot. Sandık değil, kurşun.  Devrim bitmiş yerini cihat almıştır. Ya da cihat hareketleri almıştır. Bu süreç veya çalkantı süreci hadiste belirtilen yeni halife veya Mehdi’yi ortaya çıkaracaktır.   Arap Baharı ile birlikte mukaddime dönemi bitti esaslı bir döneme giriyoruz. Devrimden cihada demokratik düzenlerden hilafet düzenine geçiliyor.  Tabii ki kastımız Ebubekir Bağdadi gibi çakmalar değil. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi